Savaşa karşı hayal!

- Müge TUZCUOĞLU
571 views

Roboskî’de bir hayal vardı: Karlı yüksek dağlarda bir kayak pisti yapmak! Katliamı yaşamış, yakınlarını kaybetmiş, bunun için gaz yemiş, dava açılmış, dayak yemiş, adaletsizlikle boğuşan bir köyde, arabayla bozuk yollardan giderken, “Burada bir kayak pisti olsa ne güzel olurdu değil mi?” sorusu yankılanmıştı. Evet, çok güzel olurdu!

Başka türlü olabileceği, “başka türlüsünün mümkün olduğu” bilindiği zaman; yaşatılan tüm eşitsizlikler ve haksızlıklar daha da bir işkence haline geliyor. Roboskî’lilere atılacak bombalar için kalkan her bir uçağın kalkış maliyeti yerine bir kayak pistine, yola harcansa ne olurdu! Ne olurdu yani! Bu soru, kahreden bir soru. Siyasetle sosyolojiyle açıklaması da saçma…
Aynısı Roboskî’den önce ve sonrası için de geçerli tabi. Kapitalizmin savaş/silah sanayisini canlı tutmak uğruna çıkarttığı tüm çatışmaları, başka sanayiler veya sanayisizlikler ile örmek mümkün. Ve aynı şekilde hayallerin yerine silahların, çatışmaların, savaşların yer alması her coğrafya için geçerli. Efrînli’nin hayalleri de, Qamişlo ile Nisêbîn’in, Pirsûs’un ve Kırıkkale’nin, Antakya’nın, Osmaniye’nin hayalleri de… Kendi memleketinde dünyanın bir numaralı zeytin üreticisi değil de, kalabalık bir cenazenin olması hayalini nasıl tercih edersiniz ki! Veya rengarenk veya bembeyaz elbiseler yerine siyah elbiseleri hangi hayallerle değiştirebilirsiniz…
Beyin kapasitesi, insan zihninin algılayabildiği kadarıdır. Bilmediğimiz bir şeyi, isteyemez, talep edemez, hedefleyemeyiz de. O zamana kadar bildiğimiz, gördüğümüz, duyduğumuz, hissettiğimiz ile varızdır. Ve var olmak için de o kadarını ister veya hedefleriz. Olmayan bir şeye yönelik değildir planlarımız. Tasavvur edemediğimiz bir şey için çabalayamayız…
Var olanın, sunulanın veya alışılanın dışındakini tahayyül edebildiğimiz anda da, mevcut olanla çatışma başlar. Dolayısıyla, zihni ve zihinleri kontrol etmenin birincil yolu tahayyülü zapturapt altına almak veya özgürleştirmekten geçer. Ne kadar dar düşünebildiğimizi fark ettiğimiz anda, nerelerden saldırı ve baskı altında olduğumuzu da fark edebiliriz. Bunun için çok da uzaklara ve geniş düşünmeye gerek yok. Neyi yazabiliyor, neyi okuyabiliyor, neleri konuşabiliyor ve neleri sohbetimize dahil edemiyorsak, hemen orada başlar.
“Hayalgücü insanlık tarihinin sahip olduğu en güçlü şey.”
O yüzden, katliam sonrasında, Roboskî yollarında sarf edilen o cümle, kayak pisti hayali, sadece bir hayal, bir imkansız düş değildi! O cümle, aynı zamanda, baş etme yöntemi ve ufku genişletme aracı ve hedefleri genişletmeyi de sağlıyordu. Tabi ki de o anda bir hüzün yaratıyordu. Ancak geleceğe yönelik bir kurgu her zaman o an’ın ötesine taşıyabilirdi insanları.
Hayal kurmak bu yüzden önemli. Unutmayın ki bütün ilerlemeler, ideolojiler ve devrimler; ilk başta gülünç hayallerden ortaya çıkmıştır.
Ama neden olmasın?
Uçaklarla çocukların bombalanabilmesi kadar çılgın(!) bir şey olabiliyor da, neden bambaşka şeyler olmasın? Onlar uçaklarla çocukları bombalayabiliyor, dünyanın başka bir yerinde insanları nehre dökebiliyor, denize atabiliyor, fırınlarda yakabiliyorken… Bir savaş alanının topraklarını kazıyıp da gül bahçesi neden gülünç gelsin! Makro siyasi ekonomik planlar yüzünden mi?
Hiçbir şey bu sistemden daha saçma, çılgın ve gülünç olamaz! Geleceğe, çocuklara, doğaya, kadına ve insanlığa değin hiçbir şey gülünç olamaz. Zihinlerimizin üretebildiği ve özgürleştikçe üreteceği hiçbir şey, saçma gelemez. Onu saçma kılan, kendi fikirlerini “ciddi ve önemli” zannedenlerdir.
Tek gereken şey, tüm formalardan sıyrılıp hayal kurmaktır! Kadınlar, özgürleştikçe, bu fikre en yakın kesimdir.
Hem bu coğrafya, simsiyah elbiseyi zılgıtlarla üzerinden sıyıran ve altından rengarenk elbisesini bayraklaştıran bir kadının coğrafyasıdır.
Neden olmasın?