Eril medyadan Kendine ait medya

- Zeynep KIZILIRMAK
893 views

Günümüz dünyasında toplumları doğrudan etkileyen ve çoğu zaman inşasında birinci derecede rol oynayan medya, ‘cinsiyetçiliğin yeniden üretildiği yer’ olarak tarif edilir. Medya, hem işitsel, hem yazımsal hem de görsel alanda karşımıza çıkan bir olgudur ve medyada kadının rolü nedir, ya da ne olmalıdır? Bu sorular yıllardır toplumsal cinsiyetçiliğe karşı mücadele eden kadınlar tarafından sıkça sorgulanmakta. Akademik olarak birçok noktada bu yönlü tartışmalarda belirli bir düzey edinildiğini söylemek mümkün. Ancak pratikte bunun karşılığı var mı, bu noktada inceleme yapanların dilinden söylenecek söz; “Medyada kadın imgesini kullanma biçiminin imgesizlik olduğu”dur.

Kadınların medyada özne olmaktan uzak obje-nesne şeklinde yer almasının en büyük nedenlerinden biri kuşkusuz ki medyada çalışan kadınların azlığı ya da kendini var edebilen kadınların ‘cinsiyetçiliği’ kendine dert edinip edinmediğiyle ilgilidir. Ki bu ideolojik perspektifin olup olmamasıyla yakından bağlantılıdır. Medya, başından sonuna yansıttığı her şeyde ideolojik bir aygıttır ve veriş işleyiş biçimi bir temsiliyet içerir.

Kürt kadın gazeteciliği 

Varlığı ve eylemi ile büyük dönüşümlere imza attı

Amerikalı feminist medya teorisyeni Betty Friedan 1963 yılında bu ideolojik inşa biçimine karşı; idealize edilen ev kadınlığı ve anneliğin kıskacında sıkışıp kalan kadınlar için çetin bir mücadele alanı olarak medyayı işaret etmişti. Medyada kadınların temsili, tüm dünyada kadınlar için temel bir mücadele ve müdahale alanı olageldi. Örneğin, eşitlikçi feminist hareketler medyanın geleneksel kültürün kadınlara yüklediği kapatılmış anlamlara başvurarak; daha fazla kadının medya sektöründe istihdam edilmesi gerektiğini politik bir talep olarak sundu.

Bu talep, daha çok kadının medya sektöründe çalışmasıyla medyaya içkin olan cinsiyetçiliğin ortadan kalkacağı yönünde bir kanıydı. Ancak medyada çalışmaya başlayan kadınlar bu kez de cinsiyetçi iş bölümü nedeniyle karar ve yönetim mekanizmalarında yer alamıyor; yükselmeye kalktıklarında cam tavanlara çarptılar.

Dünyanın birçok bölgesinde kadınlar, örgütlenmelerini ve kendi yaptıklarını/anlattıkları ya da kadın gündemlerini aktardıkları internet sitesi oluşturmaya başladılar. Ancak hayatın akışı içinde, günlük ataerkil kodlarla bombardıman halinde beynimize işleyen medyanın hali düşünüldüğünde bunun yeterli gelmediği açıktır.

Mevcudun alternatifi olarak ele alınacak en önemli deneyim varlığı ve eylemi ile Kürt kadın gazeteciler. Var olan eril, cinsiyetçi haber dilinin bir alternatifini oluşturmak, bir karşı-anlatı aracılığıyla egemen dile meydan okumak konusunda radikal adımlar atan Kürt kadın medyası büyük dönüşümlere imza attı.

Geri dönülmez bir medya kültürünün başlangıcı 

Özgürlüğün bir bütünen yakıcı ve güncel mücadelesini yürüten Kürt kadınları, hayatın her alanında olduğu gibi medyada da özne olarak varlığını her daim hissettirerek ve bu alanı da bir mücadele alanı olarak görerek yol aldı. Bu yeni medya deneyimi sadece bölge için değil dünya için de bir ilk işlevi gördü ve artık geri dönülmez bir medya kültürünün başlangıcı oldu.

Kuşkusuz tarihsel olarak Kürt kadınlarının medyada yer almasının yüz yıllık bir serüveninden bahsetmek gerekir ancak, son 30 yıldır yoğunlaşan Özgürlük Hareketi’nin kadının toplumsal alandaki dönüşümünü hem yansıtan hem de medyada yer alan kadınlar için  devrimsel niteliktedir.

1990’ların başından itibaren Kuzey Kürdistan eksenli özgürlük hareketinin gelişmesiyle birlikte medya bünyesindeki kadınlar ayrı bir deneyim edindiler. 1990’larla birlikte kitleselleşen kadın dergileri daha teorik yeni yaşam modelini sunan görüşleriyle yayın hayatına başladı. Genel Kürt basını içinde güncel aktüel habere müdahale eden kadınların sayısı da bu dönemde artış gösterdi. O dönemlerde yayın hayatına başlayan Özgür Gündem gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Gurbetelli Ersöz, sadece Kürdistan ya da Türkiye için değil Ortadoğu için bir ilktir.

