Kadın ve diplomasi

- Gönül Kaya
591 views

Tarihsel süreç içinde toplumlararası ilişkiler, doğal toplum süreci ve ataerkil sistem süreci açısından farklılıklar içerir. Günümüzde uluslar arası ilişkiler denilen bu alan başlı başına sosyal bilimlerin bir dalı olarak ele alınır. Neolitik (doğal) toplum sürecinde topluluklararası ilişkiler sömürü-ezen ezilen ilişkisine, ya da köleleştirme-artıürünü gasp etmeye dayalı yaşanmaz. Toplumlararası ilişkilerde birbirini tamamlama, ürünleri (maddi-manevi) karşılıklı değiştirme, varolan sorunları savaşa ve şiddete dayanmadan çözme arayışı vardır. Ataerkil toplum yapılanmalarında (sonradan devletçi-iktidarcı-erkek egemenlikli sisteme dönüştü) ise, diğer bir toplumun artı-ürünlerini gasp etme, köle elde etme, varolan sorunları şiddet ve savaş temelinde çözme tarzı ve kendi menfaatini esas alan bir ilişkilenme söz konusudur. Ataerkil sistemin kendini hakim kılması, kadına dayalı toplumsallığı bastırması ardından, toplumlararası ilişkileri belirleyen, egemenlerin çıkar ilişkileri ve politikaları olmuştur.

Tarih boyunca egemenler ya Sümer rahipleri olmuş, ya krallar-padişahlar olmuş; ya din merkezleri olmuştur. Halklar arası ilişkiler bu süreçler boyunca yine egemenler tarafından belirlenmiştir. 16. yy’dan bu yana da egemen hale gelen ve kapitalizmin temsilcisi olan burjuva tüccar sınıfı bu zincire dahil olmuştur. 19. yy’dan itibaren esas alınan ulus-devletli sistem temelinde oluşturulan devletlerin ulusları birbirleriyle bu sınıfların çıkarları için ya savaştırılmışlar, ya farklı halkların ve coğrafyaların sömürgeleştirilmesinde kullanılmışlardır. Yani halklararası-uluslararası ilişkilere ölçü koyanlar egemenler olmuştur.

Bunları niye anlatıyorum? Şengal, Maxmur, Başur, Rojava ve özelde de Kobanê’de son dönemde yaşanan büyük savaş ve görkemli direniş, Kürt halkı ile diğer halklar ve toplumlararasında çok büyük bir ortaklaşma, birbiriyle buluşma, dayanışma imkan ve zeminini yarattı. Egemenlikli sistemin insanlık dışı saldırı gücü olan DAİŞ’e karşı yürütülen tarihi ve onurlu duruş, en başta Kürt kadınlarına inşa etmemiz gereken çok önemli bir mücadele alanını gösterdi; halk ve kadın diplomasi alanı.

Demokratik Ulus inşa sürecini yaşayan Kürt halkının somut inşa alanlarından biri de diplomasi olmaktadır. Kürtler arası ilişkiler, Kürtlerle diğer halklar-kadınlar arasındaki ilişkiler, yine Kürtlerle sistem karşıtı halklar-kadınlar-topluluklar-inançlar-sınıflar arasındaki ilişkiler bu alanın konusudur. Bunlarla sınırlı değildir tabii. Ülkemizin sömürgeleştirilmesinde rolü olan devletlerle, farklı coğrafyalardaki ülkelerle de resmi düzeydeki ilişkiler vardır. İlk kesimlerle ortaklaşma, stratejik ittifaklar oluşturma, dayanışma, yani pozitif diplomasi esas alınmaktadır. İkinci kesimlerle de Kürt halkının, yine kadınların, yine farklı etnik yapı-inanç ve toplumsal kesimlerin haklarını ve taleplerini kabul ettirme, bu temelde mücadeleye dayalı bir diplomasi esas alınmaktadır.

