Çarkın dişlilerinden kurtulmak…

- Süreyya ALTAN
615 views

Kapitalizm vahşi bir çarktır. Bu çarkın dişlileri arasında insan yaşamının öğütüldüğünü söylemek abartı olmaz. Milliyetçilikten beslenerek çarkını döndürmüştür, dincilikten ilham alarak öz değerleri parça parça etmiştir. Cinsiyetçiliği öylesine yedirmiştir ki topluma, çarkın devri daimini en çok da bundan sağlamıştır. Peki bu çark nasıl durdurulmalı? Bu gidişata nasıl son vermeli? Toplum ne yapmalı, toplumun en dinamik ruhu olan gençlik nasıl örgütlenmeli?

Kapitalist sistem, en fazla da gençliği temel hedef durumuna getirmiştir. Neden? Çünkü gençliğin düşünme ve sorgulama gücü, araştırmacı kişiliği, çabuk kavrama yeteneği sistem için bir tehlikedir. Bu nedenle gençlik üzerinde çeşitli politik oyunlar oynanmıştır. Gençliğin sisteme doğal muhalif olması kaçınılmazdır, çünkü yapısı dinamiktir, tabu ve doğmalara gelmez, kalıplara sığmaz. İşte sistem, devrimci kimliğe yakın bu gençlik ruhuna baskı uygulamış, silikleştirmiş, arayışlarını köreltmiş, muhalif yanlarını ise çeşitli psikolojik yöntemlerle törpülemiş ve gençliği yozlaştırmıştır.

Gençlik üzerinde yürütülen bu politikaları değişen ve süreklilik kazanan özel savaş kapsamında ele almak, potansiyel gücün niteliğini kavramada faydalı olacaktır. Özel savaş derken kaba savaştan bahsetmiyoruz, böyle anlaşılmamalıdır. Savaşın günümüz koşullarına göre uyarlanarak özelleşmesi ve insanın hücrelerine değin derinlik kazanmasıdır. Bu savaşla toplumsal dinamikler hedef alınmakta, ahlaki politik topluma ait tüm değerler belleklerden silinmek istenmektedir. Buna karşı çıkacak olan da toplumun öncü gücü diye tabir etmiş olduğumuz gençliktir. Dolayısıyla özel savaş kapsamında, okun yönü, genelleştirilmiş ve derinleştirilmiş biçimiyle her zamanki gibi yine gençliğe çevrilmiş durumdadır. Gençliğin nasıl bir kıskaca alındığını daha iyi anlayabilmek için konuyu yakından inceleyelim.

KAPITALIZM‘Özel savaş’ nedir?

En yalın bir ifadeyle savaş, hasımların silah aracılığıyla birbirilerine iradelerini zorla kabul ettirmeyi amaçladıkları bir şiddet biçimidir. Hedef, karşı tarafın iradesini kırmaktır. Ancak savaş silahlı bir şekilde yürütüldüğü gibi; karşı tarafı yıldırmak, maddi ve manevi zarar vermek için silahsız da yürütülür. Bu açıdan savaşı salt silahlı bir şiddet hareketi olarak tanımlarsak, hasımların sadece kızgın meydan muharebelerinde karşı karşıya geldikleri ve olanca güçleriyle birbirilerini yok etmeye gayret ettiklerini düşünürsek yanlış olur. Bu sadece savaşın silahla gerçekleştirilen boyutunu ifade eder. Gerçekte ise savaş, sadece askeri cepheden yürütülen değil, silahlı-silahsız dayandığı tüm unsurları ile birlikte ekonomik, siyasal, diplomatik, ideolojik, kültürel, psikolojik vb. alanları kapsamak suretiyle her cepheden yürütülen topyekûn bir faaliyettir. 21. yüzyılda kapsamını bu biçimiyle genişleten savaşa da “özel savaş” diyoruz.

Özel savaş olarak ele aldığımız olgu, sınıflı uygarlıklar boyunca geliştirilen baskı ve egemenlik aracı olarak başvurulan savaşın bir biçimidir. Bir diğer ismiyle kuralsız savaştır. Yaptığı her türlü ahlaksızlığı mübah gören, sermayesini büyütmek için elinden geleni yapan, insanlara ebedi köleliği dayatan, kural kaide tanımayan bir savaş…

