Sanat ruhun kanatlanmasıdır

- Bese Şimal
565 views

Sanat anlam ve güzellik yaratımıdır. İnsan toplumsallığının mayasıdır. Yaşamın ruhudur. Sanat insandaki özgürlük eğiliminin en güzel tanıma ve biçime kavuşma şeklidir. Duygunun ve ruhun kimlik kazanmış halidir. İnsandaki özgürlük eğilimi kendisini en güzel ve en sade sanat ve kültür yolu ile yansıtır. Sanatın özgürlük ve güzellik ile çok sıkı bir bağı vardır. Sanatta somutlaşan özgürlük eğilimi, yaşamın güzelleşmesinde, anlam kazanmasında temel etkendir. Sanat insanın insanlaşma serüveninde kök hücre rolündedir. Sanatsız ve kültürsüz bir toplum düşünülemez. Toplumu toplum yapan insandaki özgürlük ve güzellik eğilimidir. Duygu ve ruh yüceliğidir. Yücelmiş ve eğitilmiş yaratıcı ve güzel duyguların yaşama kattığı yüksek anlam gücüdür.

Özgürlük eğilimi sanatı tetikler, sanat özgürlük eğilimini tetikler. Her iki olgu da birbirinin içinden çıkar, birbirini besler ve büyütür. Türkü, müzik, şiir, destan, roman, folklor, resim, heykeltıraş, tiyatro, sinema, dans ve daha sayısızca sanat alanı insan toplumuna anlam katan ve yaşamı yaşanılır kılan güzelliklerdir. Bütün bu değerler insana, topluma, yaşama gerçek anlamını kazandıran değerlerdir. Toplumsal kültürü oluşturan değerlerdir. Bir toplum kültürü ile kendisini geleceğe taşır. Sanatsız bir toplumu nasıl düşünemiyorsak, kültürsüz bir toplumu da sanattan yoksun olarak düşünemeyiz. Kültürü oluşturan ve o kültürün kalıcılığını sağlayan sanattır. Sanat kültürü zenginleştirir ve çoğaltarak yaşamsal kılar.  Sanat hem kültürün aşısı hem çekirdeği ve hem de meyvesidir. Bir toplumun sanat kalitesi o toplumun kültür kalitesini ortaya koyar. Bir toplumun sanatta yakaladığı düzey o toplumun özgürlükte yakaladığı düzeydir.

Sanat yaşamın anlam kaynağıdır

Sanat, toplumun ahlaki örgüsünü oluşturmada çimento gibi bir işleve sahiptir. Toplumun ahlakına ve kültürüne öz ve estetik kazandıran temel toplumsal güç kaynağıdır. Toplum acılarını, sevinçlerini, özlemlerini, umutlarını en güzel sanat yoluyla dile getirir. Sanat toplumun hayallerinin, özlem ve arayışlarının dile geliş biçimidir. Toplumun manevi dünyasıdır. Toplum yaşamı bu dünyayla örülür ve bu dünyayla anlam kazanır. Bir toplum insanca yaşamak için ihtiyacı olan her şeyi sanat ve kültürle dile getirir. Sanat ve kültür bir toplumun duygusal ve ruhsal ihtiyaçlarını, özlemlerini görünür kılar. Bir bakıma toplumun ihtiyaç ve özlemlerinden beslenen hayallerin kendisini görünür kılmasıdır. Sanat ruhun kanatlanmasıdır. Ruhsal ve duygusal yüceliş sanatla olur. Sanat insanın ve toplumun ruhsal ve duygusal dünyasını eğiten,  güzelleştiren ve ona estetik kazandıran sınırsız bir özgürlük alanıdır. Yaşamın anlam kaynağıdır.

Günümüz sanatçıları popülizm tuzağına düşmüştür

Günümüzde maalesef sanat kapitalist uygarlık tarafından sistemin temel endüstri sahası haline getirilmiştir. Toplumun demokratik değerlerini yutan bir girdap haline dönüştürülmüştür. Her gün her yerden mantar biter gibi ne idüğü belirsiz sanatçı taslakları türemiştir. Ortalık ‘sanatçı’dan geçilmez olmuştur.  Popülizm, duygusal ve ruhsal bunalımı aşmanın sığınağı olarak görülmüş, sanat kendine yabancılaşmanın, yozlaşmanın en etkili aracı haline getirilmiştir. ‘Sanatçı’lar  adeta sistemin elinde birer oyuncağa dönüşmüşlerdir. Kendileri metalaştıkça toplumun sanatsal ve kültürel değerlerini de metalaştırmışlardır. Bu biçimde kapitalist sistem sanat yoluyla toplumu kendi kontrolüne almıştır. Sanat yoluyla toplum uyuşturulmuş ve sistemin hizmetine koşturulmuştur.

Sanat kapitalizmin silahına dönüşmüştür

Erkek egemen uygarlık, sanatı, bir afyon haline getirmektedir. Müzikle genç kızları ve erkekleri kendinden geçirmekte,  toplumsal yaşamdan ve sorumluluklarından koparmakta, niçin yaşadığını, nasıl yaşaması gerektiğini bilmeyen alık bir gençlik ortaya çıkarmaktadır. Erkek egemen sistem afyonlaştırdığı sanatla gençlikten başlayarak tüm toplumun yaşam biçimini kendi çıkarına uygun düzenlemektedir. İnsanların her anına müdahale ederek insanları, uyuşuk, alık ve programlanmış robotlara dönüştürmektedir. İlişki biçiminden davranış biçimine, giyim biçiminden yeme biçimine kadar insani özden ve değerlerden uzaklaşma akıl sınırlarını zorlar noktaya gelmiştir.

