Ensar Vakfı, örgütlü erkeklik ve tecavüz kültürü

- Nahide ERMİŞ
646 views

KADINLAR - TECAVUZ KULTURUTecavüz kültürünü, iktidarcı-devletçi zihniyetin gaspçı, tahakkümcü, tekelci ve toplumsal değer adına ne varsa kendisine ait bir mal olarak gören hegemonik zihniyetin somutluk kazanmış şekli olarak değerlendirmek mümkündür. Tecavüz kültürünü sadece egemen erkek cinsinin kadın üzerindeki zora dayalı cinsel istismarı olarak değerlendirmek, onu bağlı olduğu zihniyet dünyasından koparmak olur ki, bu da son derece sığ bir yaklaşım olur.

Tecavüz kültürünü sadece toplumda vuku bulan münferit bir olay olarak ele alamayacağımız gibi, tarihsel ve toplumsal alt yapısından da kopuk değerlendiremeyiz. Bu sapkın kültürün kuşku yok ki, 5000 yıldır kadın-erkek arasında başlayan ve giderek toplumun geneline hâkim olan köle-efendi ilişkisiyle doğrudan bağı vardır. Erkek egemen zihniyet ve sistem 5000 yıllık iktidar sürecinde kadından başlayarak, tahakküm kapsamını genişletmiş ve giderek bütün bir toplumu iradesizleştirerek kendi mutlak hakimiyetine dayalı yeni bir ideoloji, yaşam ve ilişki biçimini inşa etmiştir.

Erkeğin mutlak hegemonyasına dayalı gelişen bu sapkın iktidar sistemi tüm bu süreç içerisinde kendi zihniyetine hizmet eden, zor ve şiddetle oluşturduğu kurumlarını da çeşitli manipülatif yöntemlerle meşruiyet de kazandırmıştır. Oysa gerçekleştirilen özünde tahakküme dayalı yeni bir toplumsal inşa biçimidir. Erkek egemen sistemle bütünlük arz eden iktidar, hiyerarşi, devlet, sınıf, köle, efendi vb. olgular tümüyle bu sistemin ve zihniyet dünyasının ürünleridirler.

Kendi zıddıyla var oluş gerçeği bize birey, toplum ve iktidar yapılanmalarında kendisini var eden bu iktidar sisteminin karşıtı olarak insanlığın ilk aşamalarındaki eşit- özgür- kolektif yaşam tarzı, ilişkisi ve yapılanmasının reddi üzerinden geliştiğinin de kanıtını sunmaktadır.

Toplumu esir alma yönetimi

Günümüzün iktidar güçleri tüm kurum, kuruluş ve güç odaklarını; toplumu teslim alma, iradesizleştirme ve kendisine köle yapmada sonuna kadar kullanmaktan hiçbir bir beis görmemektedir. Aksine varlığını ve sürekliliğini, elindeki bu argümanlarla toplumu köleleştirmesine borçludur. İşte tecavüz kültürünün giderek devlet ve iktidar güçlerince kurumsal bir hüviyete kavuşturulmasının temel nedeni de bu olmaktadır. Bu; hiçleştiren, köleleştiren ve iradeden ERDOGAN ENSARyoksun bırakma tümüyle toplumun gerçek yapıcı gücü, yaratanı olan kadın üzerinde sistematik olarak uygulanmaktadır. Erkeğin tahakküm ve iktidarının gelişimi kadının düşürülmesi, iradesizleştirilmesi ve köleleştirilmesiyle at başı geliştirilmiştir. Denklem sürekli olarak güçlenen erkeğe karşı kadının güç kaybı şeklinde bir gelişim trendi izlemiştir.

5000 yıllık tarih boyunca kurumsallaşan erkek hakimiyeti toplumu her türlü baskı, sömürü ve tecavüze de açık duruma getirmiştir. Tecavüz kültürü başta zor ve baskı araçlarıyla geliştirilirken, giderek her türlü eğitim ve propaganda aracıyla toplumda içkin bir kültürmüş gibi normalleştirilmiştir. Günümüzde medya, spor, müzik, sinema vasıtasıyla sistemin vitrini oluşturularak yeni toplumsal şekillenişte en etkili araçlar olarak sonuna kadar kullanılmaktan hiçbir sakınca görülmüyor. Tek tek beyinlere, kişiliklere, yaşamın her alanına hâkim kılınan bu sapkın kültür, toplumsal biçime dönüştürülerek, toplum köklerinden koparılarak sistemin kölesi durumuna getiriliyor.

