‘Her yer kadın, her yer sanat’

- Nilay Egeli
788 views

Yasaklı bir dil, varlığı inkar edilmiş bir halk olarak Kürtlerin belki de acılarını, mutluluklarını, kısacası bir bütünen kendini ifade edebildiği en birincil alan sanat, özellikle de müzik. Son yıllarda Kürt kültürüne, müziğine ilginin arttığını görüyoruz. Bu ilginin insanı SARAROJ - HER YER SANATheyecanlandıran sonuçlarından biri de, özellikle genç Kürt kadınlarının oluşturduğu kültür grupları. Bunlardan biri de Fransa’nın başkenti Paris’te faaliyet gösteren TEVÇAND’a bağlı Şararoj. 5 genç Kürt kadınından oluşan grup üyelerinden Saniye Tunç ve Norşin Ergin’den daha yolun başında sayılabilecek grubun 4 yıllık deneyimlerini dinledik. Onlar kendileri gibi genç Kürt kadınlarına ulaşmaktan, yaşıtlarının yüzünü kendi kültürlerine çevirmekten mutluluk duyuyorlar, heyecanlılar. Başlangıç sözleri “her yer kadın, her yer sanat”ı, “daha çok kadın, daha çok sanat”a çevirmek için iddialılar. Gelin onların heyecanlarına, iddialarına ortak olalım. Umarız bu vesileyle genç Kürt kadınları onların sesine, emeğine de ortak olur, çoğalır ve çoğaltır…

Grubun ismiyle başlayalım. Şara Roj’un anlamı ne, neden bu isim?

Saniye: Aslında başlangıçta epey tartıştık. Kadını çağrıştıracak, söylendiğinde direkt kadını akla getirebilecek bir isim olsun istedik. En son ‘Şar’da karar kıldık. Kürdistan’da leçek, ya da oyalı yazma dediğimiz örtüye deniyor Şar. Roj da zaten bizim için anlamı çok ayrı. Yani Şararoj’u ‘Güneşin örtüsü’,  ‘Güneşin kadınları’ gibi bir anlamda düşündük.

Kaç kadından oluşuyor grubunuz. Hepsi genç arkadaşlar, özellikle bir tercih mi bu? 

Grubumuz 5 kişiden oluşuyor. Grubun ilk aşamasındaki isimlerle şu anki isimler biraz değişti. Benle Norşin ilk kuruluşta da vardık. 2013 yılı sonbaharında kurduk grubu. O zaman bir ritm grubumuz vardı kadınlardan oluşan. Madem biz kadınlar böyle bir çalışmada biraraya geldik, neden daha fazlası olmasın dedik. Bir diğer önemli etken de 3 kadın arkadaşımız, öncümüz o yıl Paris’te katledilmişti. Onlara da atfen bir kadın grubunu oluşturmak istedik. Biraz doğallığında gelişti. Ama daha sonra çalışma yürüttüğümüz TEVÇAND’ın zaten böyle bir çizgisi olduğu için daha da ete kemiğe büründü.

İlk başta da salt bir müzik grubu muydu?

NORSIN ERGINAslında değil. İlk başta bir kadın sanat grubu olarak düşündük. Bu kadınlar sadece müzik değil; tiyatro, halk oyunlarından tutalım şiire kadar sanatın birçok alanını kapsayabilmeli dedik. Biraz sınırlı kaldı. Ama müzikte de seçici olmaya çalıştık.

Norşin: Ben de ilk geldiğimde erbane dersi almak üzere gelmiştim. Böyle bir çalışmadan haberdar olduktan sonra dahil oldum. Diğer üyelerimiz Berfin, Mizgin ve Seyran. İki de minik fahri üyemiz var. Yaşları 10-11 arasında. Onlara da Şararoj’un gelecekteki üyeleri olarak bakıyoruz. Öyle bir yaş limitimiz yok. 60 yaşındaki bir kadın da gelebilir. Genç arkadaşlar geldiğinde de gruplar oluşturuyoruz. Eğitim veriyoruz. Korolar ve ritm gruplarıyla diğer kolektif çalışmalara katıyoruz, bu şekilde motive etmeye çalışıyoruz.

Hiç şöyle yaklaşımlarla karşılaştınız mı; “Sanatçı sanatçıdır, özgün olarak ayrı örgütlenmeye ne gerek var” gibi…

Saniye: Tabii ki çıktı, çıkıyor. Özellikle de ilk yıl. ‘Neden grupta hiç erkek yok, neden sadece kadınlar gibi…’ Özgürlük mücadelesinin sanata, sanatçıya, kadına biçtiği rol üzerinden kurulan ve yürümeye çalışan bir grup olarak algılayamadıkları için engeller çıktı.

