Süreklileşen devrimle yaşamda kazanmak

- Zerya GÜL
694 views

Sekizinci yaşına giren Rojava devrimi, Kuzey ve Doğu Suriye halklarını kapsayarak bir Suriye devrimine, giderek Ortadoğu devrimine dönüşme potansiyelini taşıyor. Halklar, inançlar ve kadın dinamizminin devrime rengini veren ve kendi gerçekliğiyle buluşma yolunda yeni yeni adımlarla güçlenen ve süreklileşen bir devrim gerçekliğini yaşıyoruz. Her günü, savaşın acımasızlığı, zorluğu ve kahramanca direnişçiliğiyle iç içe; kendine yabancılaştırılmışlık, duygusal ve düşünsel parçalanmışlığı aşarak, yaşama özgürlük duygusu ve düşüncesini işleyen toplumsal inşa çalışmalarıyla ilerliyor.

Demokratik toplum ve demokratik ulus gerçeğinin, kadının toplumsal özüne dayandığı ve ancak bu temelde gelişebileceği gerçeği, en yalın bu devrimde dile geliyor. Kadının yer almadığı askeri, siyasi, ekonomik, kültürel, eğitim gibi herhangi bir çalışmayı, toplumsal yeniden yapılanmayı düşünmek imkansız. Direnişe öncülük yapan kadından, siyasete demokratik rengini katan, tarihi, kültürel yaşam motiflerinin izinde toplumsal kültürün gelişimine öncülük eden kadın gerçekliği, tarihsel ve güncel çelişkileriyle boğuşarak yaşam buluyor. Devlet ve erkek egemen sistemin kadınlar, halklar ve inançlar üzerine örttüğü ölü toprağı kaldıran, mezarlığa dönüştürülmek istenen bir coğrafyada “amargi”nin anlamını yeniden keşfeden ve yaşatmak isteyen zihinsel ve kültürel bir devrimden bahsediyoruz.

DAİŞ çeteleşmesine dönüşen devletçilik

“Anaya dönüş”, Sümerlerden bu yana özgürlüğe ve ana kültürüyle örülü huzurlu, mutlu, savaşsız, sömürüsüz yaşama dönüş anlamında güncelliğini koruyan bir umut olmaya devam ediyor. Kültürel, etnik, inanç ve cins kimliğinin tarihsel köklerini keşfi; yenilenen düşünce, ruh ve yaşam gücüyle sentezleyerek toplumsal doğasına kavuşmayı, özlenen barış ve demokrasiyi adım adım örme mücadelesini ifade ediyor. Erkek egemen zihniyetin ve en tortu hali olan DAİŞ çeteleşmesine dönüşmüş devletçiliğin, iktidarcılığın, cinsiyetçiliğin en saldırgan savaşına karşı, özgürlükte, insan olmakta, kadın kalmakta ısrar çizgisi savunuldu. Çağdaş Dehaklar’ın gencecik insanların beyinleriyle beslendiği, Med torunlarının bu zulme, işgale ve yok etme politikalarına Çağdaş Kawacılığı direniş ve özgür yaşam çizgisine dönüştürerek verdiği cevap, tarihin günümüzde yaşadığını kanıtlıyor.

Medler de Asur zulmüne karşı direnirken, kendileri gibi tüm halkların demokratik, barışçıl ve özgürce yaşamasından yanaydı. Öncülük ettikleri direniş çizgisinin tüm halkların özünde korunduğunu ve her an harekete geçebileceğini biliyorlardı. Konfederal doğal toplum kültürünü sürdürmek, ana soylu geleneğin, kültürün, inancın henüz canlılığını kaybetmemiş özünü yaşatmak istiyorlardı. Ana ve atalarına bağlı, yaşam ve özgürlük tutkusu çok güçlü Kürtler’in demokratik uluslaşmaya öncülük etmelerinin böyle tarihsel arka planı var. Despot, egemen, işgalci ve köleliği dayatanlar olmadığı sürece, halkların hep kardeşçe yaşadığını gösteren tarih-şimdi gerçekliğinin canlı tanıkları ve direniş çocuklarıyız. Kadınlar olarak bu damarın soy temsilcileriyiz. Bu anlamda kadının ve halkların emeğinde, yaşamında, özgürlüğünde gözü olan bütün ideolojiler, egemenler ve devletlerle uzlaşmaz çelişkilerimiz var.

Devrimin öncüsü olmak?

