Kadın özgürlük mücadelesinde bir köşetaşı

- Fidan YILDIRIM
646 views

MANSETAvustralya doğumlu akademisyen, gazeteci, yazar ve entellektüel Germaine Greer 20. yüzyılın son yarısında gelişen ikinci dalga feminist hareketin en büyük seslerinden biri olarak tanımlanmaktadır. Edebiyat, feminizm ve çevre üzerinde yoğunlaştığı çok sayıda kitabı yayınlanmış, kadın özgürlüğünü savunan düşünceleri geniş çevrelerde yankı bulmuştur. Daha çok, kadınların ezilmesi ve aile kavramıyla ilgili çalışmalarıyla tanınmaktadır.

Germaine Greer 29 Ocak 1939’da Avustralya-Melbourne’da üç çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Eric Reginald Greer Güney Afrika doğumlu bir gazete reklam temsilcisi, annesi Margaret Mary Lafrank ise kadın şapkacısıydı. Annesi Asperger Sendromu denilen sosyal beceri yetersizliğine yol açan bir hastalıktan muzdaripti ve Germaine bundan dolayı annesiyle ilişkilerinde zorluklar yaşıyordu. Bu nedenle, 18 yaşına geldiğinde evi terk etti.

Katolik inancını terk ediş

Germaine 1943 Şubat’ında katolik bir okulda başladığı ilk öğrenimini değişik okullarda tamamladı. 1952 yılında rahibelerce yürütülen bir manastır kollejinde burslu okuma hakkı kazandı. Bir okul raporunda hakkında, “ele avuca sığmaz ve araştırmaları ile kompozisyonlarında bir dediği öbürünü tutmaz” olduğu ifade edilmiştir. Germaine, okulu bitirdikten bir yıl sonra rahibelerin Tanrı’nın varlığı hakkında söylediklerini ikna edici bulmadığı için katolik inancını terk etti. 1956 yılında Melbourne Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde öğrenimine başladı, 1959’da İngilizce ve Fransızca dilleri ile edebiyat dalından mezun oldu.

Üniversite’den mezun olduktan sonra Greer Sydney’e gitti ve orada “Sydney Push” olarak adlandırılan, çeşitli mesleklerden sanatçı ve entellektüellerin oluşturduğu solcu çevreyle ilişkilendi. Ayrıca “Sydney Libertarians” olarak adlandırılan anarşistlerle de ilişki kurdu.

Kadın eğitim kolejine gider

GERMAINE GREER 2Öğretim görevlisi olarak ilk eğitim verdiği yer, 1963 yılında romantik şiir dalında kendisine birinci dereceden bir hümaniter bilimler master derecesi kazandıran Sydney Üniversitesi oldu. Tezini, “The Development of Byron’s Satiric Mode” başlığıyla hazırlamıştı. Bu tezi ona burs kazandırdı ve o bu bursunu doktora tezini hazırlamak için kullandı. Bu amaçla 1964 yılında yalnızca kadınlar için eğitim veren bir kollej olan Cambridge-Newnham College’a gitti. Burada Ekim 1964’de öğrencilerin tiyatro grubu “The Cambridge Footlights”e katıldı. 1965 yılında gruba tam üye olarak kabul edilen ilk kadın oldu. 1969’da doktorasını, “Shakespeare’in

İlk Komedilerinde Evlilik ve Aşk Ahlakı” başlıklı teziyle kazandı.

Greer 1968-1972 yılları arası Warwick Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalıştı. 1968’de üniversite mezunu bir müteahhit olan Paul du Feu ile ilk ve tek evliliğini yaptı. Kısa bir flört döneminden sonra bir tefeciden alınan yüzükle evlenen çiftin evliliği yalnızca birkaç hafta sürdü.

