Yaşamımızı güzelleştiren ya da karartan SEMBOLLER

- Pelşin TOLHILDAN
849 views

kadin-ve-kediGünlük yaşam içinde görmeye, duymaya alıştığımız birçok olgunun ne büyük mücadeleler sonucunda zihniyetimizin, yaşamımızın bir parçası haline getirildiğini acaba ne kadar hissedebiliyoruz? Bugünümüzün nasıl bir dünümüzün eseri, uzantısı oluğunu ve bize nasıl bir yarın hazırladığını ne kadar merak ediyor, sorguluyoruz? Gözümüzü ve gönlümüzü bağlayarak peşine ve ateşine düştüğümüz olguların gerçek anlamına kaçımız ulaşma arayışındayız? Günlük yaşam dilinde birçoğumuz insanlığın özellikle kadının içinde bulunduğu koşulların ağır, modern bir kölelik olduğunu ifade ederiz. Üzerine ne kadar derinlikli bir düşünüş ya da hissediş yaşadığımız ayrı. Ancak zihniyetimize sürekli çarpan bir gerçeklik olarak yaşarız. Medya aracılığıyla her gün yüzlerce insanın bu köleliğin sonucu olarak ya vurduğunu, ya vurulduğunu izleriz. Tecavüze, namus cinayetlerine, ağır geleneklere maruz kalan kadınları hem medyadan duyarız hem de Ortadoğulu olmaktan kaynaklı bu tür birkaç olayın tanığı, bir şekilde ortağı oluruz. 

Sembollerin kuşatıcılığı

Akıp giden yüzlerce yıl içerisinde bir türlü köklü bir şekilde değiştirilemeyen insan köleliğinin, kadın köleliğinin bu kadar yaşatılması nasıl mümkün olabiliyor? Bilim-teknik, bilgi ve bilme olayı sürekli gelişiyor. Ama insanlık cehaletten ve öz katliamdamansetn bir türlü kurtulamıyor. Sürekli incelerek gizlenen ve derinleşen bir kölelik yaşıyor. Nasıl? Neyle? Bu birçok bilim dalının birlikte araştırması gereken bir konu. Bu yazının payına düşen; böyle bir köleliği yaşatmada sembollerin yerini kısmi de olsa değerlendirmek, biraz irdelemek. Evet, yaşattığımız bu kölelikte sembollerin yeri nedir? Nasıl rol oynuyorlar? Yaşamımıza yön veren semboller nelerdir? Yaşamımızı güzelleştiren ya da karartan semboller nelerdir? Ne zaman ve nasıl bizim oldular? Bu sorular çoğaltılabilir. Yaşamımızı saran ve bizim de son derece düşkün olduğumuz sembollerin kuşatıcılığını, yaşamı daraltıcılığını hafifletmeyi sağlayabilecek bir sorgulamayı paylaşmak istemi ile…

Genel bir tanımlama ile ‘‘duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaret” denir sembole. Ancak daha çok şeydir sembol. Aslında insanlığın ilk dili, düşüncenin ilk formülü de diyebiliriz sembollere. Anlatılmak istenen birçok şeyi en yoğun, güçlü ve etkileyici anlatacak şekil, biçimdir sembol. Sembol düşüncenin kelimelere dökülmeden önceki formudur diyebiliriz. İlkel komünal toplum süreçlerinde ise insanlar daha çok resimle anlatmışlardır düşüncelerini. Semboller yaşamsal ihtiyaçlara ve topluluğun koşullarına göre belirlenirler. Her kültürde sayısız semboller yaratılmıştır ve anlam kazandırılmıştır. Dilin gelişimi ileri bir aşama olsa da semboller düşüncenin anlatımında önemini her zaman korudu. Sembollerin düşünme biçimimize, yaşamımıza yön veren bir gücü vardır. Kadınlık, erkeklik, güzellik, yaşam, ruh, mutluluk, savaş, barış ve sayamayacağımız birçok olguyu anlatan yerleşmiş, evrensel semboller, kalıplar vardır.

