Bir halkın yarasına koşan yeşil gözlü Türkmen kızına….

- İlham AHMED
758 views

Digital Camera

Yeşil gözlerin 3 Eylül 2008’de son bir defa dünyaya bakıyordu. Bir matem ayini gibi yarım kalan bir yaşam öyküsünü iyi bir sonla noktalayarak gittin. Senin ve Felat’ın sonsuzluğa gittiğini duyduğumda dünya adeta yalancı oyununu yine eksiksiz oynuyordu. Öylesine derin bir hüzün sarmıştı ki, içimde yeşil bir dal kırıldı. Mevsimlerden sonbahar, aylardan Eylül, yani yeşil sarıya dönüşür. Ayrılığın hazin notasını çağrıştırır doğa… Tabiat ananın bu zaman dilimi birçok sevdiğimi çalmıştı ve çalmaya devam ediyordu. Savaşta ayrılık savaşın acımasız yüzünün tüm çıplaklığıyla hissedilmesidir… Yalnızlık incecik bir sızıya dönüşür kalpte…

Hani en son vedalaştığımızda benden bir şiir istemiştin ya, şimdi o şiir sol cebimde. Bilirim söz acıyı anlatamaz, yaşanan trajedinin ifadesini karşılayamaz. Çünkü ölüm dolu bir sayfa, tükenmiş bir kalemdir. Söz sadece dilsiz bir çığlıktır. Erken ve zamansız gidişinizi şimdi hangi şiir hangi sözle anlatabilirim ki?

Yeşil gözlerinin sıcacık ışıltısına alışmıştım. Şimdi ise yeşil gözlerin yok. Bir daha bize gülümsemeyeceksin, kavga edemeyeceğiz. Yani acılarımla sana sığınamayacağım. Bu ne çağ ve ne zamandır tanrım. Suyum kuruyor, ben ölüyorum… ‘ Savaş ve acılarında büyüt kendini’ demiştin. Her gidenle o kadar çok yarım kaldım ki! Ardından bıraktığın anılar süzülüyordu, geceydi önümde yol vardı, ben yürüyordum. Gecenin suskunluğunda yüreğinle ısınmaya, gözlerinin ışıltısıyla yolumu bulmaya çalışıyorum. Ve senin yaşama olan sevdanı düşünüyordum. Sınırsız, adressiz, hesapsız kaç gün, gece, hasret, kahır ve ölümün kıyısından geçtin… Ertelenmiş kaç düş birikti yüreğinde? Ve yaşam öykünle fırtınalı, boranlı zamanı nasıl göğüslendin? Savaş gerçekliği öylesine zaman dilimleri yaşatır ki? Anlık o kadar şey bırakır ki, yani geleceğin birkaç saniyesi bile tasavvur edilemez. Yani sol cebimdeki şiirin öyküsünü kim anlatabilir ki? Kim?

Kim anlatabilir ki Kürdistan dağlarındaki bir Yörük kızını? En insan yanıyla yaralı bir halkın yarasına koşan Türkmen kızını anlatmak… Kendi deyimiyle ‘kekik kokulu iki ülkenin aşığı’ ve kekik kokulu Kürdistan dağlarının sevgilisini anlatmak, bir borç ve altından kalkılması çok zor bir gerçeklik…

Evet, Didar yoldaş sesinde ifadesini bulan ezgilerin kulağımızda, yüreğimizdeki yerin hala canlılığın koruyor. Sen yüreğimizde yaşıyorsun. Hiç yüreğimizden düşürmeyiz künyeni, sen gökteki en güzel yıldız, tanrıçaların en görkemlisi ve kıblemizsin.

 

NURCAN KAHRAMAN-DIDAR 2

Akdeniz’in güzel yoldaşı, deniz perisi ayrılık dokunabilir mi yüzüne? Yüzün güneşe dönük yürüdün. Özlemi, umudu, sevinci serptin yeryüzüne. Hani bazen bir dağ zirvesinde dinlenirken uzaklara dalıp giderdik ya. Şimdi sana doğru bir yolculuğa çıkıyor bakışlarım. Bir Yörük çadırının önünde bizi bekliyorsun, bizi içeriye davet ediyorsun ve güzel sesinle bize özgürlük şarkılarını söylüyorsun… Bilmem ki Türkmen kızı senden sonra sana karşı duygularımızı nasıl açıklasak. Bu yazının her sözü acıyı, notasızlığı çağrıştırsa da, yazıyorum bir çocuk yaramazlığıyla tüm cesaretimi biriktirerek… Hani sana bir defasında söylemiştim ya ‘acılarını içimde hissediyorum’ diye, şimdi ise yokluğunda yüreğim. Yani bir hiçbir zaman inanmayacağım, alışamayacağım bir gerçeklikte. Ne kadar da girift bir çağda yaşıyoruz. An bize yok.

Hani bulmak ve yaratmak için beraber gezecektik bu dağları? Sen gidersen beklemek durur mu adımlarıma? Her gidiş kanayan bir yazgı, bir yürek, bir ömür… Gitmek akarsuların yazgısı olsa da gitmelerin adına son noktayı diyemesek de, her gidiş hatıralarda ilk ve sonlarla kanatır gerilla yüreğini.

Gabar sensizdi. Yokluğun ne kadar da göze çarpıyordu. Ne de olsa savaşın Gabar’dan kopardığı yüreklerin yeri, her zaman dipsiz bir duygu bırakmıştı geriye. Sen gitmiştin, söylediğin şarkılar, yaptığın espriler kalıyordu.

Ardınızdan söylenecek sözün sonu yok ki, tıpkı arayışlarının sonsuzluğu gibi… Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin soylu neferiydin. Kürt kadınıyla el ele vererek Kürdün özgürlük halayına tutulup, kadın özgürlüğüne adadın kendini. Zaten her zaman ‘öz ve yaşam arayışı’ derdin. Bu yazıya sana atfen yazdığım bir şiir ile sonlanırken, ardılınız olarak mücadele sözümü yeniliyor anın önünde saygıyla eğiliyorum.