Bir damla olup barajları yıkmak

- Ruken Aras
508 views

Türkiye’de yaşanacak olan 7 Haziran genel seçimleri, milletvekili adaylarının ve parti seçim vaatlerinin açıklanmasıyla birlikte sıcak gündem yaratmaya başladı. Bu seçimlerde HDP’nin barajı aşma noktasında büyük bir iddiaya sahip olması da tartışmaların, araştırmaların, anketlerin ana gündemini teşkil ediyor. Başkanlık sistemini dayatan AKP zihniyetinin, HDP barajı yıktığında bunu kolay kolay gerçekleştiremeyeceğini bilmesi sonucu her türlü provokasyonun yaşanabileceğini Ağrı kurgusunda somut gördük.

Önceki seçimlerde üç parti üzerinden giden değerlendirmelerde Kürt Özgürlük Hareketi’nin seçimlerdeki rolü tartışılmaz ya da üstü örtülürdü. Ancak bugün gelinen noktada hiçbir özel savaş politikasının önleyemeyeceği derecede kendini gündem yapan bir gelişme yaşanmaktadır. O da Kürt Halk Önderi’nin yıllar önce önerdiği ve ancak birkaç yıldır yaşam bulan Türkiye’nin rengini yansıtan bir partinin varlığıdır. Bu partinin en büyük özelliği toplumu oluşturan birçok farklılığın temsili olarak kendini bu sistem arayışında bulmasıdır. Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Alevi, Êzîdî, İslami tüm farklılıklarla birlikte farklı Kürt siyasi gruplarının, sol hareketlerinin, emekçilerin, engellilerin, çevrecilerin temsilcilerinin de bu bileşende kendilerini ifade etmeleridir. Ve tabii ki KADINLAR!

Kadın adaylar ve çarpık anlayışlar

AKP, MHP ve CHP’nin listelerinde de farklı kesimlere yer verildiğini görüyoruz. Burada kimi yanılgılı yaklaşımları ele almamız gerekebilir.  Bunu, “CHP de, AKP de bizim sayemizde ilerledi, mecbur kaldı, genişledi, demokratikleşti” gibi söylemlerle ifade etmek onların ideolojik kandırmacalarını güçlendireceğe benziyor. Aslında HDP’nin demokratik ulus paradigmasının toplumda yaratacağı muazzam etkiye karşılık bu kazanımı liberalize etmeye, kendine mal etmeye ama içini boşaltmaya dönük bir politika olarak ele almak gerekmektedir. Hatırlarsak AKP, eşbaşkanlık sistemini de partiler boyutuyla yasal düzenlemeye sokmuş ve uygulayacağını belirtmişti. Bu süreç tam da Kürt hareketinin eşbaşkanlık sistemini toplumsal algılara kabullendirdiği bir döneme denk geliyordu. Sonuç; AKP’de eşbaşkanlık sistemi meğer iki erkeğin birlikte başkan olabilmesini de sağlıyormuş. Ama bu yasal düzenleme tarihe şöyle geçecek: AKP çok ilerici bir karar aldı, eşbaşkanlık sistemini partiler boyutuyla yasallaştırdı!

Madem öyle “neden bunu yerel yönetimlerde de kabul etmedin ve hatta pratikte uygulayan Kürdistanlı yöneticilere davalar açtın” diye bir soru da tarih kitaplarına girecek mi acaba? Hayır, girmeyecek çünkü tarihi egemenler yazdığı sürece, bu tür çarpıtmalar zihinsel inşalarda rol oynayacaktır.

ada-090515-kadin-destek3

CHP’nin Ermeni adayı soykırımı dile getirebilecek mi?

Sistem partilerinin aday listelerinde farklılıkların yer alması o kimliğin kendisini ifade etmesi için bir garantör rolü oynayacak mıdır? O adaylar bir kimliği, bir kültürü, inancı ve bir mücadeleyi taşıdıkları için mi varlar, yoksa vitrinlik mi seçildiler. Örneğin tekçi ve milliyetçi olan CHP’nin Ermeni adayı mecliste soykırımı dile getirebilecek midir? Yine CHP’nin Roman adayı kendilerini ‘öteki’ yapan yüz yıllık cumhuriyet politikalarını eleştirebilecek midir? AKP’nin Alevi adayı devlet politikalarıyla Alevilerin sistem içileştirilmeye ve asimile edilmeye çalışıldığını söyleyebilecek midir? Nitekim, kendi kimliğini satan başdanışman Ethem Mahçupyan’ın kibarca “Ermeni soykırımı yoktur demek mümkün değil” ifadesinden 18 saat sonra sözde yaş haddinden emekli olduğunu (edildiğini) gördük.

Kadın kimliği ile var olabilecekler mi?

Aynı yöntemle partilerin kadın sorununa ve kadın temsiliyetine yaklaşımını da ele alabiliriz. HDP’nin aday gösterdiği kadın sayısı diğer üç partinin toplam aday sayısından fazla. Bu da kadın mücadelesinin yarattığı bir somut veri olarak önümüzde duruyor. Diğer partiler de tarihlerinde hiç olmadıkları kadar kadın aday gösterdiler. Ancak burada birkaç soru sormak gerekiyor:

AKP, CHP ve MHP’ nin listelerinde bulunan kadın adayların seçilebilirlik durumu nedir? Bu kadın adayları kimler seçmiştir?

