Her onur, biraz çıplaktır

- Medya DOZ
914 views

1-MANSETGiyinik olan her şey günaha batmıştı gördüğüm bir düşte… Çırılçıplak bir kadın bedeni dövüyordu hayat denen her şeyi… Ne güzeldin sen ey kadın, ifşa olmamış bütün çirkinlikler utandı senden… Ne kadar yıldız varsa gelip alnına değdi, ne kadar soylu çiçek varsa gelip göğsünde açtı…

Esmer bir coğrafyanın bağrında teni yanık hikayelerin çocukları, tarih yazıyordu kendi usulleriyle, hiç kimselere kendini izah etme gereksinimi duymadan, abartmadan sevinç ve acılarını…

Öyle bir çağa doğmuşlardı ki, kendilerini her gün yeniden doğurmasalar ölüm gelip ellerine ayaklarına dolanırdı. Çağın direnişi ismini hak etmiş Efrîn’e ruh katan insanlar da kendini her gün var eden insanlardı aslında.

Şahadeti benim için gururdur

O çıplak güzelliğe sahip olan ve kendini binlerce kez doğuran Barin Kobanê’nin annesini görmeye gittim. Ellerini öpüp alnıma koydum, bütün acısını içime çekmek ister gibi sarıldım ona. Hemen gözleri doldu. Titredi dudakları. Çınar gibi sağlam bir kadın vardı karşımda ama bu çınarın ciğeri yanıyordu. Ulu ağaçların da ciğeri var. Onlarında ciğeri yanar. Ananın tek bir derdi vardı, “neden Barin’e öyle yaptılar, neden cansız bedenine işkence ettiler, onu böyle teşhir etmek ile ellerine ne geçti, neden yavruma azap vermek istediler” deyip duruyordu… Her nedene bir cevap bulup içindeki yangını körüklüyordu. “Ben şahadetine üzülmedim, zaten kendini adamıştı ve onun yoluna her zaman saygı duydum. Yürüdüğü yolda şahadeti benim için gururdur ama Barinim’e böyle yapmaları içime kezzap döküyor, yaşananlara inanamıyorum, şimdi kapıdan çıkıp gelecek diye kendimi avutuyorum. Doğduğu günden şimdiye kadar bütün yaşamı gözümün önünden geçiyor.”

Vicdanının sesini dinleyip YPJ’ye katıldı

BARIN KOBANE LAURA GREAUMEAna içinde biriktirdiği bütün duyguları anlatmak ister gibi dizlerimi tutup kendine doğru çeviriyor. Yüzüne bakmaya cesaret etmemi istiyor. Gözlerinden süzülen gözyaşı bir pırlanta tanesi gibi yanaklarından yuvarlanıp kendine yol bulmaya çalışıyor. “Dayikbûyîn zehmet e lê” diyor. İçini döksün ki ben de acılarını eteğinden toplayayım istiyorum. Hepsi ona çok, birazını ben alayım istiyorum. Ve içinin zehrini dışarı akıtsın diye sorular sormaya başlıyorum: ‘Barîn, nasıl bir çocuktu? Neyi severdi, neye karşıydı’ mesela?

“Barîn çok zeki ve atikti. Adaletsizlikten çok nefret ederdi.” diyor ve devam ediyor Zehra ana: “Barîn ile adaletsizlik birbirlerine düşmandılar. Biliyordum, Barîn’in bir adaletsizlik tarafından vurulacağını biliyordum. Barîn 27 yaşına girmişti ve hayatı boyunca haklı olanı sevdi. Dört yıldır YPJ saflarında savaşıyordu. Şengal kadınlarına yapılan zulmü kaldıramadı. Vicdanının sesini dinleyip YPJ’ye katıldı. En büyük amacı Şengal kadınlarını DAİŞ zulmünden kurtarmaktı.

