Sorun neredeyse oradan başlayalım

- KAKTÜS
454 views

Biri, “artık uzay çağında yaşıyoruz” derken, bir başkası da, “21. yüzyıl enformasyon çağıdır” demişti. Ve internet alıp başını gitmişti. Onun sayesinde “dünya küçücük bir köy” oluvermişti. Köyde neydi ki?!? Dünya önce bilgisayar ekranlarıyla evimize getirilmiş, sonra da cebimize konulmuştu. Artık her şey tek tuşa bakıyordu. Tek tuşla “dünya evimize geliyordu.” Bankaya mobil telefonla gidiyor, mobil telefonla sağlık kontrolünden geçiyorduk. Telefon ile kanımızın düzeyini ölçebiliyor, nabzımızı yoklayabiliyor, kalp ritim ölçümü yapabiliyor, test sonuçlarını anında öğrenebiliyorduk. Bunu kolumuza taktığımız saat bile yapabiliyordu. Sağlıkta nanoteknolojiye geçiyorduk. Düşünebiliyor musunuz, nanoteknolojiyle canlı anatomisinde uzun, ince ve derin bir araştırmaya bile giriştik. “Giriştik” diyorsam bunu insanlık adına açıkladığımdan diyorum. Yoksa ben “girişmiş” değilim. Bu işte kesinlikle parmağım yok. Yanlış anlama olmasın yani, ben uzay çağının tıp uzmanı değilim. Sonuçta insanlık adına “bilim insanlarının” yapmış olduğu araştırma, inceleme ve yaratılan “ileri sağlık teknolojisini” konuşuyoruz. Çok yazık ki ben de bu insanlık ailesinin bir ferdiyim. O yüzden “giriştik” diyorum.

Damarımızdan şenlik akacak

Duyduğuma göre bu konuda kimi “sondaj” çalışmaları bile varmış. Mesela nanoteknoloji ile beyin damarlarının içerisine, dişin içerisine vb. insan vücudunun -çok affedersiniz- her bir yerine ulaşabilir ve nanoteknoloji ürünü çiplerle canlı organizmaları uzaktan kontrol dahi edebiliriz. Hatta insan saçı içerisine sığabilen özel kablolarla özel bir iletişim sistemi de kurmayı düşünüyoruz. Daha neler var neler. Mesela nanorobotlar, insanın damarlarının içerisine girip kanda rafting bile yapabileceğiz. Anlayacağınız, damarımızdan şenlik akacak günler bile gelecek…

Hatta geçtiğimiz Ocak ayında San Francisco’da bir araya gelen bilim insanları müjdelediler: Yaşlanmayı tersine çevirebileceğimiz bir geleceğe doğru ilerliyormuşuz. Yapılan araştırmalar sonucunda bırakın yaşlanmayı geciktirmeyi, tam tersine gençleşmeye başlayacakmışız. Tüm deneylerde olduğu gibi bunda da fareler denek olarak kullanılmış. Sonuç kesin! Yaşlı fare gençleşmiş. Biyoteknoloji mucizeler yaratıyor?!? Bilim insanları, bugün doğan çocukların 105 yaşına ulaşma şansının yüzde 50 olduğunu söylüyor. Hatta 135 yaşına ulaşacak çocukların şimdiden doğduğunu söyleyen bilim insanları dahi var.

Covid-19 ile gıyamete…

Oooo daha neler neler… Gelecekte insanların farklı türlü üreyeceğini bile rivayet ediyorlar. Bir bilim insanı, “gelecekte, yapay rahimler görüyorum. Normal hücrelerin, örneğin bir eşcinsel çiftin biyolojik çocuk sahibi olabileceği şekilde yumurtalara veya spermatozoitlere dönüşebileceğini görüyorum” diyor. Şaka yapmıyor, teknolojinin sağlıktaki etkilerini öngörerek konuşuyor adam, ben uyduruyormuşum gibi insanı sinir etmeyin. Binmişiz bir biyoteknoloji, nanoteknolojiye gidiyoruz Covid-19 ile gıyamete. Eeee tabi bilim ne diyor, yaşamın gerçekliği ne diyor? Boşuna hayat sürprizlerle doludur dememişler. Bakın sağlıkta neleri konuşuyorduk, ne oldu? Hakkatten de bu kadar curcuna içerisinde nereden çıktı bu Covid-19 mereti ve peşi sıra kardeşleri? Hayretler mütemadiyen yani, virüslerin de kardeşleri olabileceğini hiç düşünmemiştim. Demek ki, “düşünmezsen yoktur” lafı değil salata, xıyar bile etmez. Siz siz olun “düşünmezsen yoktur” düşüncesizliğine girmeyin. İnanın bana yaşam size öyle bir tokat atar ki, felek bile şiddetinden dört döner şaşaloz olur, kalır.