Kadına ve cinselliğe dönük geleneksel yargıları sorgular

Sydney’de bir partide Avustralyalı yazar Richard Neville ile tanışan Greer onun sahibi olduğu Oz Magazin’de yazmaya başladı. Bir yer altı dergisi olan ve 1960’ların sistem karşıtı hippi kültürünü GERMAINE GREER :KITAPLARI 1yansıtan Oz Avustralya’da başladığı yayın serüvenini bir dönem de İngiltere’de sürdürmüş ve sistem mahkemelerinde yargılanmıştı. Dönemin sistem karşıtı seslerinden biri olan Oz Magazin’de Greer de kadına ve cinselliğe dönük geleneksel yargıları sorgulayan bir köşe yazarıydı. “Private Eye” adlı bir başka dergide ise bahçecilik üzerine yazılar yazıyordu. Aynı şekilde, kurucularından biri ve editörü olduğu Amsterdam’ın yer altı dergilerinden “Suck” de yazdığı dergilerdendi.

Ekim 1970’de basılan kitabı “İğdiş Edilmiş Kadın” birçok dile çevrilerek

dünya çapında en çok satılan kitaplardan biri oldu ve onun tanınmasını sağladı. Kadın düşüncesini sınıfsal bir temelde ele alan ilk kitaplardan biri olan “İğdiş Edilmiş Kadın”, feminizmi besleyen ana kaynaklardan biri haline geldi. Kitabında Greer, kenar mahalleli, tüketici, çekirdek ailenin kadını ezdiğini ve yaşam enerjisini körelttiğini, kadınların toplumda alt roller üstlenmeye koşullandıklarını, bunun da erkeklerin kadın olmanın gereklerine dair fantazilerinin bir sonucu olduğunu savunuyordu. Bundan yola çıkarak, kadınlık ve dişilik kavramlarına yüklenen anlamların sıkıca irdelenmesi ve yeniden oluşturulması gerektiğini dile getiriyordu. Ayrıca, çekirdek ailenin kadınlar ve çocukların yetiştirilmesi için kötü bir çevre olduğunu, kadın cinselliğinin aşağılanıp sınırlandırıldığını belirtiyordu. Ona göre, modern çekirdek aile çok küçük, kendi kendine yeten ve benlikçi olduğu için ortadan kaldırılması gerekir.

Erkeklerin kadınlara düşmanlığı sabittir

GERMAINE GREER 6Greer, kadınların erkeklerin onlardan ne kadar nefret ettiklerini ve ne kadar kendi kendilerinden de nefret etmelerinin öğretildiğini anlamadıklarını ifade ediyordu bu kitabında: “Erkeklerin kadınlara düşmanlığı sabittir; bütün erkekler zaman zaman bütün kadınlardan nefret eder; bazı erkekler bütün kadınlardan her zaman nefret ederler; bazı erkekler bazı kadınlardan her zaman nefret eder. Maalesef kadınlar bir türlü erkeklerden nefret edemezler, çünkü onları zaman zaman karınlarında taşırlar.”

Ona göre; kız çocukları onların kontrol altına alınmasını sağlayan kurallar öğretilerek daha çocukluktan itibaren kadınsılaştırılıyor, daha sonra yetişkin kadınlığın kalıplarını benimsediklerinde de kendi bedenlerinden utanma duygusuna kapılarak doğal ve politik otonomilerini yitiriyorlar. Sonuç ise; güçsüzlük, izolasyon, sınırlandırılmış bir cinsellik ve mutsuzluk oluyor. Çoğu kadının gözardı ve izole edilmesi onların konuşma yapmakta güçsüz kaldıkları anlamına gelirken eşleriyle iletişimlerinin önemli bir kısmını ise sürüp giden güç savaşı oluşturuyor. Greer’e göre, kadınlar kendi bedenlerini tanımalı ve benimsemelidirler, bekarlık ve tek eşliliği bırakmalıdırlar!v

Germaine Green, 1979 yılında ikinci kitabı; “Engelli Yarış: Kadın Ressamların Servetleri ve İşleri”ni yayınladı. Kitap,19. yüzyılın sonuna kadarki kadın ressamları konu ediniyor ve kariyerleri belgelenmemiş daha birçok kadın sanatçı olduğunu ileri sürüyordu.

