Bir yeniden yaratılış hikayesi

- Helin ÜMİT
901 views

Kürt kadın özgürlük mücadelesi kırk yılı aşkın bir süredir kadın özgürlüğü ve demokratik ulusal gelişmenin dinamiklerine ruh, bilinç, duygu, can ve kan olmayı sürdürüyor. Nasıl ki bir bedende atar damarlar canlılığın sürmesinde başat rol oynuyorsa, kadının özgürleşme mücadelesinin de Kürdistan’a benlik, varlık, ruh, bilinç, kimlik, estetik ve karakter kazandırdığı belirtilebilir.

Dünya toplumları liberalizmin, sahte özgürlükçülüğünün ortaya çıkardığı hayal kırıklığı, çarpıklığı, dejenere ettiği ve bir daha nasıl kazanacağını bilemediği değerlerinin arkasından nostaljik bir özlemle bakarken, yer yer isyan edip kaybettiğini ararken, direnmek ister ancak bunun nasılına hala sistematik yanıtlar üretmekte zorlanırken, kimliği yasaklı, varlığı inkar ve imha kıskacında, ülkesi işgal ve soykırım saldırıları altında olan bir halkın kadın gerçekliğinde açığa çıkan özgürlük düzeyi merakla, şaşkınlıkla ve biraz da sorgulanarak anlaşılmaya çalışılıyor.

Kürt kadın gerçekliğinde açığa çıkan özgürleşme düzeyi kayıp ülkeye çağrı oluyor, ihanete uğramış bir aşkı yeniden mümkün kılıyor. Hala içinde olduğumuz ve etkisini yaşadığımız bu duygu devriminin, düşünce devriminin, toplumsal-sosyal devriminin nasıl gerçekleştiğini anladıkça doğru ve yeterli katılım ve sahiplenme gelişebilir. Ekim ayı vesilesiyle her gününe sığdırmış olduğumuz özgürlük şehitlerimizi minnetle, özlemle anıyor, her biri şahsında dile gelen hakikatleri unutturmama ve özgür yaşamın kendisine çevirme kararlılığı ile değerlendirmeme başlamak istiyorum.

Ekim ayı Kürdistan kadın mücadelesi açısından büyük bir değeri, özgürlük birikimini, hafızasını ifade ediyor. Elbette sırat köprüsünde geçmeye benzeyen, keskin kılıç ağzında yapılan bir yürüyüş kadar keskin ve risklerle dolu olan bu mücadele süreci boyunca anlam kazanmayan hiçbir günümüz, anımız neredeyse yoktur. Kürdistan’da kadının özgürlük mücadelesinin en temel güç kaynağı bu anlam ve değerler sistemi oluyor. Kürt kadınlarının gücünü nereden aldığı anlaşılmak isteniyorsa öz güç, kendilik dediğimiz, Xwebûn olarak ifade ettiğimiz gerçekliğin kavranması gerekiyor. Öz güç, öz bilinç şehitlerimizdir. Bu nedenle şehitler gerçekliğimiz anlaşılmadan kadınların özgürlük arayışları bir istem olmanın ötesine geçemeyecektir. Kürdistan dağlarında kadınların günlük olarak sömürgeci soykırımcı saldırılara ve işbirlikçi-ajan kesimin oyunlarına nasıl bir irade ile direnerek karşı koyduğu bilinmektedir. Kadınlar bu özgürlük savaşının önemini herkesten daha fazla biliyor ve sahte barış arayışçılarının, şehitler gerçekliğinin açığa çıkarmış olduğu çizgiyi saptırmasına izin vermiyor.

