Hayır kazanacak, kadınlar kazanacak!

- Zeynep ALTINKAYNAK
596 views

21. yüzyıl kadın özgürlük mücadelelerinin, kadın odaklı toplumsal direniş hareketlerinin yüzyılı olacaktır. Bunun parametrelerini dünya siyasetinin her anından okumak mümkündür. İki kutuplu dünya siyasetinden; iki çizgi savaşımının yaşandığı dünya gerçeğine geçişte MANSETtemel direniş odağı, kadın özgürlük mücadeleleridir. Bir yanda sağ-milliyetçi eğilimde birleşen hegemonik iktidar güçleri, diğer yanda ise adına toplumsal muhalefet dinamikleri de diyebileceğimiz demokratik uygarlık güçleri ve onun tüm unsurları bulunmaktadır. Esas mücadele patriyarkal sistem ile toplumsal hafızanın mirasıyla kuşanmış direniş odakları arasındadır. Bu mücadelenin sonucunu merkezi güçler değil direniş odakları belirleyecektir.

Batı merkezli gelişen sağ milliyetçi çizgiyle paralel ilerleyen kadın düşmanı söylem ve politikalar Ortadoğu’da özelde Türkiye’de, yansımasını dincilik ve milliyetçilik içerilmiş cinsiyetçilikle bulmaktadır. 2014’te MGK kararıyla hazırlanan ‘Çökertme Planı’nın yeni bir aşaması olarak da tanımlayabileceğimiz rejim değişikliği hayalleri, merkezi hegemonik iktidarın Ortadoğu’yu dizayn politikalarından da, dünyada yükselen (yükseltilmeye çalışılan)  sağ milliyetçi çizgiden de bağımsız değildir. Binyıllardır eril-egemenlikli sistemin tüm girişimleriyle kültürel kodları değiştirilmek istenen toplumlar, bugün eskisini de aşan bir girişimle kültürel kodlarıyla birlikte ortadan kaldırılmak isteniyor. Yerine ikame edilmek istenen rejim ise toplumların demokrasi ve özgürlük direnişlerini kırmak, bir bütün ortadan kaldırmak ve yerine biat kültürünü ikame etmektir.

Toplumsal değerler talan ediliyor

KADINLAR HAYIR DIYOR 3Türkiye’de 2015 Haziran ayından sonra devreye konulan savaş konsepti tüm bu politikaların esas aracıydı. Savaş açılan sadece direnen Kürt ve Kürdistan gerçeği değil, toplumsal muhalefet odaklarının tamamıydı. Esas olarak demokratik uygarlık güçleriydi. Özyönetim direniş alanlarında amansız yürüyen mücadelenin hemen ardından gelişen 15 Temmuz darbe ‘girişimi’, kendi halklarıyla, kültürel farklılıklarıyla bir arada yaşamayı becerememiş, aslında bunu niyetsel olarak hiç denememiş, demokrasiye mesafeli Erdoğan-AKP rejimi tarafından bir fırsat olarak görüldü. 2015’ten bu yana fiili olarak devrede olan başkanlık rejimi apar topar meclise getirildi, apar topar meclisten geçirildi ve şimdi de OHAL koşullarının ortasında apar topar bir referandum süreciyle karşı karşıyayız. Halktan, hatta kendi vekillerinden bile sır gibi saklanan 18 madde, esastan ülkenin yönetim biçiminin değiştirilmesi, eleştiriye oldukça açık olmakla birlikte cumhuriyet tipi yönetimin fiili olarak ortadan kaldırılması, (her ne kadar işlemese de) parlamenter sistemin işlevsiz kılınması anlamına gelmektedir.

