Savaş alanında ölen ilk kadın muhabir: Gerda Taro

- Fidan YILDIRIM
755 views

İspanya İç Savaşı’nı fotoğraflarken yaşamını yitiren ve savaş alanında görev yaparken ölen ilk kadın muhabir olarak tanımlanan Gerda Taro, bir Alman Yahudisiydi. Profesyonel fotoğrafçı ve sevgilisi Robert Capa ile birlikte çektikleri fotoğraflarla tanınmışlardı.

Gerçek adı Gerta Pohorylle olan Taro, 1 Ağustos 1910’da Almanya’nın Stuttgart şehrinde doğdu. Mülteci olarak Doğu Galiçya’dan yeni gelmiş bulunan orta halli bir Yahudi ailesinde dünyaya gelmiş; eğitimini de burada ve Lozan’daki bir yatılı okulda yapmıştı.

Nazi Almanyası’nın hemen ön gününde, 1929’da ailesi Leipzig’e yerleşti. Gerta Pohorylle, Nazi örgütlenmesi olan Alman Ulusal Sosyalist İşçi Partisi’ne karşıydı ve sol politikaya ilgi duyuyordu. Nazi partisinin iktidara gelmesi ardından, 1933 yılında, Ulusal Sosyalistler aleyhine propaganda bildirileri dağıtmak suçlamasıyla tutuklandı. Sonunda bütün  Pohorylle ailesi Almanya’yı terketmeye ve değişik yerlere gitmeye zorlandı. Ailesi, yeni bir Yahudi yurdunun kurulmaya çalışıldığı Filistin topraklarına doğru yola çıkarken 23 yaşındaki Gerta Paris’e, erkek kardeşleri ise İngiltere’ye gittiler. Gerta ailesini bir daha göremeyecekti.

Gerta Pohorylle, Hitler Almanyası’nın Yahudi düşmanlığından kaçmak için 1934’de Paris’e gittiğinde Macaristan doğumlu bir Yahudi olan Amerikalı foto muhabiri Endre Friedmann ile tanıştı. Ondan fotoğrafçılığı öğrendi ve asistanı oldu. Birbirlerine aşık oldular. Pohorylle, Alliance Photo isimli bir kuruluşta fotoğraf editörü olarak çalışmaya başladı.

İspanya İç Savaşı’nda muhabirlik

1936 yılında Pohorylle ilk foto muhabiri kimliğini aldı. Bunun üzerine, Friedmann ile birlikte bir plan yaptılar. Dönemin Avrupası’nda giderek artan politik hoşgörüsüzlüğe karşı bir korunma yöntemi olarak ve kazançlı Amerika pazarı için çekici olacağı düşüncesiyle, gerçekte var olmayan, Robert Capa isimli bir Amerikalı fotoğrafçı icat ettiler. Capa, Friedmann’ın Budapeşte sokaklarındaki takma adıydı ve Macarca köpekbalığı demekti. Friedman kendisini Capa’nın temsilcisi olarak tanıttı; kendisinin ve Gerta’nın çektiği haber fotoğraflarını Amerikalı fotoğrafçı Robert Capa’nın çektiği fotoğraflar olarak satmaya başladılar. Sırları çok sürmeden açığa çıktı ama Friedmann, daha çok iş yapan Robert Capa ismini kullanmaya devam etti. Gerta Pohorylle ise, Japon artist Taro Okamato ile İsveçli tanınmış aktris Greta Garbo’dan esinlenerek, fotoğraflarında Gerda Taro adını kullanmaya başladı. Her ikisi de, 1930’lar Fransası’nda komünistler, sosyalistler ve radikal solcuların ittifakıyla anti-faşist Halk Cephesi’nin iktidara gelmesi sürecinde gelişen sokak gösterilerini, çatışmaları ve diğer olayları fotoğraflarla belgelemek için birlikte çalıştılar.

