Kadınların karnavalı: ARJANTİN’DE #8M

- Dilan BOZGAN
641 views

8 Mart günü kentin sokakları karınca gibi çalışan küçük kadın grupları ile doldu. Kimisi afiş asıyor, kimisi bildiri dağıtıyor, kimisi duvarları yazılıyor, kimisi de davullarıyla pratik yapıyordu. Ama bir heyecan bir heyecandı sokaklarda. Congreso’dan (kongre binasının önünden) Plaza de Mayo’ya (hükümet binasının önüne) kadar yürünecekti. Diğer bir deyişle Buenos Aires’in sabit eylem hattı boyunca yürünecekti. Birkaç yıldır hükümetin yıldrma politikaları nedeniyle Plaza de Mayo “bakım” altında olduğundan eylem hattı tersi yöne akmaktaydı, ama bu yıl kadınların hıncından çekinildiğinden olsa gerek kimse “bakım” yapmayı göze alamadı tarihi Plaza de Mayo’da. 

Bu yıl Arjantin’de 8 Mart’a birçok gündemle gidildi. Hele de seçim yılı olması nedeniyle herkes eteğinde ne varsa dökmeye hazırdı. Ama daha da önemlisi geçtiğimiz yıla Arjantin politikasına kadınların türlü biçimlerde damgasını vurmasıydı. Yasal Kürtaj (Aborto Legal) kampanyasından bu yana gerçekleştirilen ilk 8 Mart’tı. Hemen öncesinde ise kampanyanın başarısına karşılık veren hükümet, sağlık sistemi, kilise işbirliği onbinlere onbinler katılmasını beraberinde getirdi. 

“Niñas no Madres”

Son bir aydır ülke gündeminde Tucumán eyaletindeki (ülkenin kuzeyinde yer alan, görece muhafazakar bir eyalet) 11 yaşında bir kız çocuğunun ninesinin eşi tarafından tecavüze uğramasından sonra hamile kalması meselesi var. Kız çocuğu “yaşlı adamın içime koyduğu bu şeyi çıkarın” yakarışı ile hamileliğini sonlandırmak istediğini haykırıyor. Ancak 23 buçuk haftalıkken anlaşılan bu hamilelik hastane görevlilerinin kürtaj yapılmasını engellemesi sonucu zorla devam ettirildi. Yerine önerilen metod ise sezeryan yapılmasıydı. Esasında bu Arjantin yasalarını da çiğnemek anlamına geliyor. Zira Arjantin’de sağlığı tehdit eden veya tecavüz sonucu oluşan hamilelikleri sonlandırmak serbest, her ne kadar gönüllü kürtaj yasak olsa da. Gel gör ki kürtaj karşıtı cephe küçük kızın iki kez intahar etmeye kalkması pahasına da olsa “feminazi”lere (muhafazakarların radikal feminist militanları aşağılamak için kullandıkları bir terim) cevap vermeyi göze almıştı. Üstelik bununla da yetinilmedi ve Tucumán başpiskoposu kız çocuğunun adını bir radyo programında ifşa etti. Hem de “Her yaşam değerlidir” diyerek. Tabi ki kastedilen 11 yaşındaki kız çocuğunun kendisi değil, karnında kendi rızası dışında ve bir şiddet eylemi sonucu taşıdığı cenindi. Tüm bu tartışmalardan sonra sonuç ise bebeğin ölümü oldu. Yani ne ceninin ne de onu taşıyan kız çocuğunun hayatı korundu. Kadınların bu taze öfkesi 8 Mart’ta her yerde taşınan “Niñas no Madres” (Kız çocuklarılar, Anne değiller) pankartları, afişleri ve yazılamalarıyla belirdi. 

“Mirá cómo nos ponemos”

Bu yıla damgasını vuran bir diğer tartışma ise, kimisinin ABD’deki MeToo kampanyasının bir devamı olarak gördüğü yerli kampanya “Mirá cómo nos ponemos”* (Bak! Nasıl Duruyoruz) idi. 

4 Aralık 2018’de aktris Thelma Fardin’in aktör Juan Darthés’i kamuoyu önünde ifşa etmesiyle başlayan kampanya kadın hareketinin gücüne güç katmıştı. Thelma Fardin’in kendisi henüz 16 yaşındayken zamanında 40’lı yaşlarında olan aktörün tecavüzüne uğradığını açıkladığı basın toplantısına Arjantin’in birçok tanınan aktrisi ve kadın hakları savunucusu da katıldı. Tüm Aralık ayı boyunca bu tema ekseninde ve daha da önemlisi neredeyse normalmiş gibi görünen kadına karşı türlü düzeylerdeki şiddetle ilgili kamuoyunda ciddi tartışmalar gündeme geldi. Kadınlara karşı kıtada süregelen kolonyal kurucu şiddet ilk kez bu kadar açıktan sorgulanmaya başladı. 

