Dilşa Osman: XWEBÛN olmakta kararlıyız

- Newaya Jin
724 views

2TJK-E dönem sözcüsü Dilşa Osman, Avrupa Kürt Kadın Hareketi’nin çalışmalarını, bir süre önce startını verdikleri ‘XWEBÛN’ kampanyasının içeriğini ve 8 Mart 2017’yi nasıl karşılayacaklarını gazetemiz Newaya Jin’e değerlendirdi.

Bize biraz TJK-E’yi anlatır mısınız, örgütlenme ve işleyişinin temelinde nasıl bir mantık var? Bu kadar geniş bir örgütlenme ağı oluşturmasının temelinde ne var? Neden böyle bir sisteme ihtiyaç duydunuz ve bu bir değişim yarattı mı?

Avrupa dört parça Kürdistan’dan göç almış bir coğrafya. Bu nedenle aslında Kürdistani bir toplumsal yapı olduğunu söyleyebiliriz. Kürtler çeşitli nedenlerden dolayı buraya göç etmek zorunda kaldı ve yıllardır yaşamlarını burada sürdürüyor. Kürdistan toplumu burada da bir kimlik savaşımı yürütüyor aslında. Kapitalist modernite içinde erimemelerini sağlamak, kendi öz değerleri etrafında bir toplumsallık yaratmak ve korumak gerekiyor. İşte TJK-E bunu yapmaya çalışıyor. Kürt kadınlarını örgütleme, toplumsallığı bir araya getirme, kadının tüm çalışma alanlarına dahil etme, mücadeleye çekme temel hedefleri. Bu sistemin temel yapıtaşı ise meclis, komün ve insiyatifler oluyor. Kürt kadınları bugün birçok ülkede bu esasa göre örgütlenmiş ve kurumsallaşmıştır. Meclisler sayesinde kadın örgütlenme, eğitim, toplumsal dönüşümü gerçekleştirecek projeleri geliştirme, kadın iradesinin pratiğe dökülmesi olarak nitelediğimiz eylemlere katılım konusunda önemli bir gelişme kaydetti. Meclislerin sürekli ve akışkan olan iki temel gündemi var. Bunların başında Önder Apo’nun özgürlüğü geliyor. Yine Paris katliamının ardındaki güçlerin yargılanması da temel gündemimiz. Aslında esasında Bakur ve Rojava’daki direnişe denk bir mücadele yürütmeyi esas alıyoruz. Reber Apo Kürt halkının ‘varlık’ mücadelesini kazandığını, özgürlük savaşımının ise başladığını belirtmişti. Aslında Kürt kadınları bu iki savaşı iç içe yürüttü ve böyle de devam edecek. Geçtiğimiz yıl 25 Kasım’da başlattığımız ‘sömürgeciliğe karşı varım, her yerdeyim’ kampanyasını da bu kapsamda ele alıyoruz. Bu kampanyayı XWEBÛN olmada önemli bir dönemeç olarak görüyoruz. Şimdiye kadar kampanyayı tanıtım amaçlı eylem ve etkinlikler yaptık. Bundan sonra kampanyanın içeriğini güçlendirmek ve yaygınlaştırmak için çalışacağız. TJK-E eylemi ve örgütlülüğü bir zaman dilimine sıkıştırmıyor. Zaman ve yaşam varoldukça bu iki olgu da varolacak. Nitekim geçtiğimiz yıl örgütlü olduğumuz tüm alanlarda kadınlar eylemlerde hep öncü düzeyde yer aldı. Önderliğe dönük tecrit ve izolasyonun kırılması için hep en önde olduk. Ancak Önderliğimiz üzerindeki ağırlaştırılmış tecritin 2 yıldır devam ettiğini göz önünde bulundurunca bu katılımı da yetersiz, eksik bulduğumuzu ve özeleştirisi verilmesi gereken bir husus olduğunu belirtmekte yarar var.