Uygarlığın ihanetine uğramış bir halk

Kürdistan dağlarında kadın direnişinin dayandığı tarihsel miras başta Ekim Şehitlerimiz olmak üzere kırk yıllık mücadelemizin açığa çıkardığı ölçüler oluyor. Güncelde direnen yine Beritan oluyor, Erivan oluyor, Bermal ve Şevîn oluyor. Bu anlamda kadınların toplumsal özgürlük ilkesi ile yürüttüğü bu destansı mücadele, uluslararası ve bölgesel gericiliğin saldırıları altında, her türlü tecavüz kültürü uygulamalarıyla soykırımdan geçirilmeye çalışılırken güncelde bu kadın şehitlerimizin ortaya koyduğu özgürlük ve onur savaşının uygulanması ile başarıya ulaşacaktır. Önder Öcalan “Anlamak özgürlüktür” dedi. Ekim ayı kadın şehitlerini yüksek bir kararlılık ve iddia düzeyi ile anarken ilk yapılması gereken bu anlamda anlamak oluyor. Her günümüzün bu arkadaşlarımızın eşsiz mesajlarla dolu anıları ile geçtiğini, bu anlamda şehitlerin bu kızgın mücadele atmosferinde bize ruh, irade, kararlılık ve bilinç verdiğini unutmamak gerekiyor. Şehitler yaşayan gerçeklerdir.

AKP-MHP faşist iktidarının baştan aşağı halkımıza ve kadınlara karşı soykırımcı sömürgeci bir yapılanma olduğunun açığa çıktığı bu tarihsel dönemde Kürt halkı gibi insanlığın varoluşuna analık etmiş bir kültürün direnişinin nasıl olması gerektiğini şehitlerimizden öğreniyoruz. Kürt halkı kadınlar gibi uygarlığın en aşağılık ihanetine uğramış bir gerçekliktir. Buna karşı şehitlerimiz bize direnmenin, savaşmanın Kürt halkı ve kadınların en meşru hakkı ve görevi olduğunu gösterdi. Gülnaz Karataş,  Gurbetelli Ersöz, Nursel İnce, İnci Çelik, Meryem Çolak, Sanem Sertap, Hüsne Akgül, Nermin Akkuş, Andrea Wolf, Selamet Menteş, Aynur Artan, Ruken Bingöl, Rojin Gevda, Arin Mirkan Ekim ayı içersinde şehit düşmüş kadın mücadelesi öncülerinden sadece birkaçı…

Komplolara karşı mücadele tarihi

Ekim ayı şehitlerini değerlendirirken bir de Uluslararası Komplo’nun başlangıç tarihi olan 9 Ekim bağlamında ele almak önemli. Kadınların özgürlük ışığı ve aydınlanma kaynağı olan, yarattığı yoldaşlık düzeyi ile kadınların moral merkezini oluşturan, erkek egemenlikli uygarlık yapılarının ihanetine karşı kadına başarması için tüm araçları yaratan Önder Öcalan’a yönelik komplo saldırılarına karşı ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ sloganı ile fedai çizgisinin açığa çıkarılmasının en çarpıcı eylemsellikleri yaşanmıştır.

Kürdistan özgürlük mücadelesi çıkışından günümüze kadar hep komplolara karşı mücadele tarihi olmuştur. İç ve dış tasfiyecilik, komploculukla iç içe geçen darbecilik erkek egemenlikli uygarlık gerçekliğinin, devletin, özel savaş sistemlerinin her dönem uyguladığı yöntemler olagelmiştir. Özgürlük hareketimizin gelişiminde bu komplo saldırılarına verilen yanıtlar da gelişme diyalektiğinin önemli bir parçasıdır. Önderliğimizin bu nefes kesen mücadelesinde özgür kadın duruşu komploculuğa yanıt oluşturmayı başarmıştır. Beritan arkadaş şahsında ’92 komplocu saldırılarına verilen cevap, büyük Zilan duruşu ve hamlesinin ’96 komplo saldırısı arasındaki bağlantı, Sema Yüce arkadaşın zindanlarda dayatılan rehabilitasyon ve dışarıda Zeki şahsında dayatılan tasfiyeciliğe verdiği yanıt bu kapsamda değerlendirilebilir.