Bu partilerin listelerinde yer alan kadın adaylar kendi kimliklerini yani kadın olmanın kimliğini o partilerin baskıcı, yasaklayıcı, küçümseyici, tecavüzleri teşvik edici ve daha sayamayacağımız politikalarını eleştirebilecek midir, kendi adlarına konuşabilecek midir? Diyelim ki partilerinin böyle bir politikasının olmadığını söyleyerek, kadın sorununu çözecekleri iddiası ile listelere girdiler. Sistem partilerinin kadın sorununu çözmek bir yana, daha da meşrulaştırdığı zeminde hangi argümanlara dayanarak kadın sorununu çözecekler?

Seçilemeyecek sıralarda tutulan kadınlar

Oysa HDP, listesini oluştururken kadın adayları kadınlar seçmiş, illere göre de “bir kadın-bir erkek” yöntemini uygulamıştır. Bu arada kadınlar listelerin ilk sıralarında bulunmaktadır. Oysa diğer partilerin listelerinde birçok kadın seçilemeyecek sıralarda durmaktadır. Sanırız kadınları da erkekler seçmiştir. Bildiğimiz kadarıyla diğer partilerde kadınların özgün bir araya geldikleri, kendi adlarına kararlar alıp parti politikasına ekledikleri bir mekanizma bulunmamaktadır. Başbakan Davutoğlu’nun 99 kadın adayla yaptığı salon toplantısındaki konuşması kadını aşağılayan, küçümseyen, akıl veren, “bak biz size verdik” yaklaşımı, kadın olarak bizlerin yüreğini sızlattı. Düşünsenize Selahattin Demirtaş, HDP’li kadın adayları bir salonda toplayacak; kürsüye çıkacak ve onlara üstten, akıl veren söylemlerde bulunacak. Amedli gençlerin bir deyimi vardır ya: “gülmegım geli… “

AYDIN HDP-3

İradeleşen kadın değil, edilgen kadın istiyorlar

Mecliste kadın sayısının artması elbette ki önemlidir, ancak erkek egemen zihniyetin bu sayıyı arttırırken kadın mücadelesini boşa çıkarma temelinde, liberalize eden, “bak biz de kadın sorununa duyarlıyız, yoksa bu kadar kadını bu sıralarda oturtmazdık” yaklaşımının da bir sonucu olduğunu görmek gerekiyor. Eril zihniyetin temsilcisi partiler kadınları listelere koyarak ama kadınları susturarak, tam da kendi hakikatlerini yaşamış oluyor. Gelişen kadın mücadelesi karşısında “kadın; milletvekili de olur, anne de olur, evinin kadını da olur” söylemini, “kadın; özgürlük arayışını dile getirmediği, uslu durduğu, edilgen yaklaştığı sürece elbette milletvekili de olabilir” şeklinde okuyabiliriz.

HDP’de kadınları erkekler seçemez, erkekler kadınlara akıl veremez

HDP, özgün kadın mücadelesinin, özgür iradeyle açığa çıktığı, kendi adına örgütlendiği bir hareketin de bileşeni olarak büyük bir tarihi sorumluluk üstlendi. Bu tarihi sorumluluğun temelinde hem Türkiyeli feminist hareketlerin, kadın kurumlarının ve Kürt kadın hareketinin kazanımları yatıyor. Bu yüzdendir ki parti içinde ve genel siyasette kadınlar adına erkekler karar veremez, kadınları erkekler seçemez, erkekler kadınlara akıl veremez…

HDP’nin kadın bakış açısı ile deklere ettiği bildirgesi tarihsel bir birikim, bir siyasi kültür, bir duruş, ahlaki ve politik yaklaşımdır.

HDP barajları yıkıp meclise girdiğinde, Türkiye halkları ve kadınlar artık barış, eşitlik ve özgürlük temelinde birlikte yaşamanın somut pratiğine tanık olacaklar.. Şiddete, tecavüze, emeğin sömürülmesine, kadın kimliğinin çarpıtılmasına karşı kadınların bir araya geldiğinde ne kadar güçlü, moralli, inançlı olduğunu göreceğiz. Özgürlük peşinde koşarken sadece cins temelli bir mücadelede değil, tüm toplumsal kurtuluş projelerinde kendilerini sorumlu gördüklerini bileceğiz. Kabul ve ret ölçülerini kendilerinin  belirlediğini gördükçe başta genç kadınlar olmak üzere kadınlarda sorgulamalar başlayacak. Mücadeleyi yükseltmek için halkla birlikte alanlara çıktıklarında, liberal elit siyasetin ikiyüzlülüğünü sorgulatacaklar.

Ve Türkiye siyaseti  kadın perspektifiyle bu kadar geniş temsil edilen bir partiyle tanışacak. Yükü çok ağır olacak erkek meclisin, uykusu kaçacak ceylan derisinde rahat rahat oturan vekillerin.

Şimdi gece gündüz çalışma zamanı

Kürt Özgürlük Hareketi elbette ki sadece siyasal zeminde mücadele etmiyor. Siyasal alandaki kazanımların kendisi zaten mücadelenin bütünlüklü yürütülmesinden kaynaklanıyor. Şimdi tüm kurumlar ve bireyler olarak gece  gündüz demeden, kapı kapı gezerek özgürlük aşkımızı, birlikte yaşamanın özlemini anlatma zamanı. Toplumsal değişim ve dönüşümün yaşanması için, kadınlar olarak bu seçimde de en önde ve hiç yorulmadan çalışma zamanı. Bir oyun bile barajları yıkmaya katkı sunacağı çalışma temposunun zamanı…

8 Haziran sabahı meclise gidecek olan kadınlar birer birey değil; beş bin yıllık köleliği mahkûm eden ve bu uğurda büyük kahramanlıklar yaratan kadın mücadelesinin kendisi olacaktır.