1936 yılında İspanya İç Savaşı patlak verdiğinde, Gerda Taro, gelişmeleri fotoğraflarla belgelemek üzere, Capa ve kendileri gibi foto muhabiri olan David ‘Chim’ Seymour ile birlikte İspanya-Barselona’ya gitti. Franco faşizmine karşı savaşan Cumhuriyetçi askerler 25 yaşındaki bu cesur kadına, ‘küçük sarışın’ adını taktılar. Taro ve arkadaşları, kuzeydoğudaki Aragon ile güneydeki Cordoba’da savaşı görüntülediler. Robert Capa imzasıyla, İsviçre’de ‘Zürcher Illustrierte’ ve Fransa’da ‘Vu’ isimli önemli yayınlarda fotoğrafları yayınlandı. Bu yıllarda farklı fotoğraf makinaları kullanmaları nedeniyle, ortak imzayla yayınlanmış olsa da hangi fotoğrafı hangisinin çektiğini tespit etmek mümkün. Ancak 1937 yılında bir süre, ‘Capa ve Taro’ ortak imzasıyla ikisi de 35 mm’lik fotoğraflar çekti.

Fotolar gelişmelerin tek belgesiydi

Zamanla Taro biraz daha bağımsızlığına kavuştu. Capa’nın evlenme teklifini reddetti. Aralarında büyük yazarlar Ernest Hemingway ve George Orwell’in de bulunduğu, İspanya Cumhuriyeti için mücadele veren  Avrupalı anti-faşist entelektüel çevrelerin içinde yer aldı. Fransa’nın komünist gazetelerinden ‘Ce Soir’ yalnızca Taro’nun çektiği fotoğraflara yer verdi. Böylece fotoğraflarını, ‘Photo Taro’ etiketiyle pazarlamaya başladı. ‘Regards’ adlı aylık Fransız dergisi, ‘Life’ adlı haftalık Amerikan dergisi, ‘Volks-Illustrierte’ adlı Alman gazetesi ve dünyanın ilk resimli haber dergisi olan haftalık ‘ The Illustrated London News’ adlı İngiliz dergisi gibi, değişik ülkelerden gazete ve dergiler sayfalarında onun resimlerini kullandılar.

Valencia’nın bombalanmasını tek başına fotoğraflayan Taro en tanınmış resimlerini burada çekti. Temmuz 1937’de ‘Ce Soir’ muhabiri olarak, Madrid yakınlarındaki Brunete bölgesinde savaşı tek başına belgelerken uluslararası basından da fotoğrafları için talepler alıyordu. Milliyetçi çevreler bölgenin kendi kontrollerinde olduğu propagandasını yaparken aslında Cumhuriyetçi güçler bölgedeki hizipçi güçleri dışarıya atmaya çalışıyorlardı. Taro’nun fotoğrafları bölgedeki gelişmelerin tek belgesi durumundaydı.

Taro, Cumhuriyetçi ordunun Brunete çarpışmasında geri çekilişini belgelerken, General Walter’in yaralı askerleri taşıyan arabasının basamaklarına hoplayıp bindiği sırada Cumhuriyetçilere ait bir tank onun bulunduğu tarafa çarptı ve Taro ağır şekilde yaralandı. Ertesi gün, 26 Temmuz 1937’de yaşama gözlerini yumdu. Öldüğünde 26 yaşındaydı, 1 Ağustos’taki doğum gününe, 27 yaşına basmasına yalnızca beş gün kalmıştı. Brunete çarpışmasında yer alan bir askerin yeğeni ile yapılan ve İspanyol günlük ‘El Pais’ gazetesinde yayınlanan bir röportaja göre; geri geri giden bir tankın yol açtığı bir kazaydı söz konusu olan ve tank şoförü durumu fark etmemişti.

Gerda Taro’nun kariyeri kısa sürdü ama foto muhabirliği, özellikle de savaştaki foto muhabirliği üzerinde büyük etkisi oldu. O ve Capa, savaşı belgelerken ölme ihtimallerinin olduğunun da bilincindeydiler. Kurtulamasalar da fotoğrafları kalacaktı. Bu nedenle, “Müdahaleye Hayır Komitesi”ne kalacak bir şeyler bırakabilmek, Cumhuriyete bu yasa dışı ve haksız saldırıyı belgelemek için, savaşın tüm ayrıntılarını ve bombardıman uçaklarını fotoğraflamaya özen gösteriyorlardı. Taro, ayrıca sahadaki kadın savaşçıları fotoğraflamaya çalışıyordu.