Sanatsal değerlerin direnişi

Toplum tekelci sistemden etkilenmekle birlikte politik ve sanatsal değerlerini koruma mücadelesi ve direnişi içinde hep olmuştur. Bu konuda kadının rolü başattır. Dil, kültür, ahlak ve politika kadının soylu varlığında kendisini gizleye gizleye, direne direne bugüne gelmeyi başarmıştır. Kapitalist sistemin tüm oyunlarına rağmen ne sanat ve ne de politika tümden yozlaşıp ortadan kalkmıştır. Bu anlamda Kürdistan ve Ortadoğu coğrafyası sayısızca değerli, özgürlükçü aydın ve sanatçıya tanıklık etmiştir. Demokratik komünal değerlerin günümüze taşınmasında bu değerli kişiliklerin rolleri büyük olmuştur. Bu topraklar Pir Sultanlara, Ahmede Xanilere, Feqi Teyranlara, Cigerxwinlere, Hallacı Mansurlara, Sühreverdilere, Aşık  Veysellere, Ayşe Şanlara, Meryem Xanlara, Rewşen Bedirxanlara, Nazım Hikmetlere, Ahmet Ariflere, Ahmet Kayalara, Mehmet Uzunlara, Aram Tigranlara, Mizginlere, Saryalara, Serhatlara, Halillere, Delilalara beşiklik etmiştir.  Benzer biçimde sayısızca ozan ve derviş bu toprakların bağrından çıkmış, bu topraklarda özgürlük, demokrasi ve barış umudunu büyütmüş, yüce ve soylu özlemlerle tekrar bu toprağın bağrına düşmüşlerdir. Halkların gönlünde taht kurmuşlardır.

Gerçek aydın ve sanatçı kimdir?

Ortadoğu’nun en büyük çıkmazlarından biri gerçek sanatçı ve aydınlarını ortaya çıkaramaması, Reform, Rönesans ve Aydınlanmayı sağlayamamasıdır. Ortadoğu’da ve başta da Kürdistan’da çok ciddi bir sanatçı ve aydın krizi yaşanmaktadır. Peki, hiç mi aydın ve sanatçı yok? Kuşkusuz vardır. Ancak mevcut sanatçı ve aydın gerçeği sermaye ve iktidar tekellerine hamallık etmenin ötesine geçemiyor. Aydın ve sanatçı toplumun acı ve özlemlerini derinden hisseden, ihtiyaç ve sorunlarını anlayan, toplumsal özgürlüğün peşinde koşandır. Bunun için çalışandır, fikir üretendir, yeni bir zihniyet yapısı yaratandır, kültür oluşturandır.

Toplumun özgürlük, demokratik ve komünal değerlerini savunmayan, bunu sözüyle, eylemiyle, kalemiyle, sanatıyla ortaya koymayan bir sanatçı ve aydın, aydınlık zamanlara değil, karanlık zamanlara suç ortaklığı ediyor demektir. Ve şu anda ağırlıkta yaşanan durum da budur.

Gerçek sanatçı ve aydın, tekellerin değirmenine su taşımaz. Gerçek aydın ve sanatçının yüzü her zaman topluma dönük olur. Ahlaki ve politik toplumun inşasına tüm varlığıyla katılmayan aydın ve sanatçı gerçek aydın ve sanatçı olmaktan bahsedemez.

Sanatçı toplumun maneviyatını güçlendirmeli

Günümüz sanatçılarında toplumsal sorumsuzluk hat safhadadır. Çok sayıda sanatçının toplumla, toplumsal sorunlarla ve toplumun hayati çıkarlarıyla alakası yoktur. Sanatçının ve sanatın toplum maneviyatını, duygusunu ve yaşamını anlamlı kılması ve güzelleştirmesi gerekirken tersinden olanı da boğması, kültürsüzlüğü ve cehaleti derinleştirmesi affedilmezdir.

Kürdistan ve Ortadoğu coğrafyası, özgürlüğün, demokrasinin ve komünal yaşamın binlerce yıl hüküm sürdüğü bir coğrafyadır. Farklı farklı toplumların, kültürlerin, inançların barış ve demokrasi sistemi içinde bir arada özgürce, eşitçe yaşadıkları bir coğrafyadır. Politikanın ve sanatın bu toplumsal dokuyu oluşturmada başat rol oynadığı bir coğrafyadır.

Ortadoğu, çeşit çeşit toplumu ve rengarenk doğasıyla yaşamın gürül gürül aktığı bir mekandır. Dağların, suların, güneşin, yeşilin, mavinin beşiği olan bu coğrafya bugün koca bir çöle dönüşmüştür. Bu çölleşmeyi ancak özgürlüğe, demokrasiye ve barışa aşık gerçek aydın ve sanatçılar ortadan kaldırabilir. Ve tekrardan bu coğrafyayı her yerden özgür ve demokratik yaşamın fışkırdığı bir coğrafyaya ancak aydınlanma devrimi dönüştürebilir.