Kuzey ve Doğu Suriye’de gerçekleşen devrimin bir kadın devrimi olmasının, kadının, savaştan tüm yaşam alanlarına özgürlük umudu ve inancını katarak, yeni yaşamı örme tutkusunun, öncülüğünün böyle bir tarihsel-güncel boyutu var. Yaşamı özgür kılan, insanı ve insanlığı yücelten toplumsallığın zenginliğinin, dönüştürücülüğünün, sonsuz yaratıcısı enerjisinin kaşifi kadının, aynı fedailik, fedakarlık ve emekçilikle devrim öncüsü olması, doğanın diyalektiği gereğidir. Bilgeliğini ilmek ilmek özgür ruh ve düşünce gücünü yeniden örmenin izinde keşfetmek ve geliştirmek, bir yaşam ve tarihsel toplum kanunudur. Toplumsal genlerin insanın, kadının ruhuna, beynine ve bedenine işlemiş şifrelerini çözmenin, yeniden demokratik ulus ve toplumsallığın hizmetine koymanın aşk emekçiliğinde ısrarlıdır.

Kadın öncülüğü yaşam öncülüğüdür, direniş, kültür, toplum ve emek öncülüğüdür. Birleştiriciliği, inancı ve güvenilirliği bu emekçilikten, sevgiyle, özgürlük aşkıyla örülmüş direniş ve yaşam kültürünün kökünden, doğa ve toplumla özdeş özünden gelmektedir. Devlet ve iktidar karşıtıdır, savaş ve sömürü karşıtıdır, egemenlik ve kölelik karşıtıdır. Bu öz; tüm insanlığı kucaklayan, tüm halkları devlet ve iktidar karşısında birleştiren, özü ve geleneğini, kimlik ve kişilik sahibi olmayı koruyan ve güvence altına alan bir özelliğe sahiptir. Devrimin Kürt halkı ve kadını öncülüğünde başlaması ve giderek Arap, Süryani-Asuri, Ermeni, Türkmen, diğer halk ve inançlarla buluşması, toplumsal doğanın bu diyalektiğiyle bağlantılıdır.

Devrim sistem karşıtlarını buluşturdu

Rojda Felat, a Syrian Democratic Forces (SDF) commander, walks with her group’s flag at the iconic Al-Naim square in Raqa on October 17, 2017. US-backed forces said they had taken full control of Raqa from the Islamic State group, defeating the last jihadist holdouts in the de facto Syrian capital of their now-shattered “caliphate”. / AFP PHOTO / BULENT KILIC

Halkların ortak devrimine dönüşen Rojava devrimi, dünyanın birçok ülkesinden sistem karşıtı kadınları ve erkekleri kendiyle buluşturmuştur. Feminist, ekolojist, anarşist, sosyalist, demokrat ve halkçı, devlet ve egemen erkek zihniyeti ve sisteminin tüketmek istediği toplumsallığını, kültürünü, kadın ve erkekliğini bulmaya, bilmeye doğru bir koşu başlamıştır. Bu koşu; direniş mevzilerinde, özgür yaşam alanlarını inşa çalışmalarında ortak buluşmalara, direniş kültürünün canlandırdığı düşünsel-ruhsal yeni sentezlere ulaşmanın heyecanına dönüşmüş, özgürlük arayışı ve umudunu büyüterek devam etmektedir. Liberalizm, oryantalizm ve kapitalist modernitenin halkların birbirini anlaması, buluşması ve kardeşleşmesini engelleyen zihniyet sorunları ve sınırlarını sorgulama, aşma ve enternasyonal yoldaşlığı ortak direnişle büyütmeyi getirmiştir.

Devletli sistemin kuşatması, tecridi ve saldırganlığına karşı, toplumsallığını, tarihini, dilini, kültürünü ve emek değerlerini koruma bilinci ve duygusunun yön verdiği bir direniş ve yeniden toplumsallığı örme, demokratik komünal ve demokratik özerklik çizgisinde devam ediyor. Ekonomiden, siyasete, adaletten öz savunmaya, kültürden inanca, gençlikten kadına tüm halklar öz yaşam bilinci, deneyimi ve geleneğiyle özgür yaşam alanlarını örmenin önemli bir aşamasına gelmiş bulunuyor. Tüm halklar özgün ve özerk örgütlenmeleriyle bu sistemin köşe taşını oluşturuyor. Ordulaşmadan, siyasal, ekonomik yaşam alanlarına özerkliği uyarlama çalışmaları sürüyor. Komün ve meclis örgütlenmelerinin yaşamsal ihtiyaçlara cevap verecek biçimde, demokratik bir örgütlenmeye kavuşturulması, yeniden yapılandırılması çalışmaları, demokratik özerk sistemin esasını oluşturuyor.