Lanetlenen kediler

Toplumların sembolleri algılamaları, yorumlamaları her zaman iktidar güçlerinin empoze ettiği biçimde gelişmemiştir. Örneğin binlerce yıl tüm insanlık aleminde kadın kimliği tanrıçalık biçiminde sembolleşmiştir. Ve en yaşamsal değerleri ifade etmişlerdir. Ancak eski-misirda-kediler-8zamanla bu evrensel semboller eril zihniyet ve ideolojilerin süzgecinden geçirilmiştir. Erkek egemenlikli sistem işine geleni alıkoymuştur. İşine gelmeyeni insanlığın hafızasından silmek için büyük ideolojik mücadele vermiştir. Bu anlamda sembolleri, ideolojik mücadelenin de işaretleri olarak değerlendirebiliriz. Örneğin incir ağacı geçmişte ana tanrıça inancının kutsal ağacı iken bu kutsallık ilk tek tanrılı din olan Museviliğin çıkışı ile birlikte amansız bir mücadelenin sonucu yıkılmış ve dile de ‘ocağına incir ağacı dikmek’ vb. sözlerle geçerek, anlam ters yüz edilmiştir. Örneğin Hz. İsa’dan sonra özünden uzaklaşan Hıristiyanlık kendinden önceki kültürleri ve onların sembollerini yok etme savaşına girmiştir. Mısır Medeniyetinin sembolü olan, yine Ana tanrıça kültüründe önemli yeri olan kediler, lanetlenmiş, şeytanın bedeni olarak görülmüştür.

Sembollerin hangi maddi koşulların sonucunda yaratıldıkları da önemlidir. İktidar güçleri toplumu bağlayacak ve kendi amaçları temelinde kullanacakları sembolleri yaratmakta uzmanlaşmıştır. İktidar güçlerinin kendilerine göre yorumladıkları Hristiyanlık yüz binlerce yıl insan toplumsallaşmasını yaratan kadın kimliğini Meryem ananın silik, sessiz, varlığı yokluğu pek belirgin olmayan kadın sembolünde yüzyıllarca boğdu. Onun dışındaki kadınları ya Magdelena gibi ya da Hristiyanlık öncesi ana tanrıça inancını yaşatan cadılar gibi ele aldılar.

Levhalara yansıyanlar

Erkek egemenlikli toplum sistemlerinin gelişimi ile birlikte semboller, rol paylaştıran etkenlere de dönüştü. “Yaşamda kimin rolü ve yeri nedir” sorusunun yaşamı belirleyen cevaplarını ürettiler sürekli. Örneğin son süreçte bir Avrupa ülkesinde trafik işaretleri vb. de değişikliklere gidildi. Yayalar için yapılan levhalardaki işaretler yıllarca sadece bir erkeğin resmi ile temsil edildi, ediliyor. Yanına bir kadın resmi eklendi. Ya da çocukla anne resimleri olan levhalarda baba resmi yoktu. Çocuk bakımını sadece anneye ait kılan böyle bir bilinçaltını bir sembolle yaratan bir yaşam gerçeği. Bunun gibi birçok olgu daha vardır. Renkler, meslekler, bazı davranış kalıpları eril zihniyetin yarattığı insan bölünmesini, cinsiyetçi kalıpları, egemenlik dürtülerini ve boyun eğme alışkanlıklarını sürekli üreten ve canlı tutan en önemli araçlardandır.

Sembollerle yürütülen savaşlar
Semboller önemli. Sembolünüze ne kadar can alıcı anlam yükleyebilirseniz, onunla ilişkilendirdiğiniz olgulara, kişilere de o kadar yaşamsal anlamlar yüklersiniz. Karşıtlarınız da size en ağır darbeyi sembollerinizi vurarak indirmek ister. Sembolmeryem-ana2den vurmak ya da sembolden vurulmak üzerinden siyasetler yürür. Ya da sembollerle kazanıp sembollerle kaybetmek üzerinden düşünceler savaşır. Bir halk, önce sembollerinden işgal edilir. Önce sembolleri yaşamdan silinir. Bunların karşısında yeni, alternatif semboller yaratılır. Sonra yavaş yavaş onun eski sembollerine saldırılır. Tüm kötülükler, lanetler halkın eski sembollerine yüklenir. Bu açıdan bakıldığında sembollerin ötekiliği üretmedeki rolünü de görebiliriz. ‘‘Benim sembollerimi taşımıyorsan onlara bağlı değilsen karşıtsın’’ diyen zihniyet kendisini birçok zaman sembolleri ile de ifade eder. Eril zihniyetin yarattığı uygarlıklarda bir yer işgal edildiğinde ilk önce sembollere saldırılır. Örneğin Osmanlılar bir kenti aldıklarında o kentin prensine tecavüz ederlerdi. Bu o kenti sembolik olarak ele geçirmektir. Sembolik olarak vurmaktır. Bunda halkları, şehirleri kadın gibi tanımlayan eril bakış açısı belirleyicidir. Bir halkın tarihinde, kültüründe, inancında yer etmiş olan sembollere saldırmak o sembollere bağlı topluluk ya da topluluklar üzerinde siyaset yürütebilme gücüdür. Bu ya korku salarak ya bir şekilde baskı oluşturarak ya da pasifize ederek yapılır. Bilgi, güç, cesaret, irade nerede sembolleşirse oradan yıkılmak istenir.

