Özgürlük Kürtler’in olacak

- Raperin Munzur
675 views

15 Şubat Devletlerarası Komplonun bir NATO-Gladio planı olarak Ortadoğu müdahalesinin başlangıcı olduğu ve özgürlük hareketimizin tasfiyesinin hedeflendiği bugün bütün verileriyle açığa çıkmış durumda. Bu müdahale ile Ortadoğu’nun yeniden dizaynı önünde engel olabilecek temel güç ortadan kaldırılmaya çalışıldı. 

Önderliğimiz bu planı fikirleri, siyasi bilinci, öngörüsü ve tabi liderlik vasıfları ile boşa çıkardı. Elbette ki zorlu ve ağır yıllar yaşadık ve hala da yaşıyoruz. Hareketimiz tüm zorlu süreçleri yoğun mücadele ile karşıladı. Yüzlerce fedai militan Önderlik etrafında ateşten çember oldu. Hareketimiz planlananın aksine yürüttüğü mücadele ve Önderlik perspektifleri ile daha da güçlendi. Paradigmasal ve sistemsel dönüşüm yaşayarak siyasal-demokratik mücadele zeminlerini geliştirmeye başladı. Dört parça Kürdistan’da öz savunma savaşını geliştirdi. Devletlerarası Komplo’nun hedeflediği Kürt soykırımı ve özgürlük mücadelesinin tasfiyesi böylece boşa çıkartıldı. Büyük gelişmeler ve özgürlük düzeyi açığa çıktı. Türk devleti, kapitalist modernite güçleri, yerel işbirlikçi milliyetçi güçler ve DAİŞ ile yürüttüğümüz mücadele ile komplonun sonuç alması engellendi. 

Bir üçüncü çizginin sahibi olmak

Komplo bir devletlerarası konsept ve proje olarak gelişmiş, bu yıllar içinde çeşitli aşamalar şeklinde sürekli devrede tutularak sürdürülmüştür. Komplonun esas amacı; Kürtler’in kurulan uluslararası sistemde sömürge statüsünün devam etmesiydi. Kürtler’in statüsü sömürge devletler ve uluslararası sistem açısından sürekli gerginlik sebebi ve bu sömürgeci devletlere karşı da kullanılacak bir koz olarak elde tutuldu. Aynı zamanda Ortadoğu’nun yeniden dizaynında da başarılabilirse işbirlikçi bir temelde kullanmak da hedefler arasında. Milliyetçi ve devletçi Kürtler bu politikaların güdümüne girmekle birlikte, PKK her zaman bunun karşısında durdu, bağımsız bir duruş sergiledi. Biz buna üçüncü çizgi dedik ve demokratik konfederal sistem olarak formüle ettik. Bu sistemin inşası için savaş içinde de olsak ertelemeden çalışmaya başladık. 

PKK’nin mücadelesi ve Kürt halkının direnişi ile, bu statüsüzlük ve tüm insani, ulusal, demokratik, kültürel ve varlık haklarından mahrum kalmaya karşı sürekli bir savaşım içinde olduk. Bu mücadele süreçlerinde Ortadoğu’nun diğer ev sahipleri ve halkları ile de birlikte yaşama ve mücadele zeminlerini yaratmaya çalıştık. Türkiye devleti ve hükümeti ile görüşmeler, Türkiye halklarını ortaklaştırmayı kapsayan demokratik-siyasi bir mücadelenin yürütülmesi barışa bir şans tanımak amacı taşıyordu. Önderliğimizin hem Türkiye toplumu hem de Kürtler’in çıkarlarını savunarak uluslararası güçlerin planlarını boşa çıkarma, çatışmayı engelleme ve bu topraklar üzerinde özgür barışçıl yaşamı yaratma yaklaşımları önemli projelerle ve çabalarla sürdü. Ancak bunlar Türk devletinin geleneksel ulusalcı çizgisi ve Erdoğan faşizmi tarafından hep komplolarla karşılandı. Diğer parçalar açısından da benzeri bir durum devam etti. 