Önder Öcalan’ın esareti ile sonuçlanan, ’98’in Ekim ayında startı verilen yüzyılın komplosuna karşı, bu komployu derinlemesine kavrayarak yanıt oluşturan özgür kadın gerçekliği olmuştur. Türk siyasal rejiminin sömürgeci soykırımcı saldırılarının Ortadoğu’da uluslararası planlamalarla süren dünya savaşı gerçekliğini fırsat bilerek dört parça Kürdistan’da komplocu darbe mekaniğini kullandığı bir dönemde fazlasıyla ihtiyacımız olan bir konu budur. Önder Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecrit Uluslararası Komplo’nun sürdürüldüğünün en açık göstergesidir. Güney Kürdistan’a yönelik işgal saldırıları böyledir. Keza Rojava’daki devrimci gelişmeye yönelik saldırılar Kürt halkına karşı komplonun her alanda nasıl sürdürüldüğünü göstermektedir. Hatta AKP faşizminin günlük söylem ve politikalarının tamamı özel savaş kapsamında yalan, hile, düşürme, komplo ile teslim almaya dayalı olduğu görülmelidir. Ekim ayı kadın şehitleri gerçekliğinden sonuç çıkarmaya çalışırken bu gerçeklerle yüzleşmek gerekmektedir.

Savaşma, özgürleşme, güzelleşme ve sevilme ilkesi

1992 Güney Savaşı’nın üzerinden tam 27 yıl geçti. Bu savaş soykırımcı TC devletiyle KDP ve YNK’nin işbirlikçi ihanetçi uzlaşmasının ardından gelişmiş ve bu coğrafyadan PKK gerillalarını söküp atmayı hedeflemişti. 27 yıl sonra yine benzer bir senaryo ile Türk ordusu işgal harekatlarını sürdürmeye devam ediyor. 1992 yılında da konjonktür her ne kadar farklı olsa da benzer bir biçimde ortak operasyon adı altında TC-KDP işbirliği temelinde Türk devletinin işgali meşrulaştırılmıştı. Buna karşı gerillanın büyük direnişi gerçekleşmiş, Ferhat kişiliğinin ihanetine rağmen bu savaş tarihe ‘Beritan direnişi’ olarak geçmiştir.

KDP’nin Türk ordusu ile ortaklaşarak Xakûrkê alanında başlattığı tasfiye operasyonunda teslimiyet dayatmalarına karşılık kendisini (25 Ekim’de) kayalıklardan atan Beritan (Gülnaz Karataş) arkadaş kadın özgürlük hareketi açısından savaşta zafer, yaşamda özgürlük çizgisi olmuştur. Burada anlaşılması gereken husus; içinde bulunulan koşullar, düşmanın ’92’de dayattığı imha operasyonları, parti içi mücadelede özgür yaşam çizgisi ile oynayan çeteci eğilimin teslimiyet dayatmalarına karşılık ‘nasıl yaşamalı’ sorusuna verilen yanıttır. Beritan arkadaşı bir çizgi haline dönüştüren husus savaşma, özgürleşme, güzelleşme ve sevilme ilkesini oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Sömürgeciliğin ülkeyi kuşatan işgaline duyduğu derin öfke, yurt sevgisinin nasıl olması gerektiğini açığa çıkaran keskin bir bilince dönüşmüştür. Yurdunu, toprağını, tarihsel hafızasını, hayallerini ve anılarını oluşturduğu zemine sahip çıkamayanlar köksüz, yersiz, yurtsuz olmaya mahkumdur, ki böylelerinin yatacak mezarı bile olamaz.

Beritan yoldaş yaşamın birinci ve temel ilkesini kendi şahsında oluşturmuş ve sonuna kadar bu ilkeye göre yaşamıştır. Ülkesi işgal altında olan, adını bile ağzına alamayan bir toplumda var olunamayacağını, hele hele insanların birbirinin yüzüne bakamayacağının farkındadır. Bu anlamda Beritan arkadaş sadece düşmana karşı savaşı değil dayatılan geri, ilkel, köleleştiren, birbirini geriye çekerek mücadeleden uzaklaştıran duygularla da savaşmış ve bu savaşında zafer kazanmıştır.

Beritan bir çağrıdır

Önder Öcalan Beritan arkadaşı, güncelde pratikleşen Dersimli Besê olarak tanımlayarak, bu geleneğin hareketimizin içine yansımış hali olduğunu belirtmektedir. Beritan arkadaşın kişiliğinde kendi öz kültürüne dönüş çok nettir. Ondan beslenmekte, gücünü oradan almaktadır. Bu anlamda hem kapitalist sistemin ölçülerinden kopuş hem de sömürgeciliğin oluşturduğu zihniyetten kopuş gerçekleşmiştir.