Kadınların sembolleştiren güç olmaktan çıkıp sembolleştirilen olmaya düşmesinin evrimi binlerce yıllık eril tarihin birçok açıdan ele alınmasıyla mümkün. Ve ayrı bir yazım konusu. Sayısız kitaba, filme materyal sağlayacak kadar geniş ve zengin bir konu. Bu yazının konusu açısından kadın köleliğini doğuran, geliştiren sembollerden bazılarını, bu sembolleştirmenin zihniyetini, hedefliliğini, ve biraz da güncele yansıyan yönlerini ele alacağımız için konunun ancak belirli yönlerini değerlendirebiliriz.

Aşağılanan kadın bedeni

Ana-kadın toplum düzeninde kadınlar; kutsallaştırdıkları her şeyi üretimle ve yaşamla bağlantılı ele aldılar. Kendi bedenlerini, ürettikleri aletleri, doğadaki herhangi bir hayvanı ya da bitkiyi kutsallaştırdıklarında onun yaşatan yönlerini kutsadılar. Çünkü insanın yaşamını sürdürmesinde vazgeçilmezdi buluşları. Eril zihniyetin egemenliği kuruldukça hem kadın bedeni hem sembolleştirilen birçok şey tek egemenlerin yaşamına hizmet edecek tarzda ele alındı. Hizmet ediyorsa yararlı görüldü. Kadın bakış açısının hakim olduğu süreçlerde kadının da erkeğin de cinsel organlarına, cinselliğine yüklenen anlamlar yaşamın üretilmesi, güzelleştirilmesi ile ilgiliydi. Bunların sembol olarak kullanılması da bunları sembolize eden şekiller de kutsallıkla, yücelikle ilgiliydi. Bu konuda toplumsal bir şekilleniş olduğu için kadının da erkeğin de ele alınışında hep bir saygınlık vardı. Ancak eril aklın hakimiyetinin gelişmesi ile birlikte bu bakış ve yaklaşım köklü bir değişiklik geçirdi. Erkeğin cinselliği ve cinsel organı bir hakimiyet ve ele geçirme, kadınınkiler ise ele geçirilme ve aşağılama içeren sembolleştirilmelerle değerlendirildi.kadin-ve-yilan

Erkek aklının lanetlediği yılan

Anaerkil dönemlerde kadının her bir özelliği birkaç simge ile ifade edilirdi. Arkeoloji bilimi sayesinde bunların şekilleri de günümüze kadar geldi. Örneğin birçok resimde, heykel ya da kabartmada kadın bedenlerinin belli bölgelerinde hep yılan vardır. Ya koluna sarınmış bir biçimde ya saçlarına taç, ya elinde bir biçimde yılan vardır. Yılanın sembolik olduğu kadar yaşamsal açıdan da anaerkil toplumda önemli bir yeri olduğunun işaretidir. Yılan kadın güzelliğinin, aklının ve bilgeliğinin sembolüydü. Fakat Adem ve Havva hikayesinde ve Gılgameş destanında yılan, sonsuz mutluluğu çalan ya da yok eden bir sembole dönüştü. Gılgameş’in elinden ölümsüzlük otunu çalandır yılan. Adem ve Havva hikayesinde de elmayı yani bilgiyi kadına yedirendir. Ve kadınla arkadaşlığına sonsuza kadar lanet yağdırılacak ve nifak döşenecek olandır. Yılanın kadın güzelliğinin, aklının ve bilgeliğinin sembolü olduğunu belirtmiştik. Burada bu lanetleme ile kadınla kendi öz değerleri arasında karşıtlık ve düşmanlık yaratılmıştır. Bir daha kadının dönüp bilgeliğine, aklına bakmaması için bilgeliğine ve güzelliklerine sembol yaptığı yılan; eril çağlarda şeytanın ve erkeği düşürenin sembolüne dönüştürüldü. Tüm kadınlar da tek bir kimliğe Havva sembolü ile indirgendiler. Tüm kadınlar yılana yani kadın aklına, kadın bilgeliğine yüzlerini çevirecek kadar erkek tanrılara sadakatsizdirler. Erkek akla göre akılsızdırlar. ‘Yol’ dan çıkmaya hazırdırlar. havva-ile-adem

Şeytana uyan Havva anamız!