Kadına karşı kolonyal kurucu şiddeti 

Bu noktada bir parantez açmak ve Latin Amerika’nın son dönemdeki bu en önemli feminist gündemine dair bir arkaplan vermek faydalı olacaktır. Dünyanın farklı yerlerinde kadınlar erkek egemen şiddete karşı kendi özgününde ve farklı metodlarla mücadele etmekteler. Ancak her bölgenin kendine has tarihsel/toplumsal arkaplanı bu şiddetin biçimini ve anlamını değiştiriyor. Son yıllarda, kadın kırımı (femicidio), kürtajın yasallaşması ve tecavüze karşı değişik mücadele yöntemleriyle, Arjantin başta olmak üzere, Latin Amerika’da yükselen kadın hareketlerini anlamak için yukarıda bahsettiğim kadına karşı kolonyal kurucu şiddeti anlamak gerekiyor. Öncelikle tüm bu farklı temaların birleştiği noktanın kadın bedenine karşı topyekün geliştirilen ataerkil şiddet olduğunu belirteyim. Zira 8 Mart’ta da kadınların taşımakta oldukları pankartlara bu konu yansımaktaydı: “Mi Cuerpo, Mi Territorio” (Benim bedenim benim toprağım/bölgem). Bu sloganın, başta İspanyol ve Portekizler’in fethi sonucu bugünkü şeklinin temelleri atılan Latin Amerika’da özel bir anlamı var. Yerli halklara karşı soykırım bir yandan toprakların fethi anlamına gelirken, diğer yandan da kadın bedenlerinin fethi anlamına gelmekteydi. Bugün bile gündelik dilde “kadını fethetme” ibaresi bu kurucu kolonyal şiddetin en belirgin izlerinden biri olarak sorgusuz sualsiz kullanılmaya devam ediyor. Fetih ve kadın bedeni arasındaki bu ilişki, Latin Amerika’da toplumsal cinsiyet ilişkilerinin en belirleyici öğesi, Ortadoğu’daki karşılığı namus ve toprak ilişkisi olarak düşünülebilir. 

“Abya Yala’dan Kürdistan’a çok ulusluluk”

Bu kurucu kolonyal ilişkinin yükselen kadın hareketlerince bu denli sorgulanmaya başlanması kaçınılmaz olarak yerli halklarda kadınların siyasal konumlanmalarını da derinden etkiledi. Bunun bir yansıması olarak 8 Mart yürüyüşünde yerli halkların bayrağıyla yürüyen ve yerli kadınların taleplerini savunan kadın sıralarında da artış vardı. En son 33.’sü yapılan Arjantin Ulusal Kadın Buluşması’nda yoğun olarak dile gelen “Plurinacional” (Çok uluslu) talebi 8 Mart’ta da yankısını buldu. 

Yerli kadın hareketlerinin içinde yer aldığı Halkçı Feminist (Feminismo Popular) sıralarında Kürt kadınlarına destek sesleri de duyulmaktaydı: “Abya Yala’dan Kürdistan’a Çok Ulusluluk” diyen kadınlar, Leyla Güven ile de dayanıştılar ve onun fotoğrafını eylem boyunca taşıdılar. 

Belleğin karanlık dehlizinde açan umut çiçeği 

Latin Amerika’nın karnaval zamanının hemen ardından gelen 8 Mart tam bir ‘Kadın Karnavalı’ olarak geçti. Bir yandan çalan murga (karnaval müziği, Arjantin ritmi), bir yandan dans eden kadınlar, bir yandan çeşitli sanatsal ürünlerini ve üretimlerini karşılıksız birbiriyle paylaşarak kooperatifçilik ruhunu ayakta tutmaya devam eden kadınlar… 

8 Mart günü akşam üzeri Plaza de Mayo’ya vardığımızda artık yürümenin imkanı kalmamıştı. Kendimizi, her türlü sömürgeciliğe karşı ortak direniş paydasına dönüştürdüğümüz kadın bedeninden denize bıraktık ve hep birlikte Plaza de Mayo’ya, belleğin karanlık dehlizinde açan bu umut çiçeği mekanına vardık. Tüm ölülerimiz, ölmekte olanlarımız ve savaşmaya devam edenlerimizle birlikte….

* Burada aktörün tecavüz sırasında aktrise söylediği cümle tersine çevrilerek bir kelime oyunu yapılıyor. Aktör “bak beni nasıl da baştan çıkarıyorsun” diyor ve kadınlar bu cümleyi “bak biz nasıl da sana karşı duruyoruz” diye ters yüz ediyor. Çeviride anlam kayboluyor ama her iki eylem için de aynı fiil kullanılıyor.