Kadın özgürlüğü odaklı alternatif medya 

Gurbetelli, yazdığı satırlarında bir ilk olmasının emek ve değerle ilişkisini kendi dilinden şöyle tarif etmişti: “Tabii ki, bir Kürt kadınının genel yayın yönetmeni olması çok önemli, son yıllarda Kürt kadını erkekten çok daha fazla mesafe kat etti. Benim bugün geldiğim yer de, kendi özel gayretimin yanı sıra bununla bağlantılı.”

Kürt kadın gazeteciler kadın özgürlüğü odaklı alternatif medya algısını ördü ve medya alanında sadece ter değil, aynı zamanda kanlarını da dökerek, ‘kamusal bir görev’ olarak topluma hizmet eden doğru gazeteciliğin yolunu gösterdi. Kimi zaman kalemi ve kamerayı silah gibi kullandılar, kimi zaman ise silahı kamera ve kalem gibi kullandılar. Bir elinde kamerası bir elinde silahı gerillanın objektifi olmayı seçen Sarya’dan, Şengal’de halkının fermanlara karşı direnişinin hikayesini yazan Nujiyan’a, Dêra Zor’da çetelerin sürgün ettiği halkın yaşadıklarını anlatırken katledilen Dilişan’a kadar…

Mine, Zeynep, Ronahi, Canda, Rojinda, Didar, Berfin, Hebun, Deniz, Yıldız, Şilan, Zilan, Ekin, Arjin, Sarya… Gurbetelli’nin açtığı yolda ilerleyen kadınlar kalemleri, objektifleri ve canlarıyla hakikat arayışçısı olarak yola koyuldu ve gazeteciliği sadece bir meslek olarak yapmak ve görmekten çok, bir mücadele alanı olarak ele aldılar ve yolu aydınlatan meşale oldular.

Açılan yoldan bugün baktığımızda büyük bir medya ordusuna dönüşen kadın gazeteciler, kadın televizyonu, kadın ajansı, kadın sayfası, kadın gazetesi oluşturup kadınların kendini her alanda hem anlatan hem de anlatılan olarak özneleşebileceği büyük bir mecrada adım adım ilerliyor.

Toplumdan medyaya doğrudan bağ

‘Kendine ait medya’ teorisini oluşturan Kürt kadın gazetecilerin deneyimleri dünyanın birçok köşesinde ilgi görüyor ve medyada ataerkil kodları yıkmanın ancak kadın özgürlük çizgisini toplumdan medyaya doğrudan bağ kurularak gerçekleşebileceği konusunda önemli bir örnek teşkil ediyor.

Kuşkusuz daha yapılacak çok iş ve geçmişin deneyimleri ile geleceğin ufkunu açmak için katedilecek uzun bir yol var. Gurbetelli Ersöz kaleme aldığı “Yüreğimi Dağlara Nakşettim” isimli güncesinde; “Özgür yaşam ortamını yaratmada benim de kanım, canım olmalı” diyor… Gurbetelli’nin de dediği gibi medya, kadın özgürlük mücadelesinin bir biçimi ve onun içinde yer almak aynı zamanda bu mücadelenin bir parçası olmayı gerektiriyor.

Kadını özne kılmak donanımlı olmayı gerektiriyor

Yaşama dair her haberi kadın bakış açısıyla dünya kamuoyuna duyurmak, kadının toprakla bağının güçlü olması gerektiğine vurgu yapmak, düşünsel olarak kendini güçlendirmesinin önemine dikkat çekmek, kadın özgün örgütlülüğünün aciliyetini esas almak, kadının özgürlüğü için kesintisiz mücadele edilmesi gerektiğine dikkat çekmek, yarışmayı değil dayanışmayı esas almak, tüketim toplumunun kalıplarıyla çalışmayı reddetmek, erkek egemen sistemin ortaya koyduğu kadına dair estetik anlayışını ve ölçülerini reddetmek, yaşamın estetikle, güzellikle olan ilişkisini ele almak, ‘erk’ kavramının yaşamsal alandan çıkmasını hedeflemek, erkeğin özne, kadının nesne konumunu değiştirmek, kapitalist sistemin kadını parçalayan ve kendisi olmasını engelleyen politikalarına karşı kadının kendi kimliğiyle yaşama hakkını esas almak, gücün yüceltilmesi olgusunu sorgulamak, tüketimi değil doğanın bütünlüğüne saygıyla emeği öne alıp üretmek, üretimi paylaşarak çoğaltmak, tüm canlı varlıklara saygıyı temel ilke edinmek.

Tüm bunları yapabilmek için öncelikle verili ana akım gündemi reddederek, kadınların kendi özgün gündemini oluşturmasını bir adım ileriye götürebilmek.

Özcesi; erkek egemen sistemin/medyanın, ‘imgesiz/obje/nesne’ kıldığı kadını, özgürlük imgesi ve özne kılmak donanımlı olmayı gerektiriyor. Objektifi doğru yere tutmak, doğru kadrajdan bakmak, kalemini özgürlük için oynatmak ve tüm bunları yapabilmek için sağlam bir ideolojik donanıma sahip olmak gerekiyor kuşkusuz.