15 Şubat; Kürt soykırımı günü

Paris Katliamı, Rojava Devrimi’ne DAİŞ gibi çetelerin saldırtılması, siyasi soykırım operasyonları ve ardından özerklik taleplerine karşı gelişen vahşi katliamlarla komplo devam ettirildi. Bu imha dayatması karşısında Önderlik topyekun bir direniş ve mücadelenin gerekliliğine dikkat çekerek  mücadelede yeni bir dönemi başlattı. Hem kapitalist sistemin gerçek yüzünü hem faşist TC sistemini deşifre etti. Bu mücadele sürecinde Kürt halkının geliştirdiği direniş ve savaş Erdoğan faşizminin gerçek yüzünü de ortaya serdi. Erdoğan politikalarına kanan, beklentiye giren ve AKP rejiminin Kürt sorununu çözeceğine inanan kesimler Erdoğan rejiminin gerçek yüzünü gördüler. Bu hakikati ortaya çıkaran deşifre eden hareketimizin yürüttüğü mücadeledir. 

İmralı sistemi ve Önderliğimize yaklaşımlar her zaman Kürt halkına dönük politikaların temel göstergesi oldu. Önderlik üzerindeki derinleştirilmiş tecrit hareketimize ve halkımıza dönük bir tecrit ve imha politikasıydı. Önderliğin özgürlükçü ve alternatif çizgisine karşı bir saldırıydı. Bu nedenle Kürt halkı, kadınlar Önderliğin esaretini kendi esaretleri, iradelerinin tecrit altında olması olarak değerlendirip buna karşı mücadele ettiler. 

Önderliğimiz 15 Şubat’ı, “Kürtlere karşı komplonun-soykırımın başlangıç tarihi 15 Şubat 1925’tir. 15 Şubat 1925’te biliyorsunuz Şeyh Sait’e karşı komplo düzenlendi. Bana da 15 Şubat’ta komplo yapıldı… Şeyh Sait’in idam günü 29 Haziran; bana verilen idam kararının günü de 29 Haziran’dır. Bunlar tesadüf değildir, mekanizma bu kadar tesadüfi çalışmaz. 15 Şubat 1925, Kürtlere karşı yapılan soykırımın başlangıcıdır. 15 Şubat’ı Kürtler için soykırım günü ilan ediyorum.” ve “Ben Ortadoğu’da olsaydım, Ortadoğu bu şekilde çözülmezdi. Komployla hedeflenen, Apo’suz PKK, PKK’ siz Kürt yaratmaktır. Bu halen stratejik bir hedeftir.” şeklinde değerlendirerek komplonun amacını ortaya koydu. 

Soykırıma karşı halk direnişi 

Devletlerarası Komplo önemli oranda boşa çıkarılsa da sonuca ulaşmak için güncellenerek ve yeni yöntemlerle devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Komplocu güçlerin Önder Öcalan, hareketimiz ve Kürt halkı üzerindeki saldırıları devam etmektedir. Önderliğimiz üzerindeki tecritin derinleştirilmesi, Kürtler’e dönük Bakur, Başur, Rojava ve tüm alanlardaki soykırım saldırıları bu konseptin birer parçasıdır. Hareketimizin kurucu-öncü kadroları hakkında ABD tarafından alınan karar, Efrîn işgali, Rojava’ya yeni saldırı girişimleri, Kuzey ve Güney Kürdistan’da hemen her gün devam eden operasyonlar, KDP gibi YNK’nin de bu politikalara alet edilmesi çabaları ve yine siyasi alandaki saldırılar bunun açık göstergesidir. Gelişen tüm bu süreçlerde kadınlar öncülüğünde Kürdistan’da efsanevi bir direnişin yaşandığını görmekteyiz. Önderliğimizin özgürlüğü ve tecridin ortadan kalkması için halkımız sürekli ayakta ve mücadele içinde olmuştur. 