Batı’daki aile planlaması sorunlarına çözüm aradı

GERMAINE GREER 31984 yılında yayınlanan “Cinsellik ve Yazgı: İnsan Doğurganlığı Politikası” kitabında Greer Batı’nın “refah toplumu”ndaki aile-çocuk ilişkilerini, Ortadoğu, Hindistan ve Afrika’daki ailelerle karşılaştırıp modern çekirdek ailedeki ahlak sorunlarını irdeledi ve Batı’daki aile planlaması sorunlarına çözüm aradı. Greer, bu kitabında da cinsellik, doğurganlık ve aile konusundaki Batılı yaklaşımı ve bu yaklaşımların dünyanın geri kalanına empoze edilmesini eleştirmeye devam etti. Hedefinde bu kez de çekirdek aile, cinsel davranışlara hükümet müdahalesi, kadın bedeni ve cinselliğin ticarileşmesi vardı. Greer, Batı’nın Üçüncü Dünya ülkelerinde doğum kontrolünü teşvik etmesinin altında ağırlıkta insanlığın refahına dönük kaygıların değil, zenginlerin yoksul nüfusun artışı karşısında duyduğu geleneksel kaygının rol oynadığını savunuyordu. Bu tür yaklaşımlar yüzünden nüfus kontrolü hareketinin daha başından bozulmaya uğradığı tespitinde bulunuyor; gelişmekte olan ülkelerin yaşam tarzı ve aile değerlerini mahkum etme tutumlarına karşı uyarılar yapıyordu.

Eşitlik için değil özgürlük için mücadele

Greer’in 1968-1985 yılları arasında yazdığı makaleler, “Shakespeare ve Delikadın’ın İç Çamaşırları: Denemeler ve Rastgele Yazılar” adıyla 1986’da yayınlandı. Ardından 1989’da “Baba, Seni Pek Tanımıyorduk” adıyla yayınlanan günlüğünde babasını uzak, zayıf ve şefkatten yoksun biri olarak tasvir etti. Kitap, yazarın babasıyla ilişkisindeki sorunların etkisini taşıdığı yolunda yorumlara yol açtı. 1991’de yayınlanan “Değişim: Kadın, Yaşlanma ve Menopoz” isimli kitabında menopoz hakkındaki hurafeleri ele aldı ve kadınların hormon tedavisinden kaçınmalarını tavsiye etti. Ona göre, kadınlar kendi doğalarından korkar hale getirilerek kar amaçlı hormon tedavisine yönlendirilmektedirler.

“The Female Eunuch” kitabının devamı niteliğinde olan ve 1999 yılında yayınlanan “Bütün Kadın” kitabında Greer feminist harekette sınırlı bir gelişme kaydedildiğini ifade ediyor. Kitabında, eşitlik için değil özgürlük için mücadele etmek gerektiğini savunmaktadır. Erkekle eşitliğin özgürlüğün yerini tutamayacağını belirterek, sahte eşitliğin kadını çifte tehlikeyle yüzyüze getireceğini ifade etmektedir. Ona göre eşitlik, asimilasyon ve özgür olmayan erkeğin yaşamını yaşamayı kabul etmek anlamına gelmektedir.

Bir maskeleme çabası olarak; eşitlik retoriği 

GERMAINE GREER KITAPLARI 4“Kadınların özgürlüğü dişinin potansiyelini mevcut erkekte görmez.” Kendi kendini tanımlamak ve kendi geleceğini kendisi belirlemek için, farklılığını ısrarla vurgulamak gerektiğini savunur ve özgürlüğü de burada görür. Eşitlik retoriğinin politik doğruluk adına kullanılmasının aslında kadının yediği darbeleri maskelemek amacı taşıdığını vurgulayarak bir avuç kazanan için milyonlarca kaybeden yaratan bir sistemde her yanda dilsiz kadınların sonu gelmez zorluklar ve acılar çektiklerini, bunun için öfkeyi bilemek gerektiğini belirtir.

Kadın özgürlüğü için mücadele etmenin yanısıra Germaine Greer Avustralya’nın Aborjinlere dönük politikalarını da ırkçılık olarak tanımlamış, Avustralya’nın kendisini yeniden Aborjin tarihi ve kültürü içinde tanımlaması gerektiğini savunarak onlarla ilişkiler geliştirmiştir. Ayrıca, çevre sorunlarına duyarlılık göstererek Avustralya yağmur ormanlarının rehabilitasyonu için çaba sarfetmiştir.

Germaine Greer halen yaşamakta ve çalışmalarını sürdürmektedir.