Türkiye cumhuriyeti 1924 Anayasası’ndan bugüne, darbe anayasalarıyla yönetilegeldi. ‘Olağan’ bir süreçte, ‘olağan’ bir anayasa yapım süreci yaşanmadı. Ancak yeni anayasa, darbeler üstü bir mekaniğin devrede olduğu bir dönemde geçirilmek isteniyor. Kürdistan’da katliamların zirve yaptığı, kentlerin-köylerin yakılıp yıkıldığı, toplumsal değerlerin talan edildiği, toplumsal muhalefetin sesinin kısıldığı, ‘gerçek’ muhalefetin zindanlarda olduğu, özgür basının saldırı altında olduğu, kadın kurumlarının kapatıldığı,  parlamentonun kadın aklı’nın rehin alındığı, KHK’lar mezarlığına dönmüş bir ülke gerçeğinde gayri meşru bir referandum sürecinden geçiyoruz. Esasta iki seçenekli gibi duran ancak HAYIR demenin de yasak kılındığı ve kriminalize edildiği bir süreçten geçiyoruz.

‘Tek adam’ın ilk hedefi kadın kazanımlarıdır

HAYIR DIYOR KADINLARBaşkanlık sisteminin ilk hedefi demokratik uygarlık güçleri ve bunun temel direniş dinamiği olan kadın özgürlük mücadeleleri ve bu mücadelelerin kazanımlarıdır. Dincilik ve milliyetçilik içerilmiş cinsiyetçiliğin kurumsallaşması ve resmileşmesi anlamına gelen bir rejim değişikliği ilk elden kadınları etkileyecektir. Elbette yeni anayasa taslağında da eskisini aratmayacak cinsten kadınlarla ilgili tek bir söz geçmiyor. Ancak eskisinden beter bir şekilde tüm kazanımların, hakların hatta ve hatta varoluşun kaderini tek adamın iki dudağı arasına hapsediyor. Kadınlara asla bir lütuf olarak sunulmayan, kadın özgürlük mirasını dişiyle-tırnağıyla kazıyarak geldiği noktanın çok gerisine itmek isteyen, hatta mümkünse bu mirası yok etmek isteyen bir ‘tek adam’lık sevdasıyla karşı karşıyayız. Kamusal alanın alabildiğine dışına itilmiş, siyasette varlık alanı bulunmayan, politik alanda nesne konumunda değerlendirilen, ulus devlete ucuz işgücü, asker, ‘hayırlı evlat’ yetiştirmekle sınırlanmış bir hat çizilmek isteniyor. Daha OHAL sürecinin başında ilk hedefin kadın kurumları olması, direnerek kazanılmış olan siyasette eşit temsiliyet ilkesi olması tesadüfi bir durum değildir. Direniş odaklarının ana dinamiği hedeflendi, önce kadınlar susturulmak istendi. Tıpkı özyönetim direnişlerinde ilk olarak kadınların hedeflenmesi, cenazelerinin sokak ortasında günlerce bekletilmesi, direnişi giyinmiş bedenlerin sokak ortasında teşhir edilmesi ve daha sayılamayacak nice örnekleri gibi…

 ‘HAYIR’ın isyan çığlığı yükseliyor

ANNE - HAYIRFaşizmin, ‘ilk önce kadınları vurun’ düsturu tarihin her anında yeniden ve yeniden tezahür ediyor. Savaşta önce kadınlar vuruluyor, siyasette önce kadınlar saf dışı bırakılıyor, önce kadın kurumları kapatılıyor, önce kadınlar işten atılıyor… Kadın şahsında toplum, demokratik uygarlık güçleri ve onun direniş unsurları hedef alınıyor.