Münferit değil, kurumsallaşmış

Türkiye’de son yıllarda artan ve devletin en üst kurumlarınca meşruluk kazandırılmaya çalışılan tecavüz olaylarının gelişimi de tamamen bu sistemin sonucudur. Geçtiğimiz yıllarda Adana Pozantı cezaevinde taş atan çocuklara yönelik tecavüz olayından, Özgecan Aslan olayına ve en son Ensar Vakfı’nda işlenen insanlık suçuna kadar tüm olaylar kurumsal kimliğe kavuşturulan erkek egemen zihniyetin ve iktidar güçlerince meşrulaştırılamaya çalışılan tecavüz kültürünün ta kendisidir. Kaldı ki, her türlü zor, şiddet ve baskı aracı devreye konularak toplumsal iradenin tümden yok edilmesinin kendisi de tecavüz kültürünün ta kendisidir. Tüm medya araçlarının olay üzerinden yoğun manipülasyon içerisine girmeleri bu toplumsal kişiliksizleştirme operasyonunun son derece bilinçli yürütüldüğünün en somut kanıtı olmaktadır.

O açıdan erkeğin kurumsallaşmış gücünün geliştirdiği bu tecavüz kültürünü salt fiziksel ve münferit bir olay, olgu olarak iki cins arasında zora dayalı vuku bulan bir ilişki olarak değerlendirmek son derece yanıltıcı olacaktır. Hatta sadece tüm ahlak değerlerinden boşalmış bir erkeğin de bir genç kadına zor ve baskıyla, korkuyla gerçekleştirdiği bir tecavüz olayı da değildir. Bu olay, devlet aygıtı üzerinden güç bulan örgütlü erkeğin tüm bir toplumsal kültür ve ahlak değerlerine tecavüz etmesidir.

Zira, tecavüz kültürü; ideolojik, tarihsel, toplumsal, psikolojik boyutları, iktidar güçlerince sistemli olarak geliştirilen toplumun bütünsel olarak yozlaştırılması, ahlaki değerlerinden koparılmasıdır. Türkiye’de Ensar Vakfı olayıyla yapılmak istenen de tamamıyla bu gerçekliktir. Bu yoz ve sapkın kültür sistemli bir şekilde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Son tahlilde bu kültür, erkeğin tahakkümcü zihniyetinin İktidarcı-devletçi yapısının birey ve toplumu kişiliksizleştirme, onursuzlaştırma ve her türlü iradi yetisini elinden alarak köleleştirmesini amaçlar. Dikkat edilirse Ensar Vakfı olayında işin içinde olanlar devlet iktidarının en üst katmanlarında görev almış kişilerdir hatta bu kurum devleti tekeline alan iktidar sahiplerince bizzat kurulmuş ve her türlü destek de sunulmuştur. Olay kamuoyuna yansıdığında iktidar güçlerinin can siperane şekilde tecavüzcüleri savunmaları aralarındaki bu organik ilişkiden ileri gelmektedir.

Kadına karşı örgütlenmiş erkeklik

Bu durum özellikle kapitalist modernizme karşı eşitlik ve özgürlük adına mücadele yürüten güçlerin de mutlak surette doğru analizini gerektirmektedir. Gerçekten toplumun ahlaki ve kültürel yozlaşmasına karşı etkin ve sonuç alıcı EMINE ERDOGAN ENSAR 2mücadele yürütebilmek de ancak bu şekilde mümkün olabilecektir.

Bunun için bu kültürsüzleştirmeye karşı siyasal düzlemde olduğu kadar toplumsal düzlemde de ideolojik, kültürel ve hatta psikolojik bir mücadele zorunlu olmaktadır. Zira söz konusu kendi içinde zor ve şiddet aygıtlarıyla kadına karşı örgütlenmiş erkeklik, zor ve şiddet araçlarıyla topluma ve onun geleneksel değerlerine karşı örgütlenmiş kapitalist modernist sistem ve onun şekil kazandığı devlet aygıtıdır ki, böyle devam etmesi durumunda yakın dönemde toplumdan, toplumsallıktan geriye hiçbir şey, hiçbir değer yargısı kalmayacaktır.

