Özgürlüğe olan aşkın adıdır SARA

- Sakine KARAKOÇAN
1.1K views

Özgürlük mücadelemizin hakikatı ve öncüsü Sakine Cansız’ı ve Fidan Doğan ile Leyla Şaylemez yoldaşları katledilişlerinin 6. yılında anıyor, insanlığı karanlığa gömmek isteyen egemenlere rağmen, kadının öncülüğünü yaptığı özgür yaşamı inşa mücadelesinin kazanacağına dair inancımı belirtiyorum.Bedeli ağır olan özgürlüğü, ilmek ilmek dokuyarak onların özlemi olan özgür geleceği yaratmayı amaçlayan mücadelemiz genişleyerek sürüyor.

Tarihten bu güne dünyanın çeşitli coğrafyalarında yüzlerce kadın devlet suikastlerine kurban gitti. İster ev içinde olsun, ister sokakta, ister bir erkek tarafından, isterse de devlet güçleri tarafından işlenen her kadın katliamı siyasidir. Kadınların itirazı ve soluksuz mücadelesi de buna karşı oldu. 21. Yüzyılın kadın yüzyılı olma gerçeği her geçen gün biraz daha kadın dayanışması ve mücadelesi ile pratikleşiyor, büyüyor, evrenselleşerek anlam buluyor. Küresel hegemonik güçlerin korkusu olan kadınla “yeni bir dünya mümkün” hakikati gün yüzüne çıktıkça, saldırılar da artıyor. Saldırılara rağmen kadın mücadelesi gelişiyor ve kadınlar sınırları aşarak buluşuyor.

Evrenselleşen SARA gerçeği

Geçtiğimiz Aralık ayı içersinde Hindistan’ın Bangalore kentinde onlarca ülkeden 200 kadın mücadelesi aktivistinin katıldığı uluslararası kadın çalıştayı düzenlendi. Bu anlamlı buluşmanın gerçekleştirildiği salonun baş köşesine SARA yoldaşın ve 5 Eylül 2017’de silahlı suikast sonucu katledilen Hintli gazeteci ve insan hakları savunucusu Gauri Lankesh’in posterleri asıldı. Lankesh de SARA yoldaş gibi devletçi ve egemen erkek sistemine karşı aktif mücadele içersindeydi.

Yüzlerce kadın onların gözlerine bakarak konuştu, yeniden sözleşti, cesaret ve mücadele kararlılıklarını biledi. Birbirinden çok uzak coğrafyalarda devlet suikastlerine kurban giden yüzlerce vakaya rağmen, onlar korkusuzca, inatla bir araya gelerek kadın buluşmasının artık engellenemez olduğunu gösterdi. Bu, evrenselleşen SARA gerçeği olduğu kadar, Kürt Kadın Hareketi’nin dünya kadınlarıyla özgür buluşmasının da ifadesidir. Bu buluşmalar ortak kader birliği kadar, giderek ortak mücadele ve örgütlülüğe de evriliyor. Bu SARA’nın yıllarca uğruna mücadele ettiği hayalin ve özlemin gerçekleşmesidir.

Faşizm saldırı halinde

Günümüz 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde kapitalist sistemin hedefinde yine kadınlar var. Kadına dönük savaşın ve şiddetin dozu giderek artıyor. Çöküşü yaşayan ulus devlet yapılanması son hamle olarak faşizmin bütün zor aygıtlarını dayatıyor. Faşizm kadınlara, halklara, tüm toplumsal kesimlere karşı günlük saldırı halinde.

 Tarih boyunca kadın öncüleri hedefleyerek bentlemek isteyen bu ataerkil sistem, bunu başarmadı, başarmayacaktır da. Rosa Luxemburg’dan Mirabel kardeşlere, Ulrike Meinhof’dan Mina Keşvar Kemal’e, Berta Câceres’den Marielle Franco’ya kadar uzanan siyasi kadın cinayetleri silsilesinde 9 Ocak 2013 Paris Katliamı da var. 3 Kürt kadın devrimciyi hedefleyen bu kirli katliam aynı zamanda Kürt Kadın Hareketi’ne ve Kürt halkının özgürlük mücadelesine dönük bir saldırıydı. Verilen mesaj açıktı. Kürdün direnç noktalarına karşı yeni soykırım planları devredeydi. Kürtler’in statü kazanma aşamasında küresel güçlerin ortaklaşarak verdikleri savaş kararıydı. Ki Önderliğimiz Sara yoldaşın katledilişini ikinci Dersim Katliamı ve savaş ilanı olarak tanımladı. Katliam’ın akabinde Cizîr, Sûr, Nisêbîn ve Efrîn’de gerçekleştirilen saldırılar, Önderliğimizin bu öngörüsünü doğrulayarak, verilen savaş ve soykırım kararını tescilledi.