İçinde bulunduğumuz yoğun savaş ortamını değerlendirdiğimizde Beritan çizgisini anlamak ve yaşamsallaştırmanın önemini ve ihtiyacını daha iyi görebiliriz. Bu konuda tartışmasız belirtilecek husus, ulaşılan fedailik düzeyi olmaktadır. Beritan çizgisini, iktidar ve devletçi uygarlığın yarattığı köle kadın-efendi erkek ölçülerini reddediş ve kopuş olarak görmek, kendi öz kültürüne dayalı demokratik kominal uygarlığa yönelen bir özgürlük ahlakı ve eylemi olarak yorumlamak ve sahip çıkmak önemli. Yürütülen mücadelenin sonuç almaya odaklandığını bilerek ve inanarak Beritan çizgisinde özgürleşme zamanıdır. Önder Öcalan Beritan yoldaşımızın direniş çizgisini şu cümlelerle vurgulamakta: “Beritan bize vasiyettir. O kızı unutabilir miyiz? O mesajdır. O bize çağrıdır. O bizim için bir Jeanne D’Arc’tır. Onun gibi yüzlercesi var. Onu esas alacağız, onurumuzdur. Onun eylemi sevdanın, onurun eylemidir. Biz onun olduğu yerdeyiz. Son ferde kadar savaşacağız. Şeref ve özgürlük için, onur için savaşacağız. Şehit Beritan çizgisi benim için çok önemli. Beritan’ın anısı ve çizgisi diyorum. Şehit Beritan’ın yaşamını çizgileştirmeliyiz. Ben bu çizginin bir neferiyim. Onurlu barış gelene kadar bu çizgiyi sürdürecekler.”

Xakûrkê’de Beritan, Haftanin’de Azime

Gerilla mücadelesinin başlangıcında yer alan Azime (Mihriban Saran) arkadaş da Ekim ayında toprağa düşenlerden biri. 1980’li yıllarda, 12 Eylül faşizminin Türkiye ve Kürdistan toplumlarını teslim almak için saldırı yürüttüğü bir dönemde özgürlük mücadelesi ile tanışmıştır. Aynı dönemde katılım kararı alarak Filistin kamplarında eğitim görmek için yurt dışına çıkmıştır. Özgürlük hareketimizin 12 Eylül faşist darbesine karşı atılım hazırlığı yapan gerilla grupları içerisinde yer alan Azime yoldaş Botan’a giden ilk silahlı propaganda grupları içerisinde yer almıştır. Kadının savaşa katılımı ve savaşta başarı göstermesi henüz yeni olduğundan bu katılımın anlamı günümüz açısından çok büyük değer taşımaktadır. Kırk yıllık savaş gerçekliği içinde, kadın ordulaşmasını ve partileşmesini gerçekleştirmiş bir kadın hareketi olarak mücadele etmek, savaşa girmek şimdi daha kolaydır. Toplumsal değer yargıları bu süre zarfında yeniden oluşturulmuştur. Ancak Azime arkadaş gibi büyük bir kadın komutan olmasaydı ordulaşma ve partileşme sürecinin daha sancılı geçeceği bilinmelidir. Bugün kadın savaşıyor ve savaşın kaderini belirleyen bir özne olarak kabul ediliyorsa Azime yoldaşa çok şey borçludur. Azime yoldaş da Beritan arkadaş gibi 1992 yılında Haftanin’de düşmanın kapsamlı imha operasyonlarına karşı savaşta komutanlık yaparken şehadete ulaştı. Xakûrkê’de Beritan, Haftanin’de Azime Türk sömürgeci-işgal saldırılarına ve işbirlikçiliğine 1992’de verilen cevap olmuştur.

Ekim Şehitleri denilince Zeynep (Gurbetelli Ersöz), Zinarin ve Meryem gerçekliğine vurgu yapmak gerekir. Şehitler sadece içinde bulundukları dönemlerde karşı karşıya kaldıkları zorlukları göğüsleme biçimleriyle değil aynı zamanda kendi kişiliklerini nasıl oluşturdukları sorularıyla da ele alınmayı gerektirir. Devrimcilerin içinde oluştukları koşulları değiştiren, dönüştüren özellikleri de vardır. Bu anlamda her devrimci kadının hikayesi bir yeniden yaratılış hikayesi olmuştur. Zeynep, Zinarin ve Meryem arkadaşlar, kendi kişiliklerinde bu farkı oluşturan ve bunun farkında olan bilinçli kadınlar olarak özgür kadın mücadalesinde öncü kadrolar olmayı başarmışlardır.