Kurtarılan her kadın O’nun için mutluluk sebebiydi

Biz ailece Bab’ta iken; Barîn, şu an hala YPG saflarında olan iki abisi ile Şengal kadınlarını kurtarma birimlerindeydiler. Kurtarılan her kadın onun için büyük bir mutluluk sebebi oluyordu. Bazen kurtarılan kadınların öyküsünü saatlerce dinlerdi. Onlara umut aşılamaya çalışırdı. Dinlediği her vahşet öyküsü onu daha inatçı, daha mücadeleci, daha kararlı yapıyordu.” diyor ana…

Kızı Barîn ile en son 4 ay önce görüşen Zehra ana, gözbebeği kızına dair son detayları buruk kelimeler ile aktarıyor: “İzin gününde eve gelmişti. Kısa kaldı, aklı hep cephedeydi. Ama şehit olmadan bir hafta önce bana haber gönderdi; ‘annem bana bir resmini göndersin, bir de kışlık elbise göndersin’ demişti. Daha istediklerini gönderememiştim ki haberi geldi. Keşke cenazesi de gelseydi, nereye götürdüler yavrumu, keşke bilseydim, toprağını koklamamı bile çok gördüler” diyor.

“Biz kazanacağız” diye fısıldıyor

BARIN KOBANEBir annenin keşke ile başlayıp keşke ile biten cümlelerine anlam verecek büyüklükte olsaydı keşke yüreğim… Ananın yaraları hala taze, daha çok kanamasın diye ellerini sıkıca kavrıyor ve acılarını kendi bedenime çekmeye çalışıyorum. Susup ananın kalbinin sesini dinliyorum. İçinde sakladığı nazlı ağıtları var. Sustuğu nice bedduası var. O kadar naif ki yanından yöresinden kötü tek bir kelime bile geçemiyor. Hayatı ikiye bölmüş, Barin gitmeden önce, Barin gittikten sonra… Bu ayrılığın adına gitmek diyor, Barin’e başka birşey konduramıyor… Zehra ana ile vedalaşmak zorunda kalıyoruz. Ona sıkıca sarıldığımda kulağıma; “Biz kazanacağız” diye fısıldıyor… Gülümsüyorum, o da gülümsüyor. Bu söze inanarak yürümemi istiyor. O sözü boynuma muska yapmamı istiyor.

Barin’in asıl öyküsü

Anneden ayrıldıktan sonra Barin’in asıl öyküsünü öğreniyorum. Cephede bir taburun komutanıymış Barin. İşgalci Türk ordusu ve çeteleri tarafından 25 kişilik arkadaş grubu ile kuşatmaya alınıyor. Barin, arkadaşlarını zar zor ikna edip çemberden çıkmaları için dil döküyor. Büyük çaba sonucunda arkadaşlarını ikna edip çemberden çıkmalarını sağlıyor, yanına bir kadın arkadaşını daha alıyor ve var gücüyle çatışıyor.  Çatışmanın yönünü üzerlerine çeken her iki kadın savaşçı diğer yoldaşlarını kurtarıyorlar. Son mermilerine kadar savaşan bu yiğit kadınlar, kalan son bombaları da üzerlerinde patlatıyorlar.

Kürt kadınının direniş destanı

Sonrası herkesin malumu; sırtlan ve çakal sürüsü cansız bedenleri üzerinde dolanıyor. Kendilerini ölüm ile var edenlerin, Barin ve arkadaşlarının yaşam felsefesini anlamaları mümkün değil zaten. İnsan olmanın çok uzağınBARIN EFRIN ANNESI 2a düşmüş olanlar, kendini her gün yeniden yeniden doğuran Barinleri asla anlamaz… İşgal etmenin sarhoşluğunu yaşayan korkaklar, ülkesini ölümüne savunan özgür kadınların ruhuna ulaşamadığı için bedenlerine azap verirler. Bir ruh eğer göklere merdiven dayamışsa bedensel hiçbir hesabı kalmamıştır. Bu gerçekliği anlamayan bir düşmanınızın olması esas trajedidir. Trajedi, ölmek değil, onurlu yaşamayı bilmemektir. Ve her onur biraz çıplaktır. Her özgür devinim biraz sancılı…

Barin ile Avesta yan yana gelince, ortaya Kürt kadınının direniş destanı çıkıyor. Efrîn, direnişi bu iki yüce kadının kahramanlıkları ile start aldı. Ve şimdiden direnişin onurlu müjdesi gibi başımızda taç diye onları taşırız. Onlar alnımızı yıldızlara değdirdi, gayrı hiç kimse eğemez onların göğe kaldırdığı başları…