9 Ocak Kürt Soykırımı’nın startıydı

Aradan geçen onca zamana rağmen küresel güçlerin geleneksel soykırımcı Ankara rejimi ile yaptığı işbirliği, Kürtler’e dönük saldırılarını aralıksız sürdürdü. Yine aynı kirli ve karanlık hegemon odakların çıkarlarından doğan “yerli ve milli” Türk faşizmi, kirli antlaşma ve politikaları devreye koydu. Zaten Paris Katliamı da bu kirli antlaşmalar karşılığında kararı verilen Kürt soykırımının startıydı. Yılların amansız mücadelesi ile yoğrulan ve politik bilince kavuşan halkımız, bu katliam ile verilmek istenen mesajın  ‘özgür Kürdü kastetme” olduğunu anlayıp şehitlerine ve onların davalarına sahip çıktı. Uğurlama töreninde yüzbinleri aşan Kürt ve dostları Paris ve Amed sokaklarında tek yürek olup aktı. Diz çökmeyen korkusuzların direniş eylemine dönüşen bu merasimlerde halkımızın da mesajı çok netti; “Bizi öldürerek bitiremez, susturamaz ve teslim alamazsınız, tüm yönelimlerinize rağmen bu davanın sürdürücüleri olacağız ve özgür yaşamı inşa edeceğiz.”

İşte bu yekvücut sahiplenmeyi gören faşizm, açık-gizli uluslararası “desteğe” sarıldı. Uluslararası güçler ise bu “destek” karşılığında pazarlık masasını işaret etti. 5 yıllık süre zarfında Kürtler’in “Adalet” talebine kulaklarını tıkayan Fransa yargısının, katliama ilişkin açılan davayı aydınlatmadan kapatmasının nedeni, bu “destek” etrafında kurulan masadaki pazarlıklardır. Böylelikle, tarihi birçok karanlık olay ile örülü Fransız rejimi, Türk faşizminin elinden tutmuş oldu. Kürtler’in Fransa rejimine dönük haykırdığı “suskunluğunuz suç ortaklığınızdandır” sloganı işte tam da bu gerçeğin ifadesi. Kürtler bu suskunluğa rağmen her Çarşamba günü katliamın işlendiği Rue La Fayette Sokağı’nda bir araya gelerek sadece “Adalet” talep etmedi, bu istemleri karşısında üç maymunu oynayan Fransa devletinin sahte demokrasi ve insan hakları maskesini de düşürmüş oldu.

Gerçeğe uyanma zamanı

Maskesi düşen ve köşeye sıkışan Fransa devleti, bu kez de katliamı gizleme planını devreye koydu. Davanın ilk duruşmasına 36 gün kala tetikçi ve tek zanlı, bildiği “devlet sırları”yla beraber ortadan kaldırdı. Bu anlamda kirli pazarlıklar ve karanlık yüzler çok tanıdık. İnsanlığın ayıbı olan Paris Katliamı bir sanıklık, tanıklık davası değildi. Suç ve suçlular aleni. Kürt kadınları öncülüğünde verilen özgürlük mücadelesi ile aydınlanan hakikat karşısında Fransa yargısı cüceleşti, dipsizleşti, bilinç yitimine uğrayarak karanlığa büründü. “Öldü” diye ilan edilen ise sadece zanlının kendisi değil, yitirilen “adaletin” de ilanıydı. Kürtler nasıl ki Fransa’da “adalet”in öldüğünü ifşa ettiyse, korkusuz mücadeleleri ile karanlığa mahkum edilen “adalet”i aydınlatabilirler de.

Bu katliam karşısında Kürt halkı ve dostlarının birliktenliği ve demokrasi güçlerinin verdiği mücadele yamuk Fransız iktidarının çöküşünü de hızlandırdı. Şimdilerde Paris sokaklarında toplumsal hak ve özgürlük mücadelesi verilmekte, şeffaf ve aydınlık bir yaşam haykırılmakta. Bu haklı taleplere çok sert müdahalede bulunan devlet güçleri, halkı gerçeğe uyandırdı. Toplum gerçeklere artık “Fransız” değil. Vatandaşlık hukuku ile bağlı olduğu devletinin kendisi açısından ne denli tehlikeli olduğunu da görmüş oldu.

“Suç Ortaklığı”

9 Ocak Katliamı’nda suç ortaklığı yapan yalnız Fransız rejimi değildir elbette. Küresel  hegemonik güçlerin çıkar ilişkileri her türlü kirli pazarlığın özünü oluşturuyor. Ancak Fransa devleti, Paris davasının düşürülmesi akabinde Türkiye ile ekonomik ve siyasi pazarlığa hız verdi. E. Macron bir konuşmasında; Türkiye’nin dışlanmaması gerektiğini belirtti. Türkiye, Fransa ve İtalya arasında savunma alanında işbirliğinin güçlenmesine dair niyet beyannamesi imzalandı. Sur, Hasankeyf, Efrîn vb. tarihi mirası yerle bir eden Türkiye’nin 39. UNESCO Genel Konferansında Fransa’nın desteğiyle örgütün yürütme kuruluna seçildi. Yine Fransa ile Türkiye arasındaki yıllık 20 milyar doları aşan ticaret hacmi işbirliği sürdürülmekte. 2. Dünya savaşının 100. Yıldönümü merasimine Erdoğan da davet edildi. Daha ne kadar işbirliği, antlaşma, buluşma varsa hepsi Kürtler’e dönük soykırımı onaylama ve suç ortaklığıdır. Bizlerin adalet arayışı bu çıkarlar karşısında anlamsız kalır. Bunun bilincindeyiz.

