Halkların şarkılarından ilham alıyorum

- Döne GÜZEL
589 views

Her birimiz farklı bir pencerelerden bakarız müziğe… Kimimiz bir saz telinde, kimimiz bir kuşun sesinde, kimimiz ise yaprakların hışırtısında hissederiz onu. Müzik bazen acıyı, bazen sevinci, bazen ise umudun özgürlüğe yol alışıdır. Bir de farklı dilleri ve halkları ortak değerler etrafında toplayan en güçlü birleşkelerdendir müzik. Yani vazgeçilmezlerimizdendir. Serenat Ezgican da bu duygularla müzikte kendisini bulur. Farklı halklar ve dillerle buluştukça kendisinden parçalar bulur. Yaşama onların penceresinden baktıkça kendisine yakınlaştığını hisseder. Ezgican, müzikle olan güçlü bağını sadeliği ve mütevaziliğiyle bize yansıtıyor.

Küçük yaşlarda müziğe başlamışsınız, müzik sizin yaşamınızda nasıl bir yere sahip?

Müzik olmadan ben nefes alamam. Geçen yıllarla birlikte ben müzikle o kadar çok bütünleştim ki, müzik benim hobim olmaktan çıktı, yaşamımın bir parçası artık.

Farklı dillerden şarkılar da seslendiriyorsunuz…

Annemin sayesinde diyebilirim. Onun sayesinde çocukluğumdan beri çok farklı dillerle ve farklı ülkelerin müzikleriyle tanışma şahsına sahip oldum. Tabii o zaman müziğin bu kadar içine giremiyorsunuz, çocuksunuz ama İtalya yıllarımla birlikte müzik serüvenim başladı ve farklı halkların dilleriyle şarkılar seslendirme başladım. İtalya’da çok farklı insanlarla tanıştım, farklı renkler tanıdım ve farklı dillerde müzik dinleme olanağını yakaladım. Bir müziği dinlerken ne dediğinden daha çok, onun sana ne hissettidiğinin daha önemli olduğunu anladım. Somuttan daha çok soyut bir şey müzik. Başka ülkelerin şarkılarını dinlediğim zaman, o ülkeye bedava yolculuk ediyormuşum gibi geliyor. Ve hiç birine karşı yabancılık hissetmiyorum. Müziğin enternasyonelliği benim için önem arz ediyor. Müziğin herkese hitap eden bir şey olması, çok eski zamanlardan kalan bir şarkının karanlık odalardan çıkıp bize kadar ulaşması ve ölümsüzleşmesi bana büyük bir ilham kaynağı oluyor. O yüzden bütün dünya müzikleri hayatımda büyük bir yer kaplıyor. Bu müzikleri severek dinliyor ve  yorumluyorum.

site 2Siz daha çok Lazca, Ermenice vb. gibi dillerde söylüyorsunuz. Genelde ötekiler diye tanımlanan halkların müziklerini tercih ediyorsunuz. Bu özel bir tercih mi?

Sadece bunlarla sınırlı kalayım diye düşünmedim. Fakat ötekileştirme durumuna baktığımızda, onların sesinin duyulması çok önemli. Çünkü yıllar yılı onlar hep kapalı kaldı, hayatları, hikayeleri hep saklı kaldı. Aslında baktığınızda diğerlerinden çok büyük farkları yok, ‘ötekiler’ olarak tanımladığımız kesimlerin acıları ve sevinçleri bize benziyor. Bu diller, kültürler daha çok görünür olmalı diye düşünüyorum. Sanırım en çokta bu beni onlara çekiyor. Bir de melodileri beni çekiyor, onlarda kendimi buluyorum. Birbirimize çok benziyoruz.

Popüler kültürün yayınlaşmasıyla birlikte müzikte tek renk daha belirgin. Bunu özellikle İngilizce şarkılar için söyleyebiliriz. Buna ilişkin neler belirtebilir siniz? Sizce bu diğer kültürleri nasıl etkiliyor?

Bu biraz kişiye bağlı ve onun sanata nasıl baktığıyla alakalıdır. Ben de İngilizce şarkılar söylüyorum, ama İngilizce şarkı söylemenin çok yüce bir şey olduğunu düşünmüyorum. Tercihlerimi yaparken biraz daha o şarkıların hikayelerine bakıyorum. Sanatsal anlamda büyük çıkışlar yapan ve İngilizce söyleyen sanatçılar var, ancak bu alanı popüler olmak için kullananlar da var. Dolayısıyla hem olumlu hem de olumsuz özellikleri içiçedir diyebiliriz. Özellikle gençlik son dönemlerde İngilizceyi popüler olma noktasında daha fazla kullanmaya başladı. İşte kişi nasıl bakıyor, bu alanı nasıl değerlendiriyor, bu önem taşıyor.

Örneğin Rap müziği bir isyan olarak ortaya çıktı. Şarkılardaki sözlere baktığımızda sisteme karşı bir isyanı var. Yani Rap muhalif kimliğiyle öne çıktı. Fakat günümüzde Rap şarkılarının birçoğu çarpıtılıyor, içeriği değiştiriliyor, büyük bir bozulmaya uğruyor. Artık isyan yerine bireysellikler yer alıyor, toplumdan uzaklaşıyor ve de dejenere oluyor. Rap’i dinlemek isteyenler bence bu ayrımı iyi yapmalıdır. Özüne ters düşmeyen ve işinin halkını veren Rap gruplar var, ben bunları dinlemeyi tercih ediyorum.

