Daha güçlü ve talepkarız

- Adalet KAYA
346 views
Rosa Kadın Derneğinin nasıl kurulduğunu, böyle bir ihtiyacın nasıl hâsıl olduğunu anlatabilmek için kurulduğu zamanın ruhunu ve o dönem yaşanan toplumsal olayları bilmek, anlamak veya en doğrusu hep birlikte tanıklık ettiğimiz o dönemi hatırlamak gerekiyor. 2016’da gerçekleşemeyen “darbe” ve sonrasında ilan edilen OHAL ile darbe mekaniği sistematik olarak toplumun tüm yapılarına yöneltilerek, kurumsal yapılar ve sivil oluşumlar OHAL uygulamalarıyla ve KHK’lerle yok edilmiştir.

Yerel yönetim sistemi tüm kentlerimizde bir bütün olarak çökertilmiş, sivil toplum örgütleri yağmalanmış, kapatılmıştır. Dönemin istatistiklerine girmeden ifade etmek gerekirse tüm belediyelerimize kayyım atanmış, eş başkanlar tutuklanmıştır. Eş başkanlık sistemi bir kadın kazanımıdır ve kriminalize edilerek kadınların yerel yönetim sistemi içindeki güçlü etkisi yok edilmek istenmektedir. Diğer yandan belediyelere bağlı kadın kurumları veya merkezleri ya kapatılmış ya da dönüştürülerek, kadınların şiddet karşısında başvurabilecekleri tüm alanlar ortadan kaldırılmıştır. Emekçiler; KHK’lerle ihraç edilmiş veya sözleşmeli ve diğer statülerle çalışanlar kayyım idaresi tarafından işten atılmıştır.

Kadının emeği yok ediliyor

2016’dan 2018’e kadar iki yıl boyunca talan ve kıyım süregelmiş ve süreç içersinde, toplumsal olarak tüm ülkede şiddet artışı, özellikle de kadına yönelik şiddet artışı yüzdelik oranları olarak tüm Türkiye’de artmıştır. Bu iki yıl boyunca takibini sürdürdüğümüz ve lokal düzeylerde şiddeti önlemeye ve kadınlarla dayanışmaya yönelik çalışmalar yaptık. Toplumsal bir çöküşe doğru götüren bu boyutlanmış şiddet hali derhal oluşturulması gereken kurumsal bir mücadele ile durdurulabilir, önlenebilir fikri olgunlaştı.

OHAL uygulaması resmi olarak biter bitmez dernekleşme kararı ile farklı alanlarda kadın çalışması yürütmüş 7 kadın bir araya gelerek “kurucu yönetim” olarak çalışmaya başladık. Başvurular, resmi işlemler tüzüğümüzün onaylanması ve dernek binamızın tadilatının ardından 29 Aralık 2018’de açılışımızı yaptık. Derneğin açılışı tüm kesimler ve kadınlar tarafından sevinç ve moralle karşılandı. Aldığımız geri dönüşler ve olumlu reaksiyonlar sonucunda daha güçlü bir motivasyonla çalışmaya başladık. Bugün bunları yazarken bu kadar güçlü, deneyimli ve kadın mücadelesine yıllarını adamış, çok değerli kadınlarla birlikte bu işin bir parçası olmaktan gurur duyuyor, ve tüm kadın yoldaşlarımla çalışmış olmanın onuru ile saygı ve minnetle teşekkür ediyorum.

Neden “Rosa” adı verildi?

Kurulduğumuz günlerde “derneğin adı neden “Rosa”?” sorusu en çok merak uyandıran konulardandı. Üzerinde en çok tartıştığımız ve yapılan onlarca öneri içersinde ortaklaştığımız tek isim olarak “ROSA”da karar kıldık. Nedenine gelince; bizi en iyi anlatan yanıyla, yerelden, kendi köklerinden beslenen ve yüzünü dünyaya dönmüş bir kurum olarak “Rosa Luxemburg”a atfen evrenselliğimizi ifade etmektedir. Tam da burada önceki kurumların, yani kapatılan kurumların devamı olup olmama meselesinin bir suç unsuru olarak karşımıza gelmesinin şaşkınlığını yaşadığımız bu günlerde “neyin devamıyız veya değiliz” sorusuna cevap vermek istiyorum.

