Zeus’un kadını olmamak

- Zerya GÜL
599 views

Yeni bir yıla girerken, erkek egemen zihniyetin ve devletli sistemin sürekli güncellenen politikaları kadınları, halkları katletmeye devam ediyor. Halkların topraklarını işgal, tecavüz, katliamlar bu politikanın eskimeyen yüzünü oluştururken, özgürlük arayışıyla öne çıkan kadın temsiliyetine karşı egemenlerin yapay kadın tiplemelerini öne çıkarması bir özel savaş yöntemi oluyor.

Halkların özgürlük savaşı ve demokratik siyaseti geliştirme mücadelesi, kadın önderler ve öncüler yarattıkça, egemen erkekliğin iflası gündeme gelmekte ve devletli uygarlığın köküne dinamit koymaktadır. Sakineler’i, Sêvêler’i katleden faşist devlet zihniyeti, halklara dayatılan katliam politikalarını kadınlar eliyle  geliştirmeyi ve onların ağzından duyurmayı temel bir politika olarak belirlemiş durumda.

21. yüzyılın kadın yüzyılı olma ve kadın çağını müjdeleme iddiası gün be gün yaşamsallaşan ve dünya kadınlarını birbirine yakınlaştıran bir özgürlük rüzgarına dönüştükçe, Zeus’un zırhı ve miğferiyle kafasından yarattığı Athenalar siyaset sahnesine sürülmektedir. Athena bir savaş tanrıçasıdır, tıpkı günümüzdeki devlet başkanı, bakanı kadınlar gibi, yine erkek başkanlara, bakanlara, genel sekreterlere eşlik eden sözcüler gibi… Halklara her türlü zulmü reva gören, ülkelerini işgal eden, kadın-çocuk-yaşlı demeden katleden küresel saldırganlığın temsilcileri ve sözcüleri…

Zeus’un kadınları çoğaltılmakta

Aralık ayında 70. yılını dolduran NATO’nun, 2010 yılından beri sözcülüğünü bir kadın yapıyor. Direnen halklara, kadınlara karşı, özel savaş örgütlenmelerinden tutalım, her türlü gizli ve açık savaş yöntemini örgütleme merkezinin sözcüsü Oana Lungescu adında bir kadın. Tıpkı İngilizlerin Demir Leydi’si Margaret Thatcher, ABD’de hem de siyahilerden seçilen Condoleezza Rice, 1990’lı yıllarda Kürtler’e dayatılan en acımasız katliamların sorumlusu Türkiye’nin Tansu Çiller’i gibi… Son yılların Beyaz Saray sözcüleri kadınlardan tercih ediliyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı’nda ilk kez bir kadın sözcü var…

Egemen erkeğin faşist, sömürgeci, işgalci ve tecavüzcü karakteri deşifre oldukça, erkek zihniyetli kadınlar halkların ve kadınların karşısına çıkarılarak, devletli sistemin yumuşak gösterip sert vurma yöntemi hayata geçiriliyor. Zeus’un kadınları çoğalmış, her türlü insanlık dışı politikanın geliştirilmesine ortak edilmiş durumda. NATO gibi halklara karşı vurucu bir güç olarak oluşturulmuş, örgütlendirilmiş bir açık savaş örgütünün sözcülüğünü yapmak; katliamlara, silah ve savaş politikalarına onay veren, kadın ve halklar karşıtı, erkekleşen ve devletleşen bir kimliği ifade etmektedir.

Sayısı giderek artan devlet başkanları, bakanları, sözcüleri eliyle toplumsal sömürü, iktidarı güçlendirme ve küresel yayılma politikalarını daha rahat geliştirme amaçlanmakta. Yıpranan egemen erkek yüzünün yerine, erkek maskesi takmış kadınlar öne sürülüyor. Egemen erkekliğin kirli emellerine, yalanlarına, kurnazlıklarına, komplolarına, saldırganlık politikalarına uyumlu kadınlık, yeni dönem erkek siyasetinin önemli bir nesnesi konumunda. Bu kadın ve kadınlıktan beklenti, tahminlerin ötesinde önem kazanmış durumda. Siyasetinden sanatına, kültüründen sporuna, ekonomisine figüranlığı aşan, istekli-kararlı ve uyumlu bir devletli kadın camiası, farklı alan ve ihtiyaçlara hitap etmeyi amaç edinmiş durumda. Devletine, katiline koşan, aşık olan bir kadınlık yaratılmak isteniyor.

Devletli sistemin maskesi düştü

Toplumsallık, demokrasi, özgür yaşam ve ülke mücadelesinde ısrarlı, direnen kadın kimliği ve karakteri belirginleştikçe, umut ve inancı canlandırdıkça, büyük bir tehdit ve katli vacip görülüyor. Devletine koşana her türlü kapı açılır, özünü ve özgürlüğünü inkar temelinde imkan sağlanırken, sistem karşıtı kadına karşı, her türlü öldürme, şiddet ve tecavüz reva görülmektedir. Dominik’te katledilen Mirabel Kardeşler’den Paris’te katledilen Sara, Rojbin, Ronahiler’e, Silopi’de katledilen Sêvê, Pakize, Fatmalar’dan Kuzey ve Doğu Suriye’de katledilen Hevrîn, Aqîde ve Amaralar’a aynı intikamcı, katliamcı saldırı devam ediyor.

Küresel güçlerin yarattığı DAIŞ’ın, Türkiye eliyle güçlendirilerek Ezidî-Kürt kadınlara, Kürtler’e ve Ortadoğu halklarına din maskesi altında kışkırtılmış saldırganlığı kırılınca, devletli sistemin maskesi düştü. Türk devletinin emperyalist devletlerin desteğiyle Efrîn, Serêkaniyê, Grê Spî’yi işgali ve devrim kazanımlarını hedeflemesi, düşen bu maskeyi devletli sistem adına kaldırmasıdır. Gerçek çeteleri deşifre etmiştir.

Kadınları denetim altına alma, katletme ile toplumları denetim altına alma, katletme politikasının görünen ve görünmeyen tüm ittifaklarını, oyunlarını boşa çıkarmak; özgür kadın kimliğinde ısrarı yaşamsal kılıyor. Devletli kadını öne sürme politikası, özgürlük etiği ve estetiğiyle kimlik kazanan, direnen kadın ve kadınlıkla boşa çıkarılmış ve çıkarılmaya devam edilecektir.