Ancak faşizmin düsturu yüzyıllardır kadın özgürlük mücadelelerinin direnişine çarptı, bu direnişin gücünden döndü ve bugün de öyle olmaya devam ediyor. Rojava kadın devrimiyle kadın aklıyla başka bir yaşamın mümkün olduğunu dünyaya ispat etmiş bu miras, bugün de yükselen sağ, milliyetçi, faşist dalganın karşısında özgürlük isyanını büyütüyor. ABD’de Trump’a karşı sokakları direniş alanına çeviren; Polonya’da, İzlanda’da mücadeleyi yükselten, Kürdistan’da çökertme planları karşısında asla baş eğmeyen, Rojava’da, Şengal’de işbirlikçiliğe karşı direnişin ön saflarında yer alan kadınlar, bugün Türkiye’de de tek adamlık hayallerine karşı ‘HAYIR’ın isyan çığlığını yükseltmeye devam ediyor. OHAL’in tüm yakıcılığına, baskısına, yasaklarına rağmen bir zihniyetin tezahürü olarak meclise getirilen ‘tecavüz yasasını’ kadınlar isyanıyla geri çektirdi. Patriyarkanın her türlü yönelimine rağmen 8 Mart’ta dünyada yükselen uluslararası grev çağrısına ses verdi ve sokakları, alanları, meydanları özgürlük ve demokrasi inancıyla donattı. Dayanışmada ‘HAYIR’ var dedi ve hangi ideolojiden, inançtan, kimlikten, yönelimden olursa olsun yan yana geldi ve  ‘Kadınlar Birlikte Güçlü’ dedi. Hayatlarımızın tek adamın iki dudağı arasına hapsedilmesini kabul etmedi ve ‘Kadınlar Hayır Diyor’ dedi.

Bu ruhu ortaya çıkaran tek başına dayanışma değil, dayanışmanın ötesine geçen kadın aklının her geçen büyümesi ve renklilikleriyle örgütlenme gücüne ulaşma kabiliyetine kavuşmasıdır. Mirabel kardeşlerin, Roza Lüksemburg’un, Clara Zetkin’in, eşit işe eşit ücret hakkı için direnenlerin, oy hakkı için mücadele edenlerin, Kürdistan’da 40 yıldır büyüyen ve pratikleşen kadın kurtuluş ideolojisinin, Rojava Kadın Devrimi’nin, Sara’ların Seve’lerin gücüdür bu. Bir araya gelindiğinde nelerin yapılabildiğinin, örgütlü bir güç haline gelindiğinde nelerin kazanıldığının göstergesidir.

HAYIR’ın gücü ve çaresiz çırpınışlar

KADINLAR HAYIR DIYOR 2Bu kazanımlar ve göstergelerle 16 Nisan günü sandıktan Evet de çıksa HAYIR da çıksa kadın mücadelesine eskisinden de fazla rol ve misyon düşüyor.  Anayasalarla başlamamış ve elbette ki böyle de sona ermeyecek bir kadın direniş mirası, çeşitli, renkli fakat örgütlü bir güç olarak kendini büyütmeye devam edecektir. Kazanımlarının elinden alınmasına asla izin vermeyen, aksine bunlara her geçen gün yenilerini ekleyebilecek kabiliyeti ve deneyimi bünyesinde fazlasıyla barındırmaktadır.

Bugün Türkiye’de, referandum sürecinde HAYIR çalışmalarının esas moral kaynağı ve pratikleşme zemini de bu güçtür. Neye, ne için HAYIR dediğini, başkanlık sistemi yasalaşırsa nelerle karşı karşıya olduğunu bilen ve bu bilme halini toplumun her kesimiyle cesurca paylaşan kadın gücü, topluma cesaret ve enerji kaynağı olmaya devam ediyor.

21. yüzyılın kadın özgürlük yüzyılı olacağı ve kadın direnişleri odağıyla demokratik uygarlık güçlerinin çizgi savaşımının kazanacağı bir yüzyıl olacağı bu parametrelerle bir kez daha güçlenmektedir. Referandumda HAYIR’ın kazanması bu parametrelerin meşruluğunun, haklılığının bir kez daha ispatlanması ve elinin güçlenmesi anlamına gelecektir. Tüm çaresiz çırpınışların, gittikçe zorbalaşan erkek egemenlerin uykularının bu kadar kaçıyor olması HAYIR’a alamettir. Çünkü direnişin objektifinden bakınca su kadar berrak, şeffaf görülüyor ki: Hayır Kazanacak, Kadınlar Kazanacak!!!