Batı’da yükselen mizojini

- Türkan YILDIZ
659 views

TOPSHOT-ARGENTINA-WOMEN-DAYFarklı araştırma kuruluşlarının açıkladıkları sonuçlara göre kadına yönelik şiddet son yıllarda sadece Ortadoğu’da değil batılı ülkelerde de inanılmaz artış gösterdi.

Batılı devletlerin, Avrupa’da kadın-erkek eşitliğinin yıllar önce sağlandığına dair yalan propagandaları yayımlanan istatistiklerle deşifre olmaya devam ediyor. Ekonomik ve eğitim düzeyi yüksek ülkelerde de kadına yönelik şiddetin var olması aslında bu problemin kaynağının patriarka olduğuna işaret ediyor. Erkek egemen sistem kadınları farklı biçimlerde ezen evrensel bir sorun olarak kadınların hayatını etkilemeye devam ediyor.

Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı, geçtiğimiz yıl AB üyesi 28 ülkede, 18-74 yaş arası yaklaşık 42 bin kadınla görüştü. Bu çalışmanın sonuçlarına göre; Avrupalı kadınların %22’si birlikte oldukları erkekler tarafından cinsel ve psikolojik şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan kadınların büyük çoğunluğu da erkekler hakkında yasal işlem talebinde bulunmuyor. İstatistiklere göre Avrupa’da kadına yönelik şiddetin başını çeken ülkeler arasında sırasıyla Danimarka, Finlandiya ve İsveç var.

Yargı devlet ve erkeğin ipoteğinde

LATIN AMERIKA2015 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurum raporuna göre, dünyanın en zengin ve eğitim düzeyi en yüksek ülkeler arasında yer alan İsveç’te her 20 dakikada bir, 1 kadın şiddet kurbanı olurken; günde 100 kadın da tecavüze uğruyor.  Avrupa’da tecavüze uğrayan kadınların sadece %23’ü kayıt altına alınabiliyor.

Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkelerinden biri olan Fransa’da ise açıklanan istatistik sonuçlar diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ‘şaşırtıcıydı’.  Her 3 günde bir kadının öldürüldüğü Fransa’da, ‘Erkek ve Kadın Eşitliği Yüksek Kurulu’nun açıkladığı sonuca göre yılda 201 binin üstünde kadının fiziksel ya da cinsel olarak aile içi şiddet mağduru olduğu açığa çıktı. Fransa’da 1985’te kurulan iş yerinde Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Derneği ise son iki yılda kadına yönelik şiddette en az iki katı kadar artış olduğunu duyurmuştu.

Şiddete uğrayan Avrupalı eğitimli kadınların çoğunun yaşadıklarını anlatıp destek istememesinin altında, beyaz bir kadın olarak yaşadıklarından utanmayla beraber erkek yargıya güvenmemek yatıyor. Mesela Fransa’da 15 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden kişi, çocuğun rızası olduğunu söylemesi durumunda ceza almadan beraat edebiliyor. Ayrıca kadına yönelik şiddet davalarının büyük bölümünde yeterli cezanın verilmemesi ve boşanma davalarının yıllarca sürmesi de kadına yönelik şiddetin sistematik bir biçimde devlet ve erkek tarafından sürdürüldüğünü açıkça ortaya koyuyor.

Irkçılık ve milliyetçilik şiddeti besliyor

BUENOS AIRES-KADINLARAvrupalı devletler, içine girdikleri ekonomik ve yönetimsel krizi aşmak için yükselttikleri  ırkçılık ve göçmen karşıtı politikalarıyla kadına yönelik saldırıların da zeminini hazırlamış ve artmasına sebep olmuş oluyor.

Avrupa’da son yıllarda yükselen sağ politikanın bir yansıması olarak, kadınlar hedef gösteriliyor. Sağcı politikacılar , kürtaj, eşcinsel evlilik gibi kadınlar lehine kazanılmış hakların gasp edilmesine yönelik çalışmalar yürütüyor, girişimlerde bulunuyor.

Örneğin kürtaj meselesi ülkelerin nüfus politikalarıyla doğrudan ilgili olduğu gibi bazen de ülkenin din, gelenek ve görenekleriyle de ilgili olabiliyor. Bu kriterler nedeniyle bazı ülkelerde kürtaj bir hak olarak tanınırken, bazı ülkelerdeyse hiçbir zaman yasal bir hak olamamıştır. Kürtajın yasal olmadığı ülkelerde binlerce kadının sağlıksız koşullarda kürtaj olduğu bilinmekte.

Kadınların mücadele ederek kazandıkları kürtaj hakkı, devletlerin dönemsel politikaları ya da ırkçı faşist liderler tarafından yasaklanmaya çalışılmıştır. Mesela Trump’ın seçildikten 4 gün sonra ilk olarak yaptığı iş kürtajla ilgili çalışma yapan fon kuruluşlarına yasak getirmek olmuştur. Polonya hükümeti 2016 yılında katolik kilisesiyle işbirliği yaparak kazanılmış bir hak olan kürtajın yasaklanması yönünde hareket etmiştir. Kürtaj İrlanda, Malta ve Vatikan gibi batı ülkelerinde hala yasak.

Evrensel ataerkilliğe karşı kadınlar direniyor

DIRENIS BAYRAGIAvrupalı ya da değil bütün devletler kadın bedenini nesneleştirerek kendi siyasi propagandalarının bir parçası haline getiriyor. Devletlerin kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olma haklarını kısıtlayarak, kişinin beden bütünlüğünü ve kendi bedeniyle ilgili karar verebilme hakkını ellerinden almaya çalışıyor. Yıllardır kadınların nasıl giyineceği, çocuk yapıp yapamayacağı, kendi arzuları doğrultusunda karar verip veremeceği hükümetlerin politik propaganda aracı olarak kullanılırken, kadınlar da kendi haklarını savunmak için direnmeye devam ediyor.

Avrupa’da yükselen kadın düşmanı söylemlere karşı, binlerce kadın sokakta kazandıkları haklarını savunmaya devam ediyor. Polonya’da sokağa çıkan kadınlarla, İstanbul’da ve Amed’de devletin islamileştirme politikasına karşı sokağa çıkan kadınlar aynı öfke ve kararlılıkta buluşuyor; ‘‘BENİM BEDENİM BENİM KARARIM!’’