Aydın özellikleri olan, uzun süre basın-yayın çalışmalarına öncülük etmiş olan Zeynep arkadaş hem egemen erkek yaklaşımlarıyla hem de klasik geri kadın duruşlarıyla mücadele ederek kendisini şekillendirmiştir. Sorgulama gücü çok yüksek olan, düşünce ve eylem ilişkisini güçlü yakalayan Zeynep arkadaş geriliklerle çarpışa çarpışa kendisini yaratmıştır.

Farklılıklarıyla beraber Zinarin arkadaş da benzer duruş ve bilinci ifade etmekte. Duygularının gücüyle beslediği düşünce dünyası, yaşam ve savaş ilişkisini güçlü kurmasını beraberinde getirmiştir. Okuyanların derinden etkilendiği Zinarin’in güncesi yaşadığı iç mücadeleyi, duygularının gücünü, çelişkilerini göstermektedir. Kendisini sürekli eğiten, bulduklarıyla yetinmeyen, gerçekliğe, özgürlüğe ve Önderliğe ulaşmanın azmiyle mücadele eden bir arkadaş olarak özgür kadın hareketi militanlarına kendini ortaya çıkan değerler ile oluşturma çağrısı yapan bir militan olmuştur.

Ekim Şehitleri’nin izinde yürümek demek öncelikli olarak zihniyet alanında kendini güçlendirmek ve belirleyici olacak bir noktaya getirmek demektir. Elbette bu sadece düşünerek değil, düşünüp bulduğunu kararlı bir şekilde hayata geçirerek gerçekleşecektir. Ancak farkına varmak, bilinçli yaşamak ilk eylemdir.

Kadın devriminin evrensel yüzü

Zorluklar içinde geçen hayatlarının bir anlamının olduğunun bilincinde olan bu büyük devrimci kadınların, zorluklar ve sorunlardan kaçtıkları görülmemiştir. Zinarin arkadaşın ‘savaşmak için yaşıyorum’ ‘savaşmak için savaşıyorum’ sözleri tüm gerçeği anlatıyor aslında. Kadının savaş içerisinde yer almasının bile bir savaşım sonucu gerçekleştiğini yalın ve çarpıcı şekilde anlatıyor. Kadınların kazandığı tüm mevzilerin önce zihniyetlerde oluşmuş kalıpları kırma mücadelesiyle geliştiğini bilirsek mücadele yöntemlerimizi ve yürüttüğümüz mücadelenin açığa çıkardığı sonuçları görme düzeyimiz de değişecektir. Zorluklarla mücadele etmeden ve sorunlara çözüm gücü olmadan devrimci olunmayacağı gibi mücadele ortamına gelmekle de erkek egemen sistemin oluşturduğu zihniyet ve davranış kalıplarından kopulmuş olunmamaktadır.

Ekim Ayı, aynı zamanda mücadelemizin karakterini, niteliğini belirleme özelliğini de taşımaktadır. Bu ayda şehadete ulaşmış olan Mizgin (Hüsne Akgül), Canda Türkmen (Sanem Bertan), Helin Çerkez (Nermin Akkuş) arkadaşlar Türkiye halklarından olan kadınlar olarak Kürdistan özgürlük mücadelesi içerisinde yer alarak Türk ulus devletinin geliştirmek istediği Kürt inkarcılığına ve soykırımına karşı durdular. Bu inkarcılığın sadece Kürdün değil Türkiye halklarının da inkarı ve sömürüsü pahasına geliştiğinin bilinciyle Türkiye ve Kürdistan devriminin bağlarını güçlü kurdular.