Bu açıdan topluma yöneltilen tüm saldırıları özel savaş kapsamında ele almak gerekir. Özel savaş, egemenler ve sömürgen güçler tarafından topluma karşı her alanda sürdürülen bir savaşı kapsar. Burada konumuzu ilgilendiren özel savaşın toplumu hedef almasıdır. Toplum dinamik bir güçtür. Varlığını her açıdan koruyan ve devam ettirmek isteyen bir yapıya sahiptir. Toplumun kendi varlığını devam ettirebilmesi için dilini, kültürünü koruması gerekir. Bu da kapitalist sistemin küreselleşmesi karşısında en büyük engeli ifade eder. Dilin ve kültürel değerlerin tekleştirilmek istendiği günümüzde özel savaşı anlamak oldukça önemlidir. Çünkü toplumun devamını sağlayacak ve bir sonraki nesle taşıyıcılık yapacak olan gençliktir. Bu nedenle genç kuşakta yaşanacak herhangi bir iradesizleşme durumu, topluma doğrudan yansır. Bir genç kendine yabancılaştı mı, topluma da yabancılaşır. Köksüzleşir, topluluktan kaçar ve bencilleşir. “Kültürel soykırım” dediğimiz olay da budur. Zaten özel savaşın temel amacı gençliği özünden boşaltarak kültürel asimilasyona tabi tutmaktır. Asimile olmuş bir gençlik aynı zamanda iradesiz kılınmış demektir. İradesi olmayanın da topluma öncülük etmesi pek mümkün değildir.  Yönlendirilmeye açıktır. Kısacası kapitalist sistemin düşünmeyen, talimat verildiğinde robot gibi yerine getiren, sorgulamaktan uzak, neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamayacak kadar kısır bir yaşamı benimseyen serkêşler kitlesi tamamlanmış olur.

Ne yaşıyoruz? Ne tüketiyoruz?

Landesparteitag der Linken in HessenÖzel savaş politikalarını biraz da Kürdistan özgülünde irdeleyelim. Kürdistan’da yürütülen özel savaş, gençliği kendi çeperine almış durumdadır. Hatta Kürt gençlerine uygulanan özel savaş yöntemleri diğer ülkelere nazaran daha ince ve sonuç alıcıdır. Bir yandan Kürtlerin özgürlük konusundaki ısrarlı duruşları, diğer yandan da özgürlüğün yitimi anlamına gelen devlet geleneğinin bu ısrarlı duruşa karşı çıkışı, Kürdistan’da yürütülen özel savaş uygulamalarını dizginsiz bir şekilde zenginleştirmiştir. Kürt gençleri çok çeşitli yönelim ve uygulamalara maruz bırakılarak toplumundan koparılmak istenmiştir. Tarih-toplum algısı çarpıtılmış, edilgen, pasif, daima tüketen, köksüzleşen, dilinden ve kültüründen utanan bir kişililiği Kürt gençlerine reva görmüşlerdir.

Kapitalist sistemin özel savaş yöntemleri ile gençliği nasıl yönettiği çok kapsamlı bir konudur. Sistemin gençliğe karşı ustaca kullandığı bir çok alan vardır. Bu alanların başında da sanat alanı gelmektedir. Sanat, kültür değerleri içinde toplumla en fazla ilişkili olan bir alandır. Toplumsallığın kendini yarattığı ve çoğalttığı her alan sanatın konusudur. Sanat kaynağını inanç fikrinin ilk pratik eylemlerinden aldığı için ahlak ile de çok sıkı bir bağ içindedir. Bu kadar toplumsal olan sanatın tersinden ele alınıp kullanılması da, kapitalist sistemin toplum paradigmasına bağlı bir gelişmedir. Bilindiği gibi kapitalist sistem toplumsal dokuyu parçalayarak toplum içine yerleşir. Toplumsal dokuların parçalanması için ilk saldırdığı mevzi de ahlak olmaktadır. İşte sistem bu amacını gerçekleştirmek için sanata tersinden bir rol oynatmaktadır, ‘sanat’ bile demekte zorlandığımız bu alan aracılığıyla gençlikte bireyciliği ve duyarsızlığı geliştirmektedir. Günümüzde toplumdan en kopuk kesimin sanatçılar olması bundandır. Sistemin sanat anlayışından ise en fazla gençlik etkilenmektedir. “Çağın modası budur” adı altında tüketici, karaktersiz, özünde amorf bir gençlik tipi oluşturulmuştur. Gençlik sorgulamadan uzak, gördüğünü taklit eden bir konuma getirilmiştir. Gençlik ruhu, özel savaş yaratımlarıyla inceden inceye asimile edilmektedir. Sanatsızlık aynı zamanda kültürsüzlüktür. Kendi sanatına yabancılaşma kültüründen, toplumsal hafızayı zinde tutan toplumsal yaşamdan uzaklaşmayı ifade eder. Kapitalist sistemin her şeyde olduğu gibi sanatı da metalaştırdığı bir gerçektir. Gençliğin marketten eşya alır gibi sanata yaklaşması bundandır. Bu nedenle gençliğin, sanat ya da sanatçı adı altında sunulanları daha iyi sorgulaması gerekmektedir. Bu sorgulama kişiyi, kapitalist sistemin dişlisi haline gelmekten kurtarabilir.