’90’lı yıların başından beri Amed’te ve tüm bölgede “Kadına yönelik şiddetle mücadele” kapsamında çalışma yürüten ataerkilliğe, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, feodal aile bağlarına, erkek devlet şiddetine karşı mücadeleyi kadın özgürlükçü paradigma çerçevesinde yürütmüş tüm kurumların devamıyız. Diğer yandan, yaşadığımız yüzyılın damgasını vurmuş, dünya feminist hareketlerin ve yine “eşitlik, özgürlük” ilkeleri çerçevesinde yürüttüğüz mücadele sonucunda büyük kazanımlara ulaşan Türkiye kadın hareketi ve en önemlisi de Kürt kadın hareketinin parçası ve devamıyız. Onlardan aldığımız mirasın aktarımıyla, onlardan aldığımız ilham ve mücadele ruhu ile daha güçlü ve daha talepkarız. Haklarımızı, kazanımlarımızı tüm yıldırmalara rağmen savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.

Güçlü ağlar örmeyi başardık

Başladığımız yere dönecek olursak, tüzüğümüzde de var olan amaç ve ilkeler doğrultusunda çalışmalar yürütüp, ortak ilke ve amaçla çalışma yürüten kadın dernekleri, kadın platformları, karma kurumların kadın komisyonları veya meclisleri ile birlikte dayanışma çalışmaları yürütmeyi ve daha güçlü ağlar örmeyi başardık. Kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele etmek temel amacımızdır. Kadına yönelik şiddeti artıran ve yeniden üreten, dolaylı veya doğrudan tüm mekanizmaları ifşa etmeyi, mücadele ile bu mekanizmaların etkisiz kılınmasını sağlamayı kendimize amaç edindik. Savaş, darbe, OHAL, kayyım, KHK gibi mekanizmalar veya politikalar doğrudan ve dolaylı olarak kadına yönelik şiddeti artırmakta, yeniden üreterek sistematikleştirmektedir.

Başladığımız ilk günden itibaren de tüm bu mekanizmalar toplumsal olarak ayrımcılığı, eşitsizliği derinleştirerek hayata geçirilmiş, sürekli canlı tutulmaya çalışılarak savaş politikaları ve kayyım sistemi ile gündemimize gelmiştir. Yaşadığımız coğrafyada özel savaş politikaları ile kadınları ölümle, tecavüzle, kayyımla her gün karşılaştıran uygulamalar ile erkek egemen sistem, kadın düşmanlığını kusmaktadır. Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek, ayrımcılığa, eşitsizliğe, savaşa karşı durmak nasıl bu kadar “sığ” düşünülebilir? diye soruyorum kendime yaşadığımız operasyondan sonra. Kadına yönelik şiddet sadece bir erkeğin bir kadına fiziksel olarak şiddet uygulanması değildir. Bu sadece “o erkek” ile ilgili değildir. Toplumun her kesiminde ve yaşamımızın her yerinde, evimizde, kentimizde, ülkemizde ve tüm dünyada “barışı savunmak” ve şiddetsiz, eşit ve özgür bir yaşamın inşası için mücadele etmek amacıyla kurulmuştur Rosa Kadın Derneği.

Derneğimiz kadınların umudu haline geldi

Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda “önleyici” politikalar geliştirmek, “şiddettin ne olduğunu, nasıl geliştiğini, şiddeti besleyen ve üreten mekanizmaları anlatmak,” toplumsal farkındalığı yükseltmek, buna dair stratejik planlar yapmak, bu doğrultudan eylem, etkinlik planlamak amacıyla kurulmuş olsa da “Rosa”, kadına yönelik şiddettin boyutlanarak artması ve kadınların da destek ve yardım alabileceği kurumların kapatılmış olmasından dolayı başladığımız günden itibaren şiddet görmüş ve hukuki veya psikolojik desteğe ihtiyacı olan, yaşam hakkı tehdit altında olan onlarca kadın başvurusunu aldık, yönlendirdik, destek olduk ve süreçlerini takip ettik.

