Erkek şiddeti karşısında öz savunma hakkı tartışmasızdır

- Ceren Şimşek
954 views

Paper doll graffiti in a public street - RomeTürkiye kadınlar için her geçen gün yaşanmaz bir ülke haline gelmektedir. Rutin bir hal alan kadın cinayetleri, tecavüzler, tacizler, fiziki ve fiziki olmayan şiddet türleri toplumsal bir cinnetin içinde olduğumuzu göstermektedir. Bu ağır ve korkunç tablodan çıkmak için her alanda çok büyük bir mücadelenin verilmesi gerekmektedir. Kadına şiddet/kadın cinayetleri dosyasında yaşadığımız gibi kadın olmanın, hayatı için kendi karar mekanizmasına sahip olmanın başlı başına bir suça gerekçe olabileceğine tanıklık etmekteyiz. Adeta kadının bu ülkede nefes alması bile bir suç haline gelmeye başlamıştır. Bir kadın, bir erkeğin evlenme teklifini kabul etmediğinde, boşanmak istediğinde, kendi hayatı hakkında karar vermek istediğinde ölümle karşılaşabilmektedir. Üstelik suçun hafifletilmesi için çeşitli ifadelerle kadın cinayetlerinin önü açılmakta, nefretsel söylemler de giderek artmaktadır, kadın giderek artan bir şekilde her geçen gün daha da değersizleşmektedir.
“Aldatıldım, iffetsizdi, kötü hayat yaşıyordu, zaten pavyonda çalışıyordu, hayat kadınıydı, su vermedi, yemek yapmadı, benimle yatmadı” diyenler ya “tahrik oldu” indirimi aldı, ya kravatından “iyi hal indirimi” aldı ya da “gelecek indirimi” aldı. Çünkü kanunlar uygulanmıyor. Çünkü imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ne uyulmuyor. Çünkü kadınlar değersizleştiriliyor. Çünkü ataerkil yapının kadına zulmüne dur denmiyor.
Kadın katliamları dedik her seferinde. Normalleştirilmeye çalışıldıkça biz katliam dedik, politikleştirdik.
Peki kadınları kimler öldürüyor? Erkekler… Baba, abi, oğul, eş, kayınpeder, kayınbirader ya da herhangi bir erkek.
Peki kadınları neden öldürüyorlar? Namus, kıskançlık, aldatılmak, ret edilmek, özgürleşmek, özneleşmek, boşanmak vs.

Ataerkilliğin devamı için kadınlar katlediliyor
SIDDETE HAYIR
Devlet, topluma yayılmış patriarkal ilişkiler aracılığıyla, erkeği ve onun egemenliğini korumaktadır. Erkek, bu cinayetleri işlerken, bu vahşeti yaşatırken toplumsal ilişkilerden bağımsız sıradan bir birey değildir. O, kadınların ikincil olmasını sağlayan, özgürlüklerini kısıtlayan ve onları ezen bir sistemin; ataerkinin egemen cinsidir ve devlet, kadına şiddete tarafsız kalmamakta ve bunun sonucunda kadının toplumdaki ikincil statüsü pekişmektedir. Çünkü kamuda, yargıda, sokakta yer alan, konuşan, hareket mekanizmasını oluşturan topluluk erkeklerdir. Bu durum kadının eve hapsine, her türlü şiddete maruz kalmasına, tarih boyunca süregelen trajedisinin son bulmamasına ve devletin de bunu kabullenmesine sebep olmaktadır. “Kadına şiddet neden kaynaklanıyor” diye soracak olursak, şüphesiz gücünü bir politikadan alıyor. Bu politikanın temelinde ataerkillik yatıyor. Kadın cinayetleri bu nedenle politiktir. Ve kadınlar bu politikanın kurbanıdır.
Kadınların öldürülme sebepleri ise ataerkil ilişkilerin bir sonucudur. Hatta ataerkilliğin devamlılığı için kadınları öldürmek de, taciz ve tecavüzü sistematikleştirmek de “meşrudur ve gereklidir”.
Ve ne yazık ki çoğu zaman bir kadını öldürmek, onun ne kadar “erkek” olduğunun da göstergesidir.

