Kadın gerillaların direnişi ve aile içi şiddete yansımaları…

- Nîlufer Koç
969 views

Toplumsal gerçekliğimizde şiddet daha çok fiziksel boyutta; yani dövme, tecavüz etme, taciz uygulama biçiminde ele alınmaktadır. Bu fiziksel şiddet biçimlerinin meşruluğunu sağlayan ise erkek egemenlikli zihniyettir. Erkek cinsinin üstünlüğünü sağlamak amacıyla tarih yazımından tutalım, dinler, hukuk, felsefe,  müzik, edebiyat, kültür, bilimler gibi tüm alanlarda kadın ikinci cins olarak küçümsenmiştir. Dolayısıyla fiziksel şiddet öncelikle yapısal şiddetle sağlanan bir meşruluğa kavuşturulmuştur. Yani yapısal şiddetin kodları dinlerden tutalım, hukuka kadar kadına karşı söz ve yazımda  bulunmaktadır. Hepsi kadına yönelik ayrımcı ve dıştalayıcı yaklaşır.

OZ SAVUNMA CEPHE 4Bu durumu en üstte devlet denilen organizasyon denetler, koordine eder ve toplumlarda canlı kalmasını sağlar. Şiddet olgusu devletin monopolündedir  ve bu hukuk yoluyla da böyle garanti altına alınmıştır. Ordu, polis, istihbarat gibi örgütlemelerle de pratikleştirilmiştir. Vatandaşların da istisnai durumlarda kendini acil bir tehdit karşısında başka bir vatandaşa karşı koruma hakkı tanınmıştır. Ancak vatandaş devlete karşı şiddet uygulama hakkına sahip değildir. Yani bir vatandaş kendisine saldıran bir polise veya askere karşılık veremez, fakat devletler, çıkarları tehlikeye düştüğünde vatandaşlarına karşı şiddet kullanır. Dolaysıyla tarihten günümüze kadar devletle –toplum; devlet-birey çatışması, özgürlük –iktidar çelişkisi ekseninde gelişerek devam etmektedir.

Devlet, iktidar zihniyetinin zirve kurumu olarak en çok da iktidarın temsilci cinsi olan erkeğe prim verir. Yasaları itibariyle de şiddet konusunda kadın ve erkek arasında ayrım yapmaktadır. Boşanma, çocuk velayeti, miras paylaşımı, emeklilik, iş ücreti, maaş çizelgelerinde olduğu gibi, devlet kadın aleyhine bir kurumsallaşmadır. Ancak erkeği daha fazla benimser, zira devletin şiddet aygıtını garantileyen polis ve askerler erkektirler.

Ortadoğu ülkelerinde kadın fiziksel şiddete maruz kaldığında ve bunu yargı yoluna taşıdığında ise, yargı erkek lehinde kadın aleyhinde tutumlara girer. Kadın katliamlarında ise  bizim coğrafyamızda hem devlet ve hem de devletçi toplum erkeğe hafif ceza verir veya cezasız bırakır. Genelde kadın suçlu görülür. Biz mevcut durumda Ortadoğu’da şiddetin kurumsallaşmış iki versiyonuna tanıklık etmekteyiz. Biri AKP devleti öncülüğündeki ‘ılımlı siyasal İslam’ diğeri ise kendisine İslam Devleti adını veren ve DAİŞ somutunda açığa çıkan fanatik ve kökentenci siyasal İslamdır. Her ikisi kadın düşmanı iktidar zihniyetini taşır ve kadın adına karar veren kurumsallaşmalardır.

Kadınların şiddet ile mücadele yöntemleri

OZ SAVUNMA CEPHE 5Öncelikle konu itibari ile şiddet kavramını tanımlamaya ihtiyaç vardır. Şiddet, ezilenler açısından hep olumsuz ve negatif ele algılanmaktadır. Zira iktidar güçleri şiddeti kendisine karşı çıkma olasılığını önlemek amacıyla korku aracı olarak da kullanır.

Ancak devlet veya erkek egemenliğine karşı koyanlar da şiddete başvurur. Bu nedenle şiddetin önemli iki kategorisi bulunmaktadır. Biri iktidar amaçlı, iktidarına tehlike arz edenlere karşı kullanılan gerici şiddettir. Diğeri ise ikitidarın yıkıcı, korkutucu, baskı amacını taşıyan şiddettine karşı kendini savunma  amaçlı kullanılan ilerici ya da devrimci şiddettir.