Dünyaya ne yaptık?

Baksanıza sağlıktaki onca gelişmeye, hatta ölüyü dahi diriltip yürütebilecek, nano ve biyoteknolojiye rağmen bir Korona ile baş edemedik. Tır gibi üstümüzden geçiyor, toprakla sevişir olduk. Üstüne üstlük, yaşlılarımız gençleşemeden, peş peşe üç kez kırılan aynı dişim nanoteknolojinin yüzünü göremeden, Covid-19 denilen şerefsiz bizi teslim alamaya çalışıyor. Allah kimsenin işini bozmasın. Bir bozdu mu dişi sütlaçta bile kırılır. Hele bir de insanların korkuları yok mu, STAR akıllıya sabır versin! Cahile katlanmak gerçekten çok zor. Cehennemi görmek gibidir cahile katlanma hali. Zaten o yüzden “cahilin yanında bir kitap kadar sessiz ol” demiş usta. Tabi sabrınız varsa sessiz olun, yoksa öyle bir durum yaşarsınız ki, Azrail’i gördüğünüzde sevinçten ruhunuzu teslim edersiniz. Düşünebiliyor musunuz, daha memlekete Korona gelmemiş ama korku ruhu sarmış, raflarda tuvalet kağıdı kalmamış ve millet kafadan kabız. Irkçılık, sağlık tedbirleriyle başa baş ilerliyor. Bir kere milletin kafasında “tüm Asyalılar Çinli,” bunu bir kenara koyalım. “Korona da Çin’den türedi”. Bu da anlaşıldı mı? “Hatta Korona, Yarasa Çorbası yiyen Çinlilerce üretildi.” Bu da tamam mı? O yüzden toplu taşıma araçlarında “birinci suçlu Çinliler,” Onlardan uzak durulmalı. “İkinci suçlu Ortadoğulular.” Çünkü Onlar doğuştan suçlu. Kürtler’in değimiyle, “Xwedê ji wan standiye!” (Allah onlardan almış.) Yani sırf bu yüzden acı çekmeye mahkumlar. Bilmem anlatabiliyor muyum?!? O yüzden tüm Çinliler virüslü, geriye kalan yabacılar da Avrupalılar’ın ekmeğine, yiyeceğine hatta tuvalet kağıdına göz diken suçlulardır. Covid-19 ile başa baş ilerleyen bir şey daha var, o da kara mizah. Espiri yapmayı bilmeyen bile artık espri yapıyor. Hatta, “Açın lan bu kapıyı. Allah’ın evinin kapısı Korona’dan kapatılır mı? Yemişim Koronasını, Cuma’ya geldik Cuma’ya” deyip caminin kapısını kırmaya çalışan beyinsizler türedi memlekette.

Kaosa ihtiyaç var

“Ne ekersen onu biçersin” diye bir söz var. Düşünüyorum da dünyaya ektiklerimize bakarak söylersek, pandemik (salgın) hastalıklar az mı geldi? Soruyorum, çünkü insanlık olarak halen dünyaya ne yaptığımızı sorgulamıyoruz. Zaten bana kalırsa bu virüs kesinlikle insan eliyle türetilmiş ve aşısı da çoktan bulunmuş. Peki neden bu durum devam ediyor? Çünkü kaosa ihtiyaç var. Çünkü bunların düşünceleri kadar ruhları da hasta, sakat. Ve kapitalizmin iyileştirdiği bir ruh yoktur. Malum, düşünceleri kirli bunların. O yüzden dünyayı pandemik hastalıklardan temizlemek istiyorsak, düzeltmeye kendimizden başlamalıyız. Ruhu mükemmel hale getirmek için önce kalbi sonra da bedeni iyileştirelim. Yani sorun neredeyse oradan başlayalım.