En kutsal emek 

- Zerya GÜL
652 views

SOSYALIZM VE KADIN copyÖzgürlük sosyolojisinin yaşam-kadın diyalektiğini aydınlatmada temel dayanağı, emek olgusunu ele alışta ulaştığı derinlik, kapsayıcılık ve bilimselliktir. Erkek aklının ve devletli uygarlık sisteminin çıkarlarına göre şekillendirilen pozitif bilimciliğin, toplumsal emek ve aklı parçalayarak en çok zarar verdiği alan emek-ekonomi-üretim alanıdır.

Modernite bilimciliğini aşamayan Marksizmin ve gerçekleşen sosyalizm uygulamalarının bu parçalanmayı daha da derinleştirdiğini, toplumsallık adına daha fazla zarar verdiğini yaşanan deneyimlerden biliyoruz. Devlet çıkarına bağlanmış emeğin ve toplumsallığın, ancak iktidar ve devleti güçlendireceğine, toplum ve kadın özgürleşmesine hizmet etmeyeceğine tanıklık ettik. Teorik tespitlerdeki yanlışlığın, yaşamsal ve toplumsal alanda daha büyük tahribatlara yol açtığı gerçeğini gördük.

Özgür toplumsallık ve kölelik, serflik, işçilik

Özgürlüğün emekle bağı, çalışmanın özgürleştiriciliği, dinamik, moralli, coşkulu ve sağlıklı bir toplumsallığa kaynaklık ettiği, toplumsal özgürlükten yana olanların ortak görüşüdür. Bunun için amansız mücadeleler verilmiştir. Demokrasi ve sosyalizm mücadelelerinin ana eksenini oluşturan bu yaklaşım, nerede sapmaya uğradı? Marks’ın emek-değer teorisinin, emeğinin hakkını arama biçimini tarifinin, toplumun işçileştirilmesini övmesinin, çözümü devlet (proletarya diktatörlüğü) ve el değiştiren iktidara bağlamasının, daha fazla devlete ve burjuvazinin çizdiği sınırlara bağlı kalmayı getirdiğini, hep bu sınırlarda gidip gelmenin enerjiyi tükettiğini ve toplumsallaşma kanalına akıtmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Özgür toplumsallık paradigmamız, kölelik-serflik-işçilik bağlantısının, tarihten günümüze köleliği daha da derinleştirdiğini inceliyor. İşçileşmeyi savunmanın, sınıflaşmayı, köleleşmeyi savunmak anlamına geldiğini, ilk emek hırsızını görmeyi engelleyen bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Sermayenin, makineleşmenin, endüstriyalizmin, şehirleşmenin; doğayı, toprağı, tarımı, toplumu ve kadını derin tahribatlara uğratarak büyümesi ve örgütlenmesinin adı değişse de iktidarı, devleti, erkek egemen sistemi ve ideolojileri ürettiği, beslediğinin tarihsel kanıtları ortadadır. Günümüzde ulaştığı düzey; küreselleşen sermaye ve iktidara dayalı devletçilik; parçalanan, küçülen toplumsallık, üretim ve en kazandıran sermaye haline dönüştürülmüş ‘kadınlık’tır.

Devlet ve iktidarın götüreceği yer köleliktir

Üretime, yaşama, barışa değil, tüketime, ölüme, şavaşa dair yatırımların yüzdeleri arasında giderek derinleşen uçurum, kanıksanan rakamlarla sınırlı kalmamaktadır. Kültürleri, coğrafyaları, insanları, tarihi yoketmeye harcanmakta, aç ve yoksul bırakma, toplumları devletli sisteme bağlamanın tarihsel yöntemi olarak sürdürülmektedir. Ahlaki ve politik yıkım, anlamsızlık, iradesizlik, insani varlık olmaktan çıkarma, devletli sistemin tarihten günümüze ortak ideolojisi olarak hükmünü sürdürmektedir. Ancak en sonuç aldığı dönemin, ulus-devlet ve kapitalist moderniteyle yaşandığı, emekten, toplumdan ve kadından yana olanların ortak tespitidir. Savaş-silah tüccarlığı, en kazandıran sermaye ve iktidar alanı olarak, tüm toplumsal değerlere ve üretim alanlarına savaş açmış durumdadır.

Emek teorisini, sınıflaşmayı, devletleşmeyi, derin sermayeyi besleyerek köleliği sabitleştiren olmaktan çıkararak; ana kadın emeğine dayandırmak, özgür toplumsallığın tanımına önemli bir yenilik katmıştır. Endüstriyalizmi kapitalizm adına savunanlarla, sanayileşmeyi sosyalizm adına savunanların, aynı yerde buluşmalarının, devlet ve iktidar zihniyeti ve sistemine hizmet etmelerinin, güçlendirmelerinin nedenleri ve sonuçları iyi irdelenmesi ve aşılması için zihniyet dünyalarında yeni açılımlara ihtiyaç olduğunun görülmesi önemlidir. Devletten ve iktidardan kopmayan tüm çabaların ister teorik, ister pratik olsun götüreceği yer kölelik, tüketim ve kapitalizmdir.

Toplumsallığın gücünün keşfi

Kadın emeği ve ekonomisi etrafında gelişen üretim ve toplumsallığın gücünün keşfedilmesi, tarihinin incelenmesi ve kölelik-egemenlik zincirinin ilk halkasının kırılması açısından tarihi öneme sahiptir. İlk emek hırsızının egemen erkek ve ilk köleleştirilenin kadın olduğunun, ilk organize hırsızın devlet ve ilk organize köleleştirmenin topluma dayatıldığının görülmesi, bu hırsızlık ve köleleştirmeye karşı mücadelede temel perspektifi oluşturmaktadır. Kadın-toplum-emek kurtuluşunu, egemen erkek-devlet-iktidara karşı geliştirmek, toplumsal özgürlük-emek mücadelesinin temeline oturtmak, sınıflaşmaya karşı durmayı da kapsamakta, dar, tek yönlü ele almayı aşmaya öncülük etmektedir.

Ana emeğinin; yaşamla, toplumsallığa kaynaklık eden kollektif üretimle, herkesin ihtiyacını karşılayacak ortak paylaşımla, adalet duygusuyla yoğrulmuş, huzurlu, güvenli günün ve geleceğin güvencesi olmakla doğrudan ilişkisini görmek, yeniden kurmak ve geliştirmek demokratik sosyalizm anlayışının özünü oluşturuyor. Ana kadın kültürü anlaşılmadan, özgür toplumsallığı geliştirmek mümkün değildir. “Tarih günümüzde gizli” temel tespitinden yola çıkarak, bugünü,   yaşamı, kadını aydınlatmak ve özgür toplumsallığı geliştirmek en kutsal emek mücadelesidir.