26 Mayıs 2019’da ilk olağan kongremizi yaparak yenilendik, büyüdük, genişledik. Amaçlarımız doğrultusunda şiddeti önleyici politikalar geliştirmek konusunda da, aldığımız başvurulara gerekli desteği sağlamak konusunda da çok güçlü bir ekiple çalışmalarımızı da büyüttük. 1,5 yıllık zaman aralığından onlarca faaliyet ve çalışma yürüttük. Bunlar toplumsal etkisi yüksek çalışmalardı. Biz yaptığımız eylem ve faaliyetlerin değil yapamadıklarımızın ezikliğini hissediyoruz. Rosa Kadın Derneği olarak yürüttüğümüz tüm faaliyetleri yaptığımız her iş ve eylemi gururla anlatıyor, savunuyor ve parçası olduğumuz için mutluluk duyuyoruz.

Yargılanan kadın mücadelesidir

Kadın mücadelesinin durmayacağının verdiği rahatlıkla Türkiye ve dünyadaki tüm kadınlarla aynı sesi örgütlüyor ve haykırıyoruz. Biliyoruz ki yargılanan biz değiliz, yargılanan “kadın oluşumuz,” ve “Kürt kadını oluşumuz”dur. Yargılanan kadın mücadelesidir ve bu bir kadın savunmasıdır. Yine biliyoruz ki; Rosa Kadın Derneği olarak başladığımız günden beri, Türkiye kadın hareketi ve dünya kadın hareketleri ile birlikte ortak ruh, ortak amaç ve ilkelerle “mücadele etme isteğimiz” ve “dayanışmamız”dır yargılanan.

Sonuç olarak bu örgütlenmeyi Amed’te “Şiddetle Mücadele Ağı”nı kurmak konusunda yaptığımız öncülükle başardık. Yine ülkedeki tüm kadın örgütleri ile birlikte de “Sığınaklar Kurultayı”nın “kadınlar birlikte güçlü,” “Nafaka Hakkı Grubu” gibi birçok ulusal örgütlenmenin bir bileşeni olarak başarmış olmamız “yargılanıyor.”

Tüm Türkiyeli kadınlarda “Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu” ile “infaz düzenlemesi,” “çocuk istismarcılarına af” düzenlemesi ile ilgili ortaklaşarak yürüttüğümüz eylem ve etkinliklerin yarattığı etkiye olan öfkeyle yargılanıyoruz. Rosa’ya yapılan bu saldırı Türkiye kadın mücadelesine yapılmıştır.

Katilimizi sormayalım istiyor bu sistem

Kadınları öldürmekten, kadınların öldürülmesine yasaları ve uluslar arası sözleşmeleri uygulamayarak çanak tutup, göz yummaktan imtina etmeyen bu erkek sistem ayrımsız ve karşılıksız tüm kadınlarla dayanışmamızı hazmedemiyor ve bu düşmanca öfke ve tahammülsüzlük ile kadın mücadelesine olan nefretini, kadın düşmanı politikalarını yeniden hortlatıyor.

Gözaltına alındıktan sonra sorguda “Melike’nin taziyesini neden ve hangi amaçla gerçekleştirdiğimizi sordular? Çünkü yakınları acısını bile yaşamasın istemişti erkekler. Melike 23 yaşında eşi tarafından öldürülen bir kadındı. Çocuklarına, kardeşlerine “gerekçelerle” öldürülmeyi hak ettiği düşündürülmek istenmişti. Melike için kurduğumuz yas değil, taziye değil erkek ve devlet sisteminin gerekçelendirerek öldürme hakkı bulmasına itirazdı. Ölümüzü yerde bırakalım, katilimizi sormayalım istiyor bu erkek sistem.

Hem gözaltındaki sorguda hem de adliye salonunda haklarımız ihlal edilirken anayasanın “kuvvetler ayrılığı ilkesi”nin de sakatlandığını gördük. Yaptığımız çalışmaların örgütsel talimatla yapılacağına dair “şüphe” ile önümüze konan iddiaların tamamı dayanaksız olmakla birlikte yaptığımız her eylem ve çalışmayı gururla savunduk. O mahkeme salonunda “bağımsız yargının” muktedirin erkek yargısı olarak aldığı talimatla bizleri tutukladığına dair şüphemizi kim sorgulayacak? Hem de anayasayı ihlal ederek yapılan bu adil olmayan yargılama, kadın mücadelesini hedef almaktadır.

Türkiye ve dünya kadın mücadelesine inanıyor ve güveniyorum. Derneğimize yapılan saldırı sonrası, her yerden ses veren ve bizlerle dayanışan tüm kadınları selamlıyorum

*Roza Kadın Derneği Başkanı