Kürdistan’da özgürlük bilinci paralelinde özgürlüğün pratikleşerek yaşamsallaşmasını sağlayan bir devrim gerçeği bulunmaktadır. Kürdistan’da devlet, Kürtlerin kendi kaderini yaşadıkları yerlerde tayin etmemeleri için şiddet kullanmıştır. Kürdistan’da filizlenen  özgürlük bilinci ve bu çerçevedeki aydınlanma, özgürlüğüne kast edenlerin olası şiddet yönelimlerini bilerek örgütlemelerini geliştirir. Kürtler devletin şiddetine karşı meşru savunma temelinde gerilla, milis, öz savunma birimleri örgütlemelerini geliştirerek, devletin zor aygıtını önemli oranda kırmıştır.

Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin sağladığı en büyük başarı “dayağın cennetten çıktığı” algısını yerle biOZ SAVUNMA CEPHE 3r etmesidir. Bunun kadını köle statüsünde tutmak için uydurulan bir şey olduğunu açığa çıkarmış, binlerce yıldır din, gelenek ve kültür adına kadın kırımını meşru gören tüm alanlara eleştirel bir yaklaşım geliştirmiş ve bu da doğrudan yeni bir ölçü olarak toplum nezdinde büyük oranda kabul görmüştür. Kadınlar,  köleliğin nedenlerini irdeledikçe ve özgürlüğün mümkün olduğunu gördükçe daha fazla özgürlükle buluşmuştur. Kürdistan’da bu mücadelenin kadın hareketi öncülüğünde örgütlü ve kolektif gelişmesi, teme olarak öz savunmayı oluşturur. Öz savunmayı askeri savunma mantığıyla ele almak yüzeysel bir yaklaşım olur.  Yani kadının en belirgin öz savunması kendi öz örgütlüğüdür, yani özgürlük için örgütlenmesidir. En büyük savunma esasında örgütlülüktür. Bununla beraber örgütlü bir şekilde kadının yok olması için çabalayan erkeğin yarattığı dokunulmazlıkları ve kırmızı çizgilerine, kadın hareketi dokunmuştur. En başta sayısız kadının uğruna katledildikleri “namus” kavramına yeni bir içerik kazandırılmıştır. Çünkü “namus”, ülkemizde dokunulmaz bir tabuydu. Tanımı erkeğin çıkarına göre yapılmıştır. Geleneksel “namus” kavramı kölelik sistemine göre kendisini erkeğin metası olarak kabullenen kadın için bir ölçüydü. Bugün ise buna biçilen anlam çok farklıdır. Kadının bilinçlenerek güçlenmesi, erkeğin de gerçeğini açığa çıkamış ve bu da dönüşüm yaratmıştır. Böylelikle erkek, kadın açısından bir tehdit unsuru olmaktan çıkmaya başlamaktadır. Yani kadın öz savunma ile özgürlüğünü tanımlamakta, öz güvene kavuşmakta, bu da ruhsal olarak erkek aklından kopuşu getirmektedir. Kadının bu duruşu erkeğin dönüşümünü de beraberinde getirmekte, bu da adım adım kadına yönelik yapısal ve fiziksel şiddetten arınmış bir toplumu yaratmaktadır.