Meşru müdafaa öz güveni büyütür

Mevcut sistem içerisinde kadının kendisini her türlü saldırıdan koruması için öz savunmanın hukuki zeminde boyut kazanması gerekmektedir. Hukuksal reform ve değiOZ SAVUNMA CIZIMLERIşimlerden başlayarak kadınların öz savunma araçları ve yöntemleri hakkında bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Öz savunma, meşru müdafaadan farklı olarak sadece silahlı olarak yürütülmemektedir. Öz savunma bir halkın, topluluğun kendi güvenliğini yürütebilmesidir. Bunun içinse toplumsal dönüşüm ve temel bir örgütlülük gerekmektedir. Bu örgütlülük milis gücünden daha çok tamamen toplumun kendi gücüne dayalıdır. Öz savunma meşruiyete dayanan sivil olarak gelişen toplumsal bir insiyatiftir.
Kadın, ataerkil topluluk içerisinde kendi çözüm insiyatifini geliştirip, yaşam kararlarını kendi öz iradesine dayandırarak aslında başlı başına bir baş kaldırma -serhildan- içerisindedir.
Aynı zamanda kadına karşı şiddet uygulayan erkeklere karşı adaletin yetersiz kalması, yaptırımların hafifletilmiş olması kadınlara adaletini kendi arama noktasına getirmektedir. Şiddeti engelleyen düzenlemelerin yetersiz olması ve olanların da uygulamaması nedeniyle şiddet gören kadınlar, farklı savunma mekanizmaları kullanmaya yönelmektedir. Meşru mücadele mekanizmaları, kadınları erkekler karşısında güçlü ve özgüvenli hissetmesini sağlamaktadır. Meşru mücadele alanlarının geliştirilmesi erkekler üzerinde caydırıcı etki yaratacaktır. Bunun en önemli örneği Rojava kadın devrimi ve Kobanê direnişinde kendi öz savunma güçlerini oluşturan kadınlardır. Tecavüzcü IŞİD çetesine karşı özgürlük mücadelesi yürütmüş ve başarmışlardır.

Kurumsallaşmış şiddetin reddi

Ti-Grace Atkinson “Şiddet baskının karşısında ortaya çıktığında, kurumsallaşmış bir şiddetin reddidCILEM DOGANir” demektedir. 1968 yılında, kendi hayatını savunmak için ABD’li yönetmen Andy Warhol’u öldürmeye teşebbüs eden Valerie, mahkemeye “makul kadın” tanımlaması varken neden “makul erkek” tanımlaması olmadığını soruyor, 2015 yılında Çilem Doğan yaşadığı şiddete dayanamadığı için, hayatta kalmak için kocasını öldürdü “Hep kadınlar mı ölecek, birazda erkekler ölsün” diyor. Eşini boğarak öldüren Gülfidan Kuşoğlu “Soba karıştırmaya yarayan ucu eğik bir sopa ile bana vurdu, çaresiz bir şekilde kapıdan dışarı çıkmaya çalışırken bana ‘üzerindeki elbiseleri ben aldım soyun’ dedi. Zorla çırılçıplak soydu ve o şekilde sokağa çıkarmak istedi. Karşı çıktım” diyor. Enerji içeceği alıp kendisini ilişkiye zorlayan eşini öldüren Hanım Korkmaz, “Direnince beni soba demiriyle dövdü. Gece de beni bahçedeki direğe bağlayıp, gözümün önünde köpek ve eşeğe tecavüz etti. Bana, ‘Sen insan mısın? Sen kadın mısın?’ diyordu” diye anlatıyor. Kendisine sürekli tecavüz eden ve tehdit eden Nurettin’i öldüren Nevin Yıldırım “alın işte, namusuma uzananın kellesi” diyor.

Başkaldıran kadınların sesini duyuyor musunuz?

Biz kadınlar, erkek şiddetiyle başa çıkmak için türlü mücadele yöntemleri geliştiriyoruz ve en sonunda isyan ediyoruz. Kadınların kendi hayatlarını savunma hakları olmak zorunda. Çünkü şiddet uygulayan erkekler engellenememektedir. Kadınlar yetersiz hukuk kuralları nedeniyle bu şiddet karşısında çaresiz bırakılmaktadır. Sistematikleşen ve meşrulaşan erkek şiddeti karşısında kadının öz savunma hakkı tartışmasızdır ve bu hakkın kullanımı ile hukuktaki karşılığı cezasızlık olmalıdır.
PrintKadın örgütlülüğü ile öz savunma mekanizması içerisinde yer alan bir çok kademede kadının erkek karşısında direnişi ile kendine yeni bir hayat kurması ilk sırada yer almaktadır. Ancak canının tehlikeye girdiği noktada ölmemek için yapacağı meşru müdafaa direniş hikayesidir.
İstanbul Feminist Kolektifi’nin hazırladığı rapora göre 2015’in ilk 6 ayında öz savunma uygulayan kadınların davalarına ilişkin 15 karar bulunmaktadır. Bu kararlardan 8’i kendini savunmak amacıyla öldürme, 1’i yaralamadır. Bu 9 kararın 5’inde haksız tahrik, yalnızca birinde aynı zamanda iyi hal indirimi uygulandı. Bu davaların 3’ünde hiçbir indirim yok.

Şiddetle mücadeleyi nasıl geliştirmeliyiz?

Öncelikle muhafazakar ve ataerkil kültürle mücadele etmeli, kadınların özgürlüğü başta olmak üzere toplumsal özgürlüğü sınırsızca geliştirmek ve kadınların öz savunmasını yürürlüğe sokmakla. Kadına karşı şiddet bir günde ortaya çıkmamaktadır. Sistematik bir şekilde gelişen bu şiddete kadın yıllarca maruz bırakılmaktadır. Şiddeti izlemek ise sadece erkeği cesaretlendirir. Buna izleyici kalmamak için kadınlara dayanışma kurulmalıdır. Öz savunmanın ilk adımı örgütlü kadın mücadelesi ve başkaldırma ile atılmaktadır.