Saygın bir anti-faşist figür oldu

Politik duruşu nedeniyle Gerda Taro saygın bir anti-faşist figür haline geldi. Doğum günü olan 1 Ağustos 1937’de, Fransız Komünist Partisi’nin organize ettiği ve onbinlerce kişinin katıldığı bir törenle, komünarlar mezarlığı olarak bilinen Père Lachaise Cemetery’de toprağa verildi. Fransız Komünist Partisi ayrıca Alberto Giacometti’yi, Taro’nun mezarı için bir anıt yapmakla görevlendirdi.

Taro’nun ölümü özellikle Fransız basınında geniş yer buldu. Muhabiri olduğu ‘Ce Soir’ gazetesi onun için özel bir baskı yaptı. Şöyle yazıyordu ‘Ce Soir’ onun için: “O bir dâhiydi, güzeldi, azizdi, ölümü tüm faşistlere konuşan bir komünist kahramandı. O Jeanne d’Arc’dı, daha azı değildi.”

Robert Capa, iş arkadaşı ve sevdiği kadın Gerda Taro’nun ölümü ardından büyük bir pişmanlıkla şunları söylemişti: “Onu tehlikede bıraktım. Eğer orada olsaydım hiç ölmeyebilirdi. Onu hiçbir zaman ateş altında bir yerde tek bırakmamalıydım. Yaptığım şey çok düşüncesizceydi, buna izin vermemeliydim.”

Taro’nun anısı ölümünden sonra da insanlığın belleğinde yer tutmaya devam etti, ediyor.

26 Eylül 2007 tarihinde, Uluslararası Fotoğrafçılık Merkezi, ABD’de Taro’nun fotoğraflarının sergilendiği ilk büyük sergiyi açtı.

Gerda Taro her yerde

Ekim 2008’de, Almanya’nın Stuttgart şehrinde üç caddenin kesiştiği bir meydan, ‘Gerda Taro Platz’ olarak adlandırıldı. 2014’te yeniden dizayn edilen meydana, her biri Taro’nun isminin çok uzaktan da belli olan birer harfini taşıyan dokuz çelik levha yerleştirildi.

2016 yazında Leibzig’de yapılan bir açık hava festivalinde Taro’nun İspanya İç Savaşı’nda çektiği fotoğraflar da sergilendi. Festival bitiminde, bir bağış kampanyası eşliğinde fotoğrafların sergilenmesine devam etme kararı alındı. 4 Ağustos’ta, göçmen karşıtı veya Yahudi düşmanı olduğu düşünülen kişilerce Taro’nun çektiği fotoğraflar siyah boyayla tahrip edildi. Buna rağmen, fotoğrafları restore etmek üzere bir bağış kampanyasıyla birlikte, fotoğraflar sergilenmeye devam etti.

Susana Fortes, ‘Waiting for Robert Capa’ (Robert Capa’yı Beklemek) adlı romanında Capa ve Taro’nun yaşamını işledi. Trisha Ziff tarafından çekilen ‘The Mexican Suitcase’ (Meksika Bavulu) adlı dokümanter film, Capa, Taro ve Seymour tarafından İspanya İç Savaşı’nda çekilen ve II. Dünya Savaşı başlarında bir valizde kaybolup 2007’de tekrar bulunan 4,500 negatif filmi konu ediniyor. Negatifler bugün New York’taki Dünya Fotoğrafçılık Merkezi’nde korunuyor. Bu filme dayanılarak bir sahne oyunu da sergilendi. Negatifler üzerinde yapılan araştırmalarda, Capa ve Taro’nun tarzları netleştirildikten sonra, Capa’nın sanılan çok sayıda fotoğrafın Taro tarafından çekilmiş olduğu açığa çıkarıldı.

2017’de, Madrid Şehir Konseyi, bir caddeye Gerda Taro’nun adını verdi.

2018’de, Leibzig’de, Taro’nun kalıcı fotoğraf sergisinin bulunduğu alana yakın, yeni yapılan 1,200 kişilik bir liseye Taro’nun adı verildi.