Yani tecritin kaynağında Kürt halkının iradesini hiçe saymak yatıyor. Bu durum, AKP’nin Bakur ve Rojava’daki politikalarına nasıl yansıyor? Yaşananlara bir isim koymak gerekirse ne söylersiniz…

Aslında ortada politika namına bir şey yok. Yaşanan tek kelimeyle faşizmdir. Bakur’da yaşanan vahşet ve saldırılar AKP iktidarından bu yana farklı biçimlerde de olsa aralıksız sürmüştür. Bugün bu saldırılar faşizme evrilmiştir ve halk katliamlarla karşı karşıya kalmıştır. AKP-MHP faşist ittifakıyla Kürt halkının değerlerine saldırılar yoğunlaşmış, tüm demokratik ve sosyalist kesimler teslim alınmak istenmiş, Kürt halkının haklı mücadelesini destekleyen her kesime gözdağı verilmiştir. AKP şimdi de başkanlık sitemiyle toplumun demokratik değerlerini hiçe saymasını yasal bir kılıfa büründürme gayretinde. Osmanlı hayaliyle kendi imparatorluğunu kurmak isteyen Erdoğan, dikta bir rejimi gerçekleştirme pahasına Kürdistani tüm halklara şiddeti reva görüyor, her türlü kirli yol ve yönteme başvuruyor. Bu en çok da Kürdistan’da Kürt halkının kazanımlarına, değerlerine saldırı temelinde oldu.

Çünkü AKP, HDP’nin gerçekleştirdiği sol, demokratik ve sosyalist ittifakın başarısında kendi sonunu gördü. Bu ittifaktan korktu ve tüm bu kesimlere yöneldi. Yeni hesaplar yaparak MHP ile kirli ittifaklar kurdu ve bu mutabakat sonucunda Kürdistan’da yeniden bir siyasi bir soykırım süreci başlatıldı. Halkın iradesi olarak seçtiği insanları esir aldı, köy ve şehirlere vahşice saldırdı, olağanüstü hal adı altında sivillerin katliamını olağan hale getirmeye çalıştı. Aslında bir bütünen topluma savaş açtı.

Sadece günceli değerlendirdiğimizde durum böyle. Ancak madalyonun öte yüzünde Erdoğan ve faşist hükümetinin son çırpınışları var. AKP, Kürt halkının değerleri ve kazanımlarına saldırarak, korku imparatorluğu kurmak istiyor ve halkın direnişini perdelemek istiyorsa da bu mümkün değil. Hiçbir dönemde bu kadar hoyratça Kürt halkı ve değerlerine saldırı olmamıştı ancak direniş de hiçbir dönemde bu kadar görkemli olmamıştı. AKP faşizmine karşı direniş zirvedededir. Bunun en somut ifadesi 18 yıllık İmralı direnişidir. Cezaevlerindeki tutsakların teslim alınamayan iradesidir, dağlarda amansız direnenlerdir, Kürdistan’ın her sokak ve mahallesinde süren onurlu mücadeledir…

Türkiye’nin içine girdiği kaotik durumla birlikte AKP hükümetinin toplumun her kesimine saldırıları da yoğunlaşıyor, özellikle kadına yönelik saldırılar, baskı ve şiddet olayları gün geçtikçe artıyor. Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kuzey Kürdistan’da yaşanan gergin durum, Rojava’da özellikle Bab bölgesinde AKP çetelerinin ağır darbe alması, ekonomideki çöküntü, gözaltı, tutuklama, ihraç ve soruşturmalara rağmen yükselen toplumsal muhalefet var. Bunların hepsi AKP’nin derin bir krizde olduğunu gösteriyor.