Günümüzde tek başına müzik ile ilgilenmenin sıkıntıları var. İnsanlar sanatı ve sanatçıyı daha çok sosyal medya üzerinden takip site 1ediyor. Buna ilişkin neler ifade edebilirsiniz?

Aslında direniyoruz. Sevdiğiniz işin bir parçası olmak sanırım öne çıkıyor. Yani işimizi yaptığınızdan haz alıyorsanız bu size yetiyor. İşin maddi kısmını çok düşünmeden bir çaba içerisine giriyorsunuz. Dolayısıyla yaptığımız işin ruhumuzu doyurması önem kazanıyor. Müzikle mutlu oluyorum ve beni dinleyenlere bu mutluluğumu yansıtıyorum. Yoksa bu işten para kazanmak, hayatını idame ettirmek çok zor. Önemli olan hislerinizin önüne bazı şeyleri geçirmememizdir. Belki milyar dolarları size verseler bu kadar mutlu ve huzurlu olmazsınız.

Kadın ve sanatı ele alırsak neler belirtebilir siniz? Sizce kadınlar bu alanda belirgin bir renk taşıyorlar mı? 

Erkek egemen bir toplumun içerisinde büyüyoruz. Ve kaptalizmin kadına ince yaklaşımlarıyla bu egemenlik daha da büyüyor. Kadınlar bir şekilde arka planda bırakılıyor. Kadınları da anlıyorum, bu alanda direnmek ya da kalmak gerçekten çok zor. İran’ı bir farklı, Afganistan’ı bir başka, Avrupası daha da başka…

Bu alanda, biz kadınlar özgüven sorunu yaşıyoruz, bunu gidermemiz gerekiyor. Özgüvenimizi büyütmeliyiz. Bizler ‘ben bunu sadece yapabilirim, bu da yeterlidir. Daha fazla ne yapabiliriz ki’ diye bakıyoruz. Doğru, toplumsal baskılar bizim geri durmamamızı sağlıyor, ama bizim sanatsal anlamda en çokta geleneklerle mücadele etmemiz gerekiyor. Bazılarımız gerçekten bir şeyler yapmak istiyoruz fakat engellere takılıyoruz, bazılarımız ise yaptıklarımızı yeterli buluyoruz, bazılarımız ise herşeyi kabullenmişiz ve hayatlarımıza böyle devam ediyoruz. Gelenek, görenek, tabular biz kadınların hayatında hep var. Yakılan, dövülen, bıçaklanan kısacısı her türlü şiddette maruz kalan kadın gerçeği var. İşte Özgecan ve ondan sonra da devam eden kadınların yakılmaları… Ne yazık ki bu katliamların arkası gelmiyor. Belki sanatla bunu biraz giderebiliriz. Sanat hayatımızın her alanında olduğu için, belki değişimler de yaratabiliriz. Çünkü sanatın sakinleştirici bir etkisi var. Dolayısıyla biz kadınların bu alanda daha güçlü örgütlenmelere ihtiyacı var. Mücadele yönetemlerimizi daha da güçlendirmeliyiz. Birlikte hareket ederek güç olabiliriz. Burada temel sorun herkes birbirinden bekliyor. Hep birlikte elimizi taşın altına koymalıyız.

site 3Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz, yani Serenat Ezgican bize projelerinden bahsedebilir mi?

İlk kez bir albüm çalışması yapıyorum. Bu beni çok heyacanlandırıyor. Albümüm farklı halkların dillerine ait 10 parçadan oluşacak. Bunun için çalışmalarımı hızlandırmış durumdayım ve bu albümü mümkün olduğunca tanıtmak istiyorum. Bir diğeri ise bu uzun vadeli bir projedir, enternasyonalist bir çocuk korusu oluşturmak istiyorum. Her çocuğun kendi diliyle ama hep birlikte şarkılar seslendireceği bir koro arzuluyorum. Bu projemi gerçekleştirmeyi çok istiyorum, çocukların birbirlerinin hisslerine ortak olabilmesini önemsiyorum.

 

Serenat Ezgican kimdir?

Aslen Tokat Türkmenlerinden olan Serenat Ezgican 1987 İstanbul’da doğdu. Müziğe ilgisi küçük yaşlarda başlayan Ezgican, 10 yaşında gitar eğitimini alır. Bir dönem öğretmen olarak çocuklara gitar eğitimini verdikten sonra, 2008’de bir barış projesi çerçevesinde İtalya’ya gider. Burada farklı halklara mensup insanlarla bir araya gelip, müzik çalışmalarını sürdürür. Bu çalışmayı kendisi için önemli bir deneyim olarak ele alan Serenat Ezgican, bu deneyimlerini İtalya’da müzik sanat tarihi üzerine üniversiteye giderek daha da pekiştirir. Şu an İsviçre’de yaşayan Ezgican müziği hayatının vazgeçilmezi olarak ele alıyor.