O açıdan, bu tür olayları değerlendirirken, erkeğin tekelinde gelişen devlet aygıtının, topluma karşı örgütlü hale getirilmiş tecavüz kültürünün kurumsallaşmış şekli olduğunu bilmek son derece önemlidir. Doğal toplumun, doğal insani değerlerin yaratıcı gücü olan kadını öncelikli köle yapmaya çalışması, her gün aleni şekilde fiziki olarak da tecavüzü gerçekleştirmesi özünde bu tarihsel arka planla bağlantılıdır. Doğal olarak bu kurumsallaşmış tecavüz gücü olan devlet ve iktidar gücü kendisinde ısrar edecektir.

Ensar Vakfı ve tecavüzleri kanıksamak

Erkek karşısında kaybeden kadın, kaybeden binlerce yıllık tarih, kültürel birikim ve insanı insan yapan toplumsallığın kendisidir. Eskiden daha örtük, daha ince yöntemlerle geliştirilen bu yozlaştırma ve ahlaktan düşürme faaliyetleri Ensar Vakfı olayında olduğu gibi bugün artık açıktan yürütülmekte ve hiçbir insani, değer, ilke, onur kaygısı güdülmeden devlet iktidarını tekelinde bulunduranlar tarafından açıkça savunulabilmektedir. Devlet nasıl ki bir toplum üzerinde her türlü gasp, talan, soykırım ve sömürüyü kendisi açısından meşru bir hak olarak görüyorsa, erkek-devlet de aynı şekilde kadın üzerinde bunları yapmayı kendisine en doğal ve meşru hak olarak görmekte ve bunu savunmaktan da çekinmemektedir. İşin özü bunun medya üzerinden bu denli içinin boşaltılarak tartışılması, iktidar güçlerinin bu tecavüzcülere arka çıkmaları giderek toplumda bir kanıksama, kabullenmenin yaratılmak istenmesiyle BILAL ERDOGAN - ENSARbağlantılıdır.

Tecavüze karşı özgür kadın bilinci

Kürt Halk Önderi A. Öcalan tecavüz kültürünü: “İnsanlığa karşı gerçekleştirilen bir karşı devrim” olarak nitelendirmektedir. Çünkü özünde iktidarcı devlet ve uygarlık sisteminin gelişim seyri söz konusu tecavüz kültürünün gelişim seyri ile içe içedir. Her biri diğerini sürekli besleyerek büyütmektedir. Devlet ve iktidar bu tecavüz kültürünün erkek zihniyetiyle örgütlenmiş ve kurumsallaşmış bütününü ifade eder.

Sonuç olarak Ensar Vakfı olayını söz konusu erkek-devlet zihniyetinin bir sonucu olarak değerlendirmek ve buna karşı kadının eşitlikçi-özgürlükçü olduğu doğal toplum değerlerini geliştirerek karşı koymak bir zorunluluktur.

Bu sorumluluk da doğal toplum değerleriyle insanlığı kendi özüyle buluşturma iddiasında olan devrimci güçlerindir. Kanıksamak aynılaşmaktır. Eğer ahlaki değerlerimizin daha fazla aşınmasını, dejenere edilmesini istemiyorsak, bu tecavüzcü erkek kültürüne karşı örgütlü özgür kadın bilinci ve düşüncesiyle toplumu örgütlemek ve aktif mücadeleye çekmek birincil görevimiz olmalıdır.

Bu durum kapitalist modernizmin pozitif bilimlerince çarpıtılan birey ve toplum gerçeğini bilince çıkaran her bireyin sorumluluğu ve görevidir. Ensar Vakfı olayının örgütlü erkek tecavüz kültürünün kadınla birlikte tüm toplumsal değer yargılarının yok edilmesi olarak görmek bu açıdan son derece önemlidir. Ensar Vakfı olayı sadece kapitalist devletçi hegemon güçlerin yaratmak istedikleri toplum açısından bir prototip olduğunu bilerek mücadele yürütmek, bunun için örgütlenmek her özgür ve ahlaklı kadın ve erkeğin görev ve sorumluluğudur.