Direnişten taviz vermeden her alanda yayılan Önderliği sahiplenme kararlılığı ve gerilla direnişi Kürt halkının soykırım ve komplo gerçeği karşısında teslim olmadığını ve özgürlüğünü sağlama temelinde mücadelesini devam ettirdiğini göstermektedir. Kürt halkı hiçbir zaman kendi kurtuluş ve özgürlüğünü diğer halklardan, insanlıktan kopuk ele almamıştır. Kürtler Ortadoğu’da kapitalist sistemin hegemonya savaşına karşı Ortadoğu halklarının ortak ve birleşik mücadelesini geliştirmeye çalışmakta, bunun için büyük bedelleri göze almaktadır. Hareketimiz özgürlükçü ve bağımsızlıkçı çizgisinden taviz vermediğinden de tüm saldırıların merkezindedir. Dönemsel ve taktik ilişkilere bakarak bu güçlerle ilişkilerimizin ortaklık ya da ittifak temelinde olduğu düşünülmemelidir. Kapitalist modernist sisteme karşı mücadelemiz her alanda gelişerek sürmektedir. 

Rojava’da Kürtleri yedeğine alma, istedikleri gibi kullanma planları yaptılar ama böyle olmadığını, Kürtler’in Ortadoğu’da temel bir güç olduğunu, yeni bir devrim ve halklarla ortak mücadeleye dayalı bir gelişmenin açığa çıktığını görünce, Rojava’ya dönük saldırıların önünü açtılar. Amerika Türk devletini Kürtler’e saldırtmaya başladı. Efrîn işgalinden sonra şimdi de yeni bir Rojava operasyonu gündemde. Kürtleri koruma, savunma açıklamaları Kürtler’i kendilerine bağlama ve tepkileri dindirme açıklamalarıdır ki gerçekle de alakası yoktur. Ortadoğu’ya giren, Kürtler’in bugünkü sömürge statüsünü yaratan, Kürtler üzerinde sömürgecilik uygulayan devletleri destekleyen, DAİŞ gerçeğini açığa çıkarıp coğrafyamıza saldırtan, günümüzde de Kürt soykırımını destekleyip onaylayan güçlerdir bunlar. Kürtler kendi savunmasını, kendi savaşımını şimdiye kadar kendisi verdi. Cellatlarından umar beklemek eski, işbirlikçi Kürdün bir özelliği olabilir ama kırk yıllık mücadele ile bilinç, güç, tecrübe kazanmış olan Kürt artık bunlara kanacak kadar saf değildir. Biz bu güçlerin Önderliğimize karşı komployu geliştiren güçler olduğunu biliyoruz. 

Öfke mutlaka patlayacaktır

AKP-MHP rejimi zaten bu politikanın baş yürütücüsü ve uygulayıcısıdır. Kendi geleceğini ve kaderini Kürt halkının mücadelesinin imhasına kilitlemişlerdir. Büyük bir korku içindedirler. O nedenle tüm korkakların ve güçsüzlerin yaptığı gibi saldırı ve baskıların dozajını sürekli arttırmaktadırlar. Durdukları anda sonları gelecek ve alaşağı edileceklerdir. O yüzden duramıyorlar, sürekli faşizmi ve diktatörlüğü daha da tırmandırıyorlar, ki bu aynı zamanda sonlarını da getirecek bir paradokstur. Çünkü hiçbir toplum bu kadar baskıyı kaldıramaz, kimse bu kadar derinleşmiş bir iktidar ve faşizm gerçeği karşısında uzun vadeli sessiz kalamaz. Bu öfke ve karşıtlık mutlaka patlayacaktır. 3. Dünya savaşını ve yaşanan kaos koşullarından faydalanma çabası içinde olan Erdoğan, bu politika ile çok fazla ilerleyemeyecektir. Bunu da sağlayacak olan karşısında bir güç olarak mücadele eden hareketimiz ve Kürt halkının direnişi olacaktır. Komployu boşa çıkarma mücadelesi aynı zamanda soykırımı boşa çıkarma, Kürdün güç ve statü sahibi olması, kadınların özgürlüğü, halkların barış içinde birlikte yaşama mücadelesidir. Bu mücadele bugün Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevleri ile yeni bir döneme girmiştir. 

