Afrin’de saklı olan Puduhepa’nın mührü

- Rojda YILDIRIM
1.4K views

MANSET

Puduhepa, MÖ. 13. yüzyılda yaşamış Hitit hükümdarı 3. Hattuşili’nin eşi ve Hitit İmparatorluğu’nun kraliçesidir. Tarihin ilk yazılı antlaşması olarak bilinen Kadeş Antlaşması Puduhepa’nın mührünü taşır. O aynı zamanda Kürtlerin ana-ataları olan Hurilerden gelen bir Kürt kadını ve İştar tapınağının da rahibesidir.

Puduhepa’nın imzasıyla bitirilen ve Hititler ile Mısırlılar arasında 17 yıl devam eden savaş, Kadeş Barış Antlaşmasıyla da sona ermiştir.

Bu tarihi anlaşma Afrin’in güneyinde, Humus’un yakınlarında bulunan bir antik kent olan Kadeş’ten adını alır. Yani günümüz Suriyesinden. Tarihin resmi kayıtlarına geçen ilk büyük savaş ve barış da bu topraklarda gerçekleşmiştir. Yani Mezopotamya’da… Bu anlaşmanın orijinal kil tabletleri Birleşmiş Milletler New York binasında bulunmaktadır.

Hitler’in kehaneti gerçekleştiriliyor

BM’nin duvarında asılı olan ve Kürt prensesinin imzasını taşıyan “barış” antlaşmasının asılı olduğu salon, Kürde dönük soykırım kararlarının alındığı devletlere de ev sahipliği yapıyor. Günümüz düPUDUHEPA MUHRU SONnya gerçekliğini bundan daha yalın ne anlatabilir ki? Tabi Lozan’ı da unutmayalım. Kürdistan Lozan’daki tarihi binada bulunan masada dörde bölünüp Türkiye’ye hediye edilmişti.

Afrin, Kürtlerin anavatanı. Kürtlerin toprağı… Şimdilerde ağzı salyalı barbarların, Türk faşistlerinin saldırısı altında. Bu bir soykırım savaşıdır. Zamanın Almanyasında Hitler savaş çığırtkanlığı yapıp Yahudiler başta olmak üzere devrimcilere, solculara toplu öldürme seansları düzenlerken Almanlar’ın yüzde 92’sinin desteğini alıyordu.

Ve şimdi günümüz Türkiyesi sivil faşizmle birlikte topyekün Kürt soykırımı için avuçlarını ovuştururken “düşünmeyen halklar hükümetler için ne büyük şanstır” diyen Hitlerin kehanetini de gerçekleştirmiş oluyordu. Tıpkı “Anlamıyorsunuz, insanları propaganda ile kandırdım, onlar beni seçti” demesi gibi, sırtını toplumsal bir zombileşmeye dayayan vampirlerin çağındayız…

‘Taşıyıcı’ ve ‘verici’ halklar

Oysaki Kürtler… Ne kadar da naif bir halk… 3 bin yıldır kendi topraklarında egemenlerin hiç eksik etmediği savaşlara, talanlara, kırımlara rağmen ayakta durmayı başarmış, kadim ve köklü bir halk. Önder Öcalan “Bir Halkı Savunmak” adlı kitabında toplumların karakterini “taşıyıcı halklar” ve “verici halklar” olarak ikiye ayırır. Taşıyıcı halklara örnek olarak; sürekli yerlerinden sürülen, göç etmek zorunda kalmış, dünyanın başka coğrafyalarına sürülen, hem kültür taşıyan, hem gidilen coğrafyalardaki halkların kültüründen sentez yaratabilen halklar olarak Yahudileri ve Ermenileri gösterir. Kürtleri ise; verici yani hep kendinden veren toplum kategorisinde değerlendirir ve sürekli kendinden veren bir anaya benzetir…

İnsanlık tarihinin toplumsal hafızasını taşıyan halk

Kürt halkı Mezopotamya’da dünya insanlık tarihinin de toplumsal hafızasını taşıyan yegane halktır. Günümüz dünyası hızla bir köksüzlüğe doğru sürüklenirken, kökün kendisi olan Kürde karşı da oldukça acımasız!.. Oysaki kök darbelenirse tıpkı bir zeytin ağacı gibi dal ayakta kalır mı? Kökün bozulduğu, yok edilmek istendiği yerde yaprak kendi başına anlam ifade eder mi? Günümüz dünyasının en yaman çelişkisi ve belki de gelecek adına cevaplaması gereken sorusu budur… İnsan insan olarak mı kalacak yoksa egemenlerin korkunç barbarlığına ve dünyayı yok oluşa götüren fütursuzluğuna boyun mu eğecek? İşte bütün mesele budur…

Çocuklar anaya ihanet ederse?

KADES.ANTLASMASI TABLETITam da bunun için Afrin’de, Rojava’da yaşatılmak istenen soykırım bütün insanlığadır. Kürdün kırımı insanlığın kırımıdır. Belki de bu yüzden tarihin sürekli vericisi olan bu ana halk, bizzat doğurduğu ve dünyanın her tarafına dağılan çocuklarının vefasını bekliyor. Nice kıtalar, uygarlıklar ve var oluşlar adı Kürt ve Mezopotamya olan bu anadan doğdular…. Peki çocuklar anaya ihanet eder ve anaya sonsuz bir yabancılaşma yaşarsa, bunun sonucu ne olur?

Bu tarihsel ihanete rağmen halklar ve tüm ezilenler dünyanın dört bir tarafında anaya vefa gösterecek ve tıpkı Kobanê’de olduğu gibi Afrin’de de destan yazacaklar.

Tarihin derinliklerinden Puduhepa bizlere seslenirken, BM duvarlarında körlere, sağırlara, lallara değil, kendi mührünü bir tek direnenlerin belirleyeceği bir zamana çağırmaktadır. Puduhepa’nın mührü Afrin’in yüreğindedir. Gerçek sahiplerinin, Avesta Xabûr’ların bağrındadır.

Bu dünya Kürt olan anadandır. Ama artık ana kendisinden kopan bu dünyadan değildir…