Bu sefer Erdoğan’ı kim, nasıl kurtaracak?…

- Rûşen CELAL
487 views

Görünen o ki, korkulan gerçekleşiyor.

Türkiye Erdoğan diktatörlüğünün Kuzeydoğu Suriye sınırına başlattığı işgal girişimi ile IŞİD’in uyuyan hücrelerinin tekrar harekete geçmeye başladığı, bombalamalar altında kamp güvenliklerinin zayıflamasıyla IŞİD kamplarından firar girişimlerinin, kamplardaki IŞİD militanlarını kaçırma amaçlı etkinliklerinin yoğunlaştığı bilgileri geliyor. Daha işgalin dördüncü günü.

Bugün Türkiye’de 17 yaşına gelmiş bir genç Tayyip Erdoğan’dan başka Başbakan/Cumhurbaşkanı tanımıyor. Bu genç kuşak hayatını sadece Erdoğan yönetiminde bir Türkiye’de geçirdi. Türkiye Cumhuriyetinin laisizminden mağdur İslami kesimin sesi olarak yönetime geldiğinden bu yana kademe kademe, binbir türlü politik manevra ile varlığını sürdürdü. Erdoğan’ı Erdoğan yapan İslami zemini her daim besleyerek. En çok da, Türkler’in, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkımının başlangıcı olarak görülen, ucu ta I.D.S. öncesi Balkan sürgününe dayanıp bugüne gelen, gizli-açık kronikleşmiş o kadim “bölünme” korkularını kullanarak. Muhalefeti o derin korku ile paralize ederek, Kürt halkının haklı taleplerini bu korkunun sosuna bulayıp muhalefeti sindirerek. Çok uzun ve derin bir hikâye… Şimdi sıcak savaşın ortasında belki yeri değil. Özetle, malum, öyle böyle, Türkiye’nin son tek adamı olarak diktatörlüğünü sürdürüyor. Diktatörlüklerin geleceği son noktanın savaşla beslenmek olduğunu dünya tarihinden biliyoruz. Ne zaman ki Kürt sorununda bin bir emekle kurulan barış masası devrildi, o gün bugündür Türkiye bitmeyen bir savaşı yaşıyor. Her anlamda… fiilen/fiziken… Zaten sorunlu olmakla birlikte toptan yok edilen ifade ve fikir özgürlüğü, adil yargılanma hakkı… Ve bütün bilinen diğer hak ihlalleri ile gerçek bir savaş yaşanıyor.

İşgale “milli” kılıf

Son İstanbul seçimlerinin tekrarlanması sırasında muhalefetin birleşerek karşısında bir güç olabileceğinin ortaya çıktığı son andan itibaren ise yine eski oyuna kuvvet verildi. Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda ısrarlı politikalarını sürdüren HDP tabanı ile Türkiye’nin diğer muhalefet kesimlerinin dayanışmasını ortadan kaldırmak. Dolayısıyla “milli” mesele imiş gibi sunulan bu işgal savaşını başlatınca başta CHP yönetimi olmak üzere yine muhalefetin büyük bir kısmı Erdoğan’ın arkasında saf tuttu. Daha önce, birçok vesilelerle olduğu gibi, yine bir kez daha Erdoğan’ı kurtarmaya karar verdiler anlaşılan. Çünkü nasılsa artık Erdoğan o eski ve derin “Türk Devleti” ideolojisinin halen yürütücüsü. Çalsa da, çırpsa da, IŞİD gibi bir canavarı beslemiş olduğu her taraflarca dile getirilse de bu böyle ve mesele “milli” gibi ortaya konunca akan sular duruyor. Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığındaki CHP’nin Erdoğan’ı kaçıncı kurtarışı, artık sayısı belirsiz. Bölünme korkusu şemsiyesinde Kürtler’e karşı olmak adına IŞİD’le bile yan yana gelinebiliyor ne yazık ki.

Öte yandan, silah ticareti ve diğer ticaret alanları üzerinden yürüyen, daha da fenası “Suriyeli Mültecileri Avrupa’ya yollama, kapıları açma” şantajı üzerinden yürüyen Erdoğan kurtarışları ise daha ne kadar devam edecek, belirsiz. Yönetimini/Saltanatını devam ettirmek için her tür etik dışı adımları atmaya alışkın bir diktatörün şantajlarının bu işgal sayesinde yakın zamanda “Eyyy Avrupa, IŞİD benim kontrolüm altında, onları Avrupa’ya gönderirim haaa!!!!…” şekline dönüşmeyeceğini kim garanti edebilir?

Rüşvet aracına dönüşen silah ticareti

Normal demokratik ülkeler için doğal süreç olan ticari ilişkiler, özellikle savunma sanayisi kapsamındaki silah ticareti, Erdoğan yönetiminin adeta bir rüşvet aracı haline geldiği neredeyse yemek masalarının gündelik karakomedi/trajikomik sohbetlerinden biri haline geldi. Mülteciler meselesi öyle… Evet, şimdi yeni konu IŞİD militanları olacak. Türkiye’den birçok gazeteci/yazar/düşünür/akademisyen/raportör, birçok hak ihlalinin yanı sıra IŞİD’e yapılan silah yardımlarını deşifre ettiği için hapislere girmedi mi, yurt dışına çıkmak zorunda kalmadı mı? Bunlar bilinmeyen konular değil artık. Avrupa ülkeleri açısından zaten çok geç kalınmış bu konu daha fazla ertelenemez gibi görünüyor. Kamplardaki IŞİD militanları her an serbest kalabilir ve malum, artık nerede boy göstereceği bilinemez. Avrupa’da patlayan bombaların Türkiye üzerinden geçerek geldiği tartışmaları nasıl unutulabilir? Belki bu satırlar yazılırken bile Türk ordusunun bombaları sayesinde yıkılan kamp kapılarından kaçanlar, kaçırılanlar olmuştur.

Kürtler IŞİD’e geçit vermedi

Dünyanın Kürt halkına büyük bir borcu var. Yıllardır yüzlerce insanının canı pahasına IŞİD’e geçit vermedi, yine bu Kürtler, yıllardır bütün çağrılarına rağmen kamplardaki IŞİD militanları sorunu ile baş başa bırakıldılar. Avrupa biraz soluk alıyorsa Kürtler’in bu direnişi/dirayeti sayesinde alıyor. Bunu da herkes biliyor. Artık bu borcu ödemenin zamanı çoktan gelmedi mi?

Finlandiya, Norveç, İsveç, Hollanda birer adım attılar. Silah satışlarını askıya aldıklarını duyurdular. Diğer ülkelerden de benzer umutlandırıcı adımlar geliyor. Bu ve benzeri adımların kararlılıkla daha etkin adımlar ekleyerek sonuç alınana kadar, şantajlara boyun eğmeden sonuna kadar sürdürülmesi ve gerçekten bu soruna sahici kalıcı bir çözüm geliştirilmesi tüm dünyada yükselen diğer otoritaryan yaklaşımlara da önemli bir set çekme adımı olacaktır.

Sadece Kuzeydoğu Suriye’de, Türkiye’de değil Avrupa’nın, dünyanın diğer ülkelerinde de demokratik halk kitleleri sokaklarda. Halkların savaş karşıtı taleplerine kulak verin!

Erdoğan’ı bu kez de IŞİD’in kurtarmasına izin vermeyin! Bu izin, halkların hafızasında, günün karar vericilerinin boynunda asılı kara bir madalya olarak kalır!

*Kadın Yok Savaşın Yüzünde – Svetlana Aleksiyeviç. Okumayanlara önerilir.