Kürdistan’da gerçekleşen kadın devriminin evrensel özelliğinin farkında olmak önemli. Aynı coğrafyada yaşadığımız kadınlar değil sadece, farklı coğrafyalardan kadınların Rojava kadın devrimine, burada yürütülen mücadeleye nasıl koşarak geldiklerini yakın tarihte gördük. ’90’lı yılların sıcak savaş ortamına gelerek TC soykırımcı güçlerine ‘ben bir sosyalistim ve bunun için Kürdistan dağlarında savaşıyorum’ diyen Ronahi (Andrea Wolf) arkadaş mücadelemizin evrensel simalarındandır. Ronahi arkadaş sosyalizmin geleceğini Kürdistan’daki özgürlük mücadelesinde görmüş ve halkların kardeşliğini fedaice savunmuştur. Kürdistanlı kadınlar olarak Türkiyeli, Ortadoğulu, Fars, Arap başta olmak üzere dünya kadın devrimini sürükleyecek güçte olduğumuzu bilelim. Dünya kadınları ile mücadele ittifakını geliştirmek boynumuzun borcudur. Çünkü halkların birlikte yaşam zemini ve demokratik uluslaşma kadınların ortaklaşması ile oluşacaktır.

Kenetlenme zamanı

İçinden geçtiğimiz süreç Uluslararası Komplo’nun kendisini yeniden etkili kılma tuzakları ile doludur. 1996’da Uluslararası Komplo’nun işaret fişeği anlamını taşıyan bombalı saldırı sonrası Zilan arkadaşın ortaya koyduğu fedai eylem çizgisinin uygulayıcılarından biri olan Leyla Kaplan (Rewşen) arkadaş da 25 Ekim 1996’da Adana’da Çevik Kuvvet Müdürlüğü’ne yönelik gerçekleştirdiği fedai eylemi ile özgürlük inancını ortaya koymuştur. Yine 9 Ekim Komplosu’na karşı zindanlarda Rotinda ve Kurdê, dağda Berwar ve Rojbin arkadaşlar ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ eylemlerinin öncüleriydiler. Önder Öcalan şahsında Kürt halkına ve kadınlara yönelik geliştirilen komploculuğa karşı her koşulda direnişi geliştirmeyi başaran bu yoldaşlarımızın her birinin ayrı ayrı üzerinde yoğunlaşılması gereken hakikatleri temsil ettikleri ortadadır. Uluslararası Komplo sürecinde Önderlik için eylem yapan arkadaşların verdiği mesaj, Önderliksiz yaşamı kabul etmemedir. Ne kadar zor koşulda olunsa da Önder Öcalan’ın militanlarının, özgür kadın çizgisini hayata geçirecek yol ve yönteme ulaşacak irade ve kararlılığa sahip olduğudur. ‘Amacınız güneş kadar net ise yöntemini bulursunuz’ diyen Önderliğe, özgür kadın çizgisinin yanıtı olarak en karanlık ve dayanılmaz anlarda moral, güç ve sonuç alıcı tarzı geliştirmektir.

Ekim Ayı Şehitleri içerisinde yer alan onlarca kadın arkadaşın her birinin yaşamı, mücadelesi, özgürlük savaşına katılım biçimleri ve sonuçta ulaştıkları şehadet gerçekliğini tek bir yazı ile anlatmak mümkün değildir. Her birinin kişiliğinde somutlaşan özellikler bir değil onlarca kitaba sığmayacak düzeydedir. Bizi güzel ve sanatsal bir yaşama çağıran, tüm davranışlarını anlam dolu yaşayan Sarya arkadaş anlaşılmadan özgür kadın partileşmesinin ölçüsü olan etik-estetik ilkesi yaşam bulamaz. Genç yaşında dağlara koşan Rojin Gewda’nın mücadeleci kişiliği anlaşılmadan yaşam bilgesi olmak başarılamaz. Kobanê direnişinin sembol isimlerinden ve Zilan çizgisinin Rojava’da dile gelişi olan Arin Mirkan duruşu kavranmadan devrim gerçekliği anlaşılamaz.

Bu nedenle bizi biz yapan bu değerleri doğru temsil etmek, kapitalist modernist sistemin ve soykırımcı özel savaş merkezlerinin saldırılarına yanıt oluşturmak için her zamankinden daha yoğun onların mücadelesine sarılmanın, kenetlenmenin ve özgürlük savaşına doğru katılmanın zamanıdır.