AKP farklı ittifaklarla bu toplumsal ve ekonomik krizden kurtulmayı hedefliyor. Tabii ki bu ittifaklar sonucu Kürtler hedef alındı, Türkiye gittikçe Kürt sorununun çözümünden uzaklaştı ve faşizmde karar kıldı. AKP devekuşu misali hakikati görmemekte ısrarlı. Sadece kendini değil Türkiye’de yaşayan halkları da kandırma peşinde ve bu çok tehlikeli bir siyaset. Türkiye’yi uçuruma sürüklemekten başka bir anlam ifade etmiyor.

Şunu çok net bir biçimde söyleyebilirim ki; Türkiye son günlerini yaşamakta, direniş çizgisi en yakın ve özgür günlere doğru yol almakta. Bu nedenle saldırılar daha şiddetlenebilir. Bu saldırıları ancak direnişle ve çalışma tempomuzu yükselterek kırabilir ve özgür günlere yaklaşabiliriz.

Ulus devlet politikası halkın tüm değerlerini yok sayma ve kadını köleleştirmek üzerinden gelişiyor. Kadın köleliğiyle tüm toplumun köleliği hedefleniyor. Kadın şahsında tüm toplumu iradesizleştirmek ve teslim almak istiyorlar. Erdoğan ve kukla hükümeti 3kendilerini her şeyin merkezinde görüyor. Deyim yerindeyse, beş bin yıllık eril zihniyetin temsilciliğini yapıyorlar. Bu tüm toplum en başta da kadınların geleceğini tehdit ediyor. Nitekim geçtiğimiz yıl yapılmak istenen bazı yasa değişiklikleri en başta kadını hedef alıyordu. AKP bu yasayı pratikleştirmeyi de umuyordu. Bu biçimiyle kadınları siyasal ve toplumsal yaşamdan, karar mekanizmalarından uzaklaştırmak istedi. Kadını çaresiz bırakmak ve iradesizleştirmek istedi. Yani kadınlar AKP faşizminin hedef tahtasına oturtuldu. Bu eril zihniyet topluma da nüfuz etti, sokaklara taşındı. Saldırıların bir sonucu olarak Kürdistan’da bir çok kadın kurumu ve örgütü kapatıldı. Tüm bunlar AKP’nin kadının örgütlü gücünden ne kadar korktuğunu gösteriyor.

O zaman daha fazla örgütlenmek gerek…

Kuşkusuz öyle. Kürt kadını artık örgütlü ve uzun yılların mücadele perspektifine ve tecrübesine sahip. Kürt kadını kırk yıldır bir özgürlük savaşımı veriyor ve şimdi Önder Apo’nun paradigması çerçevesinde örgütleniyor. Kadınlar kendilerinde bu gücü görmeli ve öz iradelerini mücadeleyle açığa çıkarmalı. Kendileri olabilmeli kadınlar. Tarih bilinci olmalı kadınlarda. Her evi, alanı, sokağı mücadele alanına dönüştürmeliler. Bunun kaynağı da uygulayıcısı da bizleriz.

Erdoğan siyasetini kadın düşmanlığı üzerine kuruyor ancak Türkiye’deki tüm kesimleri hedef alıyor. Bu tehlike ancak kadının gücü, örgütlülüğü ve ortak mücadelesiyle bertaraf edilebilir. Kadın düşmanlığında birleşen bu faşist, ataerkil ve kapitalist cepheye karşı kadın dayanışması güçlendirilmeli ve kadın örgütlenmeleri cephesi kurulmalıdır. Bu saldırılara ancak kadının örgütlü ve güçlü mücadelesi darbe vurabilir.

Bu saldırıların bir başka boyutu daha var. Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde kadına yönelik şiddet olayları gündeme geldi ve bu saldırıların failleri toplumda ‘yurtsever’ diye anılan kişilerdi. Sizce bu tezat bir durum değil mi?