Zindanlarda başlayan, Kürdistan, Avrupa ve giderek dünyaya yayılan açlık grevi direnişleri 2019 yılının mücadele gündemini ve kararlılığını ortaya koymuştur. Leyla Güven ve açlık grevi direnişçilerinin duruşu İmralı’da Önderliğimize dayatılan özel uygulamaların kabul edilmediğinin ilanı, tecridi kırmaya dönük onurlu bir duruştur. Yine tecridi kırma, faşizmi yıkma ve Kürdistan’ı özgürleştirme hamlesinin önemli bir parçasıdır. Bu direnişin hızla yayılması ve sahiplenilmesi bu talebin herkesin talebi olduğunu ve bu uğurda bedel ödemeye hazır olunduğunu göstermektedir. 

İmralı’da işkence sistemi devam ediyor

Önderliğin pozisyonu o kadar belirleyicidir ki komplocu güçlerin Önderlik üzerindeki esaret ve tecriti kolay kolay kaldıramayacaklarını bilmek gerekir. Çünkü Önder Öcalan, savaşın, siyasetin ve  bu gidişatın kaderini değiştirme gücüne sahip esas aktördür. Bu nedenle direnişi boşa çıkarmak için her türlü yöntemi devreye koyacaklarını beklemek ve buna göre hazırlıklı olmak önemli. Zindanlar öncülüğünde sürdürülen açlık grevi eylemleri elbette ki çok önemli. Ancak toplumsal tepki ve duruşun açığa çıkması önemli. Topyekün bir mücadele ve ayağa kalkış ile Türkiye’yi, komploda yer alan diğer güçleri, AK, CPT ve AİHM gibi sorumluluklarını yerine getirmeyen kuruluşları da zorlayacak bir duruş gerekmektedir. Pasif, salt destek, dayanışma ile sınırlı kalan bir yaklaşım bu süreci tam sahiplenmemek anlamına gelecektir.

Mehmet Öcalan’ın son İmralı’daki kısa ve formalite görüşmesi hiçbir hukuki ve siyasi sonucu olmayan bir görüşme. Çünkü İmralı’daki işkence sistemi ve tecrit devam etmekte. Bu kurnazca politikalar ile direnişçilerin eylemini ve taleplerini anlamsızlaştırmaya çalışmaktadırlar. 

Öte yandan bu kısa görüşmenin yapılması bile sergilenen direniş sonucunda olmuştur. Mücadele daha da gelişir ve toplumsal bir direnişine dönüşürse kimsenin halk iradesini durdurmaya ve talepleri  önünde durmaya gücünün yetmeyeceği açıktır.  

Devletlerarası Komplo 20. yılında. Önderliğimizin 20 yıllık esaretine son vermek, İmralı sistemini ve tecridi ortadan kaldırmak mücadelemizin temel hedefidir. Kadın özgürlüğünün yaratıcısı ve geliştiricisi Önder Apo’nun özgürleştirilmesi mücadelesi tüm kadınların temel görevi ve sorumluluğu olmaktadır. 

Komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarıyla fedaice tavır koyan Rewşen, Bermal, Rojbin Rotinda, Ruken Beritan, Şehristan ve sonrasında Viyan Soran, Elefterya Fortulaki şahsında fedai ruhla Önderliği sahiplenen ve bedenlerini siper eden tüm yoldaşlarımızı bir kez daha saygıyla anarken, bu mücadele bayrağını devralan ve bugün direniş içinde olan tüm direnişçileri de saygıyla selamlıyor, Özgür Önderlikle özgür yaşamı kuracağımız inancıyla herkesi mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz. 

*PAJK Koordinasyonu Üyesi