Semboller tüm hafızayı, zihinsel dinamiği yutar zamanla. Sizin düşünme zahmetine katlanmamanız için birileri sizden çok önce düşünmüştür. Ve işinizi kolaylaştırmak için de semboller yaratmıştır. Örneğin Havva! Şeytana uymaya potansiyel olarak açık kadın, şeytanın arkadaşı. Önce bunu öğrenirsiniz. Sonra da Havva anamız demeyi. Yani ananız da olsa tüm kadınların da annesi olan Havva’nın soyundan gelen kadınlar. Akla uzak olanlar ve erkeği akıl yolundan çıkarmaya ‘yetenekli’ yaratıklar. Havva! İnsanoğullarının, Âdemoğullarının cennetten kovulmasına yol açan akılsızlığı yapan kadın! Çocukluğumuzdan beri aldığımız dini eğitimlerde bunu defalarca duyarız. Çocukluktan beri bunu duyarak büyüyen bir kız bir erkek çocuğu ele alalım. Bir sembolleştirmenin gücünü insan şekillenmesi üzerinde anlamaya çalışalım. Kız çocuğu potansiyel bir suçlu olarak büyüdüğü gibi tarihinin, ninelerinin affedilmez suçunun yükünü taşır. Bu ona her adımda hissettirilir, beynine yerleştirilir. Erkek çocuk ise böyle bir günahı yaşamayan Adem’in torunu olduğuna sevinir. Bir sembol kadını köleleştirirken erkeğin bu köleleştirmeyi gerçekleştiren olmasını sağlayarak onu da köleleştirir.

Namus sembolü olarak kadın

meryem-anaAtaerkillikle birlikte kadının bütün bir varlığı çok dar bazı sembollere indirgendi. Kadının anlamı sembolikleştirildi. Kadın ya namusun ya ulusallığın, ya geleneklerin sembolü haline getirildi. Bu sembole bir saldırı olduğunda namusa, ulusa, geleneğe bir saldırı olarak ele alındı. Tabii eril akıl istediği zaman. Örneğin aynı kültürel coğrafik zeminde bir baba kızı hakkında, erkek arkadaşı ile telefonda konuştuğu için namusu kirletilmiş hissederek ölüm kararını verebiliyor. Bunu da genellikle genç kirlenmemiş delikanlılara yaptırıyorlar. Sembol ortaya konulduğu gibi ortadan kaldırılarak temizlenebiliyor. Yaratan da o, yok eden de. Bir zamanlar kadının yaşatmak için kullandığı bu ikili (ölüm ve yaşam) güç şimdi eril aklın elinde eril vicdanın acımasızlığında ölüm hükmü biçiminde işliyor. Genç kız öldürülür ve sembol yeniden kadın köleliğini üretir. Aynı zeminde bir baba kızını ya da eşini geneleve satar. Ya da ensest ilişkiye girer. Bunun açığa çıkmaması için işkence yapar, baskı kurar. Açığa çıktığında kızı ya da eşi evde aniden ölü bulunur, tandıra düşer. Adamın namussuzluğunu kimse tartışmaz. Çünkü namus kadındır. Olumlu da olumsuz da namusla ilgili her şey kadının sorumluluğundadır. Kimse bunun için erkeği suçlayamaz. Çünkü adamın namusu birden adamın malı olmuştur. Kız onun, karı onun kime ne? Alır da satar da. Birden bire namusun sembolü olan kadın, mal-mülkün sembolü olur. Erkek egemenliğinin sınır tanımaz, ar bilmez tüccar ruhu, ilkesizce kendisini yaşatır. Semboller canlı kalır, herkesin gözünü ve aklını kapatır ya da doyurur. Arkasında hangi kanlı katliamların olduğu çok önemli değildir. Zaten sembolizmin körlüğünden kimse de görmez. Yani kadının kendi emeği ile yarattığı semboller, kadının karşısına kendini tüketen gerçeklikleri üreten mekanizmalara dönüşmüştür.