21 yüzyılda yaşıyoruz ve halen kadınlar çok yoğun, sistematik bir şiddetle karşı karşıya. Aslında eril zihniyet toplumun gözeneklerine sinmiş durumda. Kadına yönelik şiddetin bu boyuta ulaşmasında kapitalist modernitenin rolü başat. Çünkü kadını kendi öz kimliği ve iradesinden uzaklaştırıyor. Ataerkil zihniyet topluma nüfuz ettikçe demokratik değerleri de ortadan kaldırıyor.

Avrupa’da yaşananları bu gerçekten bağımsız ele almak mümkün değil. Burada da kadın kırımı aile ve eş tarafından gerçekleştiriliyor. Tabii, Kürt kadının mücadelesi ve direnişiyle tüm dünyada örnek olduğunu belirttiğimiz böyle bir süreçte, bu tür olaylar asla kabul edilemez. Bu saldırıları, kadının kazanımlarına ve mücadelesine karşı bir tahammülsüzlük olarak görüyoruz.

Bu tür olaylara daha radikal bir tutum almak kadar bilinçlenmeye dönük seminerler vereceğiz ve şiddete karşı mücadelemizi her alanda sürdüreceğiz. Geri toplumsal yapıyı parçalamak için daha fazla mücadele edeceğiz.

Kadınların takvimi 8 Mart ile başlıyor bir bakıma. 2016 yılı 8 Mart’ından bu yana Kürt kadını nasıl mücadele etti, nasıl bir dönüşüm yaşadı? TJK-E olarak bu 8 4Mart’ı nasıl karşılayacaksınız, plan ve çalışmalarınız hangi aşamada?

8 Mart tüm kadınlar için anlamlı bir gün. Bizlere de kadın direnişini görünür kılmak için çok sayıda olanak sundu. Kürt kadınları bir mücadele alanı olarak ele aldığı bu günü bir fırsat olarak görüyor. Özgürlükteki ısrarını tüm dünyaya böylesi günlerde daha güçlü gösterebildi.

XWEBÛN olmakta kararlı olan Kürt kadını, kendini tarihe eklemiyor, tarihi yeniden yazıyor. Bu nedenle 8 Mart’ı her zamankinden daha fazla sahiplenme ve eylemlere daha güçlü katılım sağlamalıyız. Avrupa’daki farklı kadın hareketleri ve örgütleri ile ortak miting ve yürüyüşler organize ediliyor, çeşitli seminerler örgütlendiriliyor. İnanıyoruz ki 8 Mart’a Kürt kadının etkili ve görkemli eylemleri damgasını vuracak.

Okuyucularımıza başlattığınız “XWEBÛN” kampanyasının amaç ve hedeflerinden bahsedebilir misiniz? Kampanya hangi düzeyde yürütülecek?

Geçmişte yürüttüğümüz kampanyaların bir devamıdır aslında. Toplumda farkındalık yaratmaktır esas amaç. Bir diğer hedef ise sömürücü güçlerin kadına yönelik saldırılarının önünü almak, kadın iradesi, zihni ve bedeni üzerinde geliştirilen tüm olumsuzlukları ortadan kaldırmak. Bu kampanyanın başlamasıyla beraber Avrupa’da yüze yakın yerde farklı içerikte eylemler gerçekleştirildi. Bu eylemlerde farklı kesimlerden kadınların katılımıyla enternasyonal bir ruh ortaya çıktı. Kampanya uzun vadeli ve etkili bir biçimde, diplomatik, siyasi ve toplumsal alanda, demokratik ve özgür yaşam çerçevesinde, değişik yol ve yöntem ile yürütülecek. Kampanya çerçevesinde ‘Xwebûna Serokê me, xwebûna me ye’, ‘Bê Serok jiyan nabe’ şiarıyla bir dizi eylemler gerçekleştirilecek. Farkındalık yaratmak, bilinç yükseltmesi amacıyla panel, seminer ve eğitimler organize edilecek. Kampanyanın kadınlar ve ezilen halkları varlık savaşımında ileriye taşıyacağına inanıyorum.