3. Dünya savaşının ne kadar getirisi-götürüsü varsa halklara, kadınlara ödetiliyor. Ortadoğu’yu kan deryasına dönüştüren hegemonik güçlerin çıkarları gereği saldırılarını artırmaları nedensiz değildir. Önderliğimizin demokratik Ortadoğu projesi Rojava’da hayat bulurken, Efrîn küresel güçlerce peşkeş çekildi.  Efrîn’de katliam yapıldı, insanlık suçu işlendi, işlenmeye devam ediliyor. Kürt Özürlük Hareketi ve öncüleri terörize edilerek hedef gösteriliyor. Fakat şu unutulmamalı ki, tarihi bu kez egemenler değil, direnenler ve bedel ödeyenler yazacak.

Özgür yaşamın savaşı

Evet Paris Katliamı bir savaş ilanıydı. Sakine Cansız’ın 30 yılık mücadelesi özgür yaşam ve kadın olmanın savaşımıydı. Sara, özgür yaşam felsefesiyle düşündü ve insan olmanın kararlılığıyla zindanlarda direndi. Zulmün cenderesinde kadın olmanın, Kürt olmanın nasıl bir irade ile duruş sergileneceğinin adı oldu. Diyarbakır Zindanı yıllarca zulme karşı bir bent oldu. İşkencecilere teslim olmayan devrimcilerin direnişi sayesinde insanlık onuru kazandı… SARA, ‘kadın çığlığından haz alan’ işkenceci celladın suratına tüküren kadın duruşunu sergiledi…  Şu günlerde aynı zindanda bu kez Leyla Güven SARA’ların direniş geleneğini devralarak onlarca özgürlük tutsağı ile birlikte direniş içerisinde… Leyla’nın direnişi, SARA, Mazlum, Kemal ve Hayriler’le özgürlük sözleşmesidir. SARA özgürlüğe aşkın adıdır. Delaller’in, Nalinler’in, Gülnazlar’ın, Nudemler’in aşkıdır.

Kürdün direniş geleneği 40 yılı ardında bıraktı. Kobanê’de Arin Mirkan,  Efrîn’de Avesta Xabûr, Barîn Kobanê oldu. Teslimiyet ve ihaneti kabul etmeyen Kürdün direnişi her yerde devam ediyor. Direnenlerin kökleri SARA’nın direnişine dayanıyor. Kadının örgütlü gücünü açığa çıkarma, bilinçlendirme mücadelesi artık sadece Kürt kadınlarıyla sınırlı değil. Jineoloji ile ruh bulan kadın hakikati, Ortadoğu ve dünya kadınlarıyla buluşuyor.

İnsanlık onurunu koruyacak

 Şehadeti karanlık eller tarafından gerçekleştirilirken, dünya kadın hareketleri SARA’yı sahiplendi. İnsanlık onurunu koruyacaktır. Kürt Kadın Hareketi; her alanda SARA, ROJBİN ve RONAHİ yoldaşlara doğrudan cevap olmanın yoğun mücadelesini verdi. Kürt kadınları olarak, bundan sonra da Paris Katliamı’nın hesabını her koşul ve mekanda soracağız, takipçisi olacağız…

40 yıllık kadın mücadelesinin sembolü olan SARA’ya saldı, kadının düşünce gücüne, kimliğine, iradi duruşuna yapılan bir saldırıydı. Bu anlamda O’nun yoldaşları olarak ağır sorumlulukla karşı karşıyayız. SARA, ROJBİN ve RONAHİ’ye verdiğimiz özgür yaşam sözümüzün takipçisiyiz. Engellerle dolu süreçleri aşmanın gücünü paradigmamızdan aldık, mücadele geleneğimiz bizi en büyük saldırılara karşı en zor koşullarda güzel olana ulaştırdı, ulaştıracak…

Paris Katliamı, 3. Dünya Savaşının halklara ödetmek istediği bedelin en kirli olanı ve en unutulmaz savaş ilanıdır. Bunun bilincinde ve ve yürütülen savaşın acımasızlığının farkında olarak Arap, Süryani, Ermeni kadınlarla buluştuk ve dünya kadınlarına açıldık. Fakat insanlığın yaşadığı zulmün son bulması için tüm bunlar yetmiyor. Daha fazla örgütlenme ve bu örgütlülüğü ortak güce dönüştürme ihtiyacı biz kadınlar için elzemdir. Ancak bunu başardığımız oranda şehitlerimize verdiğimiz söze bağlı kalabilir, hayallerini gerçekleştirebiliriz. Özgürlük bilinci ile donanmış örgütlü kadın gerçekliği ile faşizmi ve onun her türlü saldırılarını bertaraf edebilir, SARA, ROJBİN VE RONAHİLER’e uzanan kirli elleri kırmış oluruz.