Pozitif diplomasi, halk diplomasisidir. Toplumlar arasında binlerce yıldır koparılan ilişkiler sistemini yeniden inşa etmek, ortaklaşmayı, dayanışmayı, birbirini tanımayı, tecrübeleri paylaşmayı esas alan bu diplomasi, özellikle kadın açısından da çok önemli olmaktadır. Kapitalist sistemin devlet-hükümet vb kurumları ve temsilcileriyle görüşmeler yapmak, projelerimizi ve taleplerimizi bu görüşmelerde kabul ettirmek de gereklidir. Ama bunu yaparken ‘bizi bu sistem güçlerinin özgürleştirmeyeceğini bilmek ve bu bilinçle hareket etmek’ önemlidir.

Bizlerin esas güç kaynağımız özgücümüz, örgütlülüğümüz ve sergilediğimiz pratiğimiz, diğeri ise direnen kesimlerle kurduğumuz güçlü ilişkilerdir. Bu güç kaynaklarımıza dayanarak sistem güçleriyle diplomasi yapmak önemlidir. Bu konuda Reber APO’nun diplomasi alanında ele alınması gereken, incelenmesi ve bilince çıkarılması gereken çok önemli emeği vardır. Karşısında durduğu sistemle diplomasi yaparken, temsil ettiği cephenin iradesini ve taleplerini ona kabul ettirme mücadelesi verirken; tüm ezilenlerin büyük bir güç haline gelmesi için de halklararası diplomasiyi yürütmekte, stratejik ittifaklarını arttırmaya çalışmaktadır.

Bu dönemde Kürt kadın hareketine ve onun büyük direnişine uluslararası alanda çok yoğun bir ilgi gelişti. YPJ’nin, kadın gerillaların büyük direnişi ezberleri bozdu. Ataerkil sistemin ‘kadın’ imajı sarsıldı. Boyun eğen, madur, hep ağlayan kadın imajı yerle bir oldu. 30 yılı aşan Kürt kadın hareketi; Saralar, Berivanlar, Zilanlar, Rahimeler, Beseler, Viyanlar, Şirin Elemhuyiler ve daha nice kadın kahramanlar öncülüğünde 21. yy’ın özgür kadın kimliğini inşa etti. Bu imajın bundan sonra özellikle Avrupa’daki Kürt kadın meclislerimizin dışilişki komisyonları tarafından, genç kadınlarımız tarafından birlikte yaşadığımız diğer halklardan kadınlara anlatılması çok önemlidir.

Kürt kadınlarının yaşam ve mücadele ilkeleri nelerdir? Özgür kadın kime denir? Egemenlikli sistemin kadın ölçüleriyle, Kürt kadın hareketinin inşa ettiği kadın ölçüleri nelerdir? Neden özgür ve özerk kadın örgütlenmesi? Buna benzer birçok soru etrafında, varolan ilgiyi kadın ortaklaşmasına, somut organizasyonlara çevirmemiz gerekiyor. Biz Kürdistanlı kadınlar olarak sadece ‘halkımız mağdur, zor durumdayız, bize destek verin’ dememeliyiz. Bunu aşmak gerekiyor. Dayanışma önemli ama bizler sadece yardım isteyen kadınlar değiliz. Bizim demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü toplum sistemi projemiz var. Pratikleşen eşbaşkanlık sistemimiz var. Yerel yönetimlerimiz, kadın komünlerimiz-meclislerimiz-kooperatiflerimiz, akademilerimiz var. Bizim Afrin-Kobanê-Cizire kantonlarımız var. Binlerce özsavunma kadın gücümüz var.

İşte kadın diplomasisi en güçlü halk diplomasisi olmaktadır. Kadın dışilişki kurumları ile birlikte her kadın meclisimiz dışilişki komisyonlarını geliştirmeli, güçlendirmelidir. Bu temelde Yerellerden başlanarak çevremizdeki kadın çevrelerine ulaşmak, ortak projeler geliştirmek, Kürdistan’da inşa edilen kadın sistemimizle dayanışmayı sağlamak ve ülkemizdeki savaşın sürmesinde payı olan devletleri, politikaları da teşhir etmek, hesap sormak diğer diplomasi hedefimiz olmalıdır.