Öz savunmanın toplumsal karşılığı

srnk-07-10-15-silopi-halk-toplantilari-devam-ediyor1Kadınların özgürlük için örgütlenmesi topumsal değişim-dönüşüme yol açarak, kadına yaşam alanı açtığı gibi, paralel etkisi ise demokratik toplumun inşasına teşvik etmesidir. Kadın köleliği üzerine inşa edilmiş bir toplum kendi içinde çok derin bir adalet sorunu yaşar. Kadına karşı adil ölçülere sahip olmayan toplum kusurlu toplumdur. Sürekli çelişkilerle ve gerginliklerle yüzyüze olan bir toplumdur. Dolayısıyla kadın özgrülük mücadelesi bu adaletsizliği ortadan kaldırarak, toplumun özgürleşmesine de zemin yaratmaktadır. Kürdistan’da kadın özgrülük deneyimi toplumda olumlu karşılık bulmuştur. Bugün ülkemizde kadının olmadığı bir ortam sorunlu bir ortam olarak görülmektedir.  Kadın özgürlüğü, toplumu özgürlük-kölelik denkleminde aydınlatığı için, topluma yeni bilinç kazandırmaktadır. Kürdistan toplumu, kadın özgürlüğünde kendi özgürleşmesini gören bir toplum aşamasına ulaşmıştır. Dolayısıyla yaşam alanını tehdit ve tehlikelerden korumak için kadınların geliştirdikleri öz savunma örgütlülüğünü toplum sahiplenmektedir. Devlet, bu sahiplenmeyi çeşitli yol ve yöntemlerle, kirli politikalarla kırmaya çalışmaktadır. Bu bağlamda öz savunma mücadelesinde kahramanca direnen Ekin Wan’ın çıplak görüntülerinin yayınlanmasını daha derinlikli ele almak durumundayız. Devlet hangi amaçla Ekin Wan’ın bu görüntülerini servis etti? Bu sorunun cevabında kadının toplumda öncülük ettiği öz savunmanın da etkisini görebiliriz. Zira devlet bu olay üzerinden hem yaşadığı büyük korkuyu yansıtmış, hem de kadınlara gözdağı vererek tehdit etmiştir.

Öz savunma aile içi şiddete nasıl yansır?

Kürdistan’da kadın öncülüğünde gelişen yeni demokrasi ve özgürülük mücadelesinin yayılmasını engellemek için hem AKP ve hem de DAİŞ faşizmi vahşi bir yönelim içerisindedir. Kaçırma, tecavüz, köle pazarlarında satma, siyasette aktif olan kadınlara hakaret, Ekin Wan gibi devrimci kadınların bedenlerinin teşhir 25 Kasim eylemiedilmesi vs. karşı karşıya olduğumuz barbarlık örnekleridir. AKP-DAİŞ zihniyeti, kendi egemenliklerini oluşturmanın önündeki en büyük engel olarak Kürt kadınlarını görmektedirler. Dolayısıyla kadınların özgürlük mücadelesi daha fazla sahiplenmeyi zorunlu kılıyor. YJA Star ve YPJ güçleri sadece DAİŞ ve AKP gibi sömürgeci güçlere karşı savaşmıyor, aynı zamanda 30 yıldır büyük başarılara imza atan Kadın Özgürlük felsefesini toplum içerisinde daha fazla pekiştiriyor. En başta da özgürlük kültürünün henüz gelişim aşamasında olan Başur ve Rojhilat Kürdistan’daki kadınlara büyük bir öz güven veriyor. Ülkemizin Başur ve Rojhilat parçalarında kadınlar bu nedenle YJA Star ve YPJ’nin gücünden güç alarak, içinde bulundukları duruma eleştirel-özeleştirel yaklaşmaktadır. Bunun etkilerini Başur’da daha belirgin görmek mümkündür. DAİŞ Şengal’e girdiğinde 16.000 erkek peşmergenin kaçması, bunun karşısında 3 kadın gerillanın içinde bulunduğu 7 kişilik PKK gerillasının direnerek koridor açması ve bu sayede binlerce Êzîdî Kürt’ü kurtarması toplumu çok derinden etkilemiştir. Yine Maxmur, Kerkük gibi cephelerde kadınların yer alması tabuları yıkmaktadır. Keza Rojhilat’ta istihbarat güçlerinin tecavüz girişimi karşısında kendisini pencereden atan Ferinaz anısına, HPJ güçlerinin İranlı pasdarları cezalandırması büyük bir güven yaratmıştır. Tek tek bu örneklerin toplumsal dönüşümde büyük bir sarsıcılığı vardır.

Kadın gerillaların olağanüstü direniş kültürü giderek Bakur, Rojhilat, Başur ve Rojava’da toplumsallaşmaktadır. Kadınlarımız, gerilla kadınlara dayanarak, aile içi şiddet başta olmak üzere siyasettin eril karakterine karşı eleştirel olmaya başlamaktadır. Kadın gerillalar devlet şiddetine karşı savaştığı oranda, aile içi şiddeti de barikatlamaktadır. Benzer direniş ruhu, yurttaş kadınların da ev içerisinde erkek şiddetine karşı sesini yükseltmesi ve şiddeti reddetmesi ile daha fazla bütünlük kazanacaktır.