3. Dünya Savaşı köle bireyi dayatmakta

Kadın konfederalizmini Kuzey ve Doğu Suriye’de geliştirme, farklı etniklerden kadınları özgünlükleriyle buluşturan daha zengin toplumsal ve siyasal örgütlenmelere gitme, meclisleşme, komünleşme, özgür yaşam ve gelecek umutlarını bugünden mümkün kılmanın tartışma, eğitim, örgütlenme ve sistem kurma çalışmaları paralel yürütülüyor. Kadın devriminin kültürel, yaşamsal, etik-estetik değerlere nüfuz ettiği, kültürel devrimin kadın duyarlılığı, özgürlüğü, yaşam-emek-sevgi-paylaşımcılık özüyle buluşan halklar devriminin, tüm saldırganlıkların önüne geçebilme özelliği var. Öz savunma bilinci, örgütlülüğü, özgürlük alanlarını yaratma ve koruma bilinci, duygusu, demokratik toplumsallığı ören zihniyetin kilometre taşları oluyor.

Bu tarihsel toplum özü ve özelliği tüm egemenleri korkutan, devletli sistemin köküne dinamit koyan bir tehlike olarak görülüyor. Üçüncü Dünya Savaşı olarak yaşanan süreç; yeniden halkları ve kadınları kölelik zincirleriyle bağlamak, duygu, düşünce, yaşam gücünü, direniş ve özgür kalma iddiasını kırmak ve erkeğin-devletin kölesi haline getirmek istiyor. Başta Ezidî kadınlar olmak üzere, bölge halklarına ve kadınlarına dönük saldırganlığın sınır tanımazlığı bu çatışmanın özelliğinden kaynaklıdır. Demokratik uygarlık kadını-erkeği-toplumu olma ile devlet-iktidar-erkek faşizminin köle kadını-erkeği-toplumu olma dayatması altında kıyasıya bir özgürlük savaşı veriliyor. Küresel egemenlik güçleri, sonlarının başlangıcı olan bu savaşı işbirlikçi güçleri de kullanarak, egemenlikleri lehine çevirmeye, sömürgeciliği derinleştirmenin kirli ve gizli planlarını sürdürmeye devam etmektedir.

Demokratik zihniyeti örme mücadelesi

Bu planları boşa çıkarmanın tedbirleri; halk savunma güçlerini yaygın örgütleme, eşbaşkanlık sistemini eşit temsiliyet temelinde bütün örgütlenmelerde oturtma, örgütsüz bir birey bırakmama temelinde komün ve meclis örgütlenmelerini geliştirerek alınıyor. Eğitim sistemini, yurtseverlik bilinci ve özgürlük ruhunu besleyen, tarihsel, toplumsal özü güçlü bireylere ve topluma ulaşma amacına dayandırıyor. Diğer devrimlerin başına gelen felaketlerin tekrarlanmaması için özgücüne dayanmayı, gücünü toplumun, kadının, gençliğin, farklı halk ve inançların özerk örgütlenmelerine saygıyı, demokrasi kültürünü geliştirmekten alıyor. Öz yönetim ve savunma gücünün gelişmesinin önünü açan yaygın örgütlenmeler önemseniyor. Tartışma, karar alma ve yönetimi öz örgütlenmeleriyle güçlendiren bir demokratik toplum yönetiminin gelişmesine hassas yaklaşılıyor. İnançların özgürlüğünün, demokratik öze kavuşmasının, toplumsal özünün demokratik sosyalizmle buluşmasının açılımları geliştiriliyor. Tekliği, merkeziyetçiliği, iktidarı etkisizleştiren ve buna karşı tedbir olarak farklılıkları zenginlik olarak gören ve demokratik katılımlarını teşvik eden yerel kültürü, tarihsel kökeni, ekolojik yaşam bilincini geliştirmeyi önemseyen, kadın özgürlüğünü bütün özgürlüklerin temeline koyan demokratik zihniyet ve sistemi örme mücadelesi veriliyor.

DAİŞ’i yenilgiye uğratan kadın, halklar ve inançlar direnişini, etik-estetik bir yaşam kültürüne dönüştürebilmek, tarihsel önem taşıyor. Devrim kazanımlarını kalıcılaştırmanın teminatı oluyor. Sosyal devrimi, sanatsal, kültürel devrimi, bilimsel ve felsefi devrimi geliştirmenin yaşamsal önemi ve ihtiyacı kendini hissettiriyor. Devrimi süreklileştiren, koruyan zihniyet ve sistem çalışmaları, demokratik ulus ve toplumsallığı güçlendirmenin esasını oluşturuyor ve umut vaadediyor. Özgür yaşam umudu ve inancını canlı tutan ve büyütmek isteyen tüm kadınlara, halklara uzanan bir direniş köprüsünü örerek, yaşamda kazanmanın yolunu gösteriyor.