Norşin: İlk başta erbane çalan kadınlar olarak başladık. Dolayısıyla farklı enstrümanlar çalan arkadaşlarımız yoktu. Bazen bağlama ya da gitarcı arkadaşlara ihtiyacımız oluyordu. Kadın arkadaşlar bulmakta zorlandık. Erkek arkadaşlar bu enstrümanlarda yardımcı oluyorlardı. ‘Onlar size eşlik ediyor ama gruba almıyorsunuz’ ya da ‘madem kadın grubu diyorsunuz o zaman biz de çalmıyoruz’ gibi yaklaşımlar çıktı. Bunun üzerine diğer enstrümanları kaldırdık. Şimdi grup üyelerimiz bağlama çalışıyorlar. Gitar dersleri de almaya başlıyoruz.

Parçalarınız sırf kadın odaklı mı?

Norşin: İlk yılki hedefimiz, seçtiğimiz şarkılar her şekilde kadının ağzından kadının yaşadıklarını yansıtmaydı. Bir gerillanın, bir annenin, bir ev kadınının ya da ağıt yakan bir kadının çığlığı, sesi olarak vardık. İkinci olarak dağ şarkılarına sırayı verdik. Asimile edilmeye çalışılan, düğün havası haline büründürülen parçaları özüne geri döndürmeyi esas aldık. Tabii birçok projemiz kadın odaklı oldu. Ama bunun yanında Kürt kültürünü ifade eden tüm şarkıları seslendirmeye çalıştık.

Saniye: Kadının arka bahçesini yansıtmaydı amacımız. Kadının ağıtı, ninnisi, katli vb… Bunlara vurgu yapmak istedik. Bazı şarkılar Norşin’in de dediği gibi asimilasyona uğratılmıştı. Ritmi bozulmuştu. Bunu yeniden özüne taşıyarak buna uygun bir ritmle seslendirmek istedik.

Diasporada Kürt müziği yaparak Kürt kültürünü diri tutmuş oluyorsunuz aynı zamanda. Kürt ezgilerine ilgiyi nasıl buluyorsunuz?

Norşin: Bizim etkinliklerimiz dışında Fransız etkinliklerinde de çokça yer alıyoruz. Özellikle Kobane sürecinde bir nevi aslında Kürt kadın mücadelesinin sesini de yabancı kurumlara yansıtmak istedik. Özellikle “Her Dilden Kadının Çığlığı” projemiz dikkat çekti. O süreci destekleyen iyi bir alan açtı. Bu noktada seslendirilen parçaların özüne sadık kalmak çok önemli. Elimizde çok zengin bir birikim ve kültür var.

Saniye: Aynen öyle. Her yörenin şarkılarının bir ritmi var, bir duygusu var, bir rengi var. Ama son yıllarda baktığımızda konser bile denildiğinde düğün havaları akla geliyor sadece. Her yörenin parçaları neredeyse aynı ağız, aynı ritmle seslendirilir oldu. Elbette sistemin asimilasyon politikasının etkileri çok. Ancak Kürt sanatçıların da buna dikkat etmesi gerekir. Bulunduğumuz ülkede örneğin Fransızlar açısından bizim kendi yöresel kıyafetlerimizle kendi kültürümüzü simgeleyen bir görüntü çizmemiz çok etkili oldu. Aslında önemli bir potansiyel var Avrupa’da genç Kürt kadınları açısından.

O konuya gelelim. Avrupa’da yaşayan Kürt toplumunda da özellikle kadınlar ve gençler bir kültür çatışması yaşıyor. Aynı zamanda erezyona uğrayan yanlar var. Genç kadınlarda ilgi uyandırabiliyor musunuz?

SANIYE TUNC - NORSIN ERGINNorşin: Şöyle bir avantajımız oldu. Görsel açıdan bile bir dinamizm ortaya çıktı. Ulusal kıyafetleriyle, simgeleriyle erbane çalıp kendi şarkılarını seslendiren 5 kadını gördüklerinde genç kadınlarda bir ilgi merak gelişiyor. Tabii asıl sorumluluk bizim. Ulaşmak, arayışı olanlara cevap olmak gerekiyor. Çünkü sanat biraz da cesaret istiyor. Bu konuda çekingen olanlar olabiliyor. Sistemin etkileri var. Eğer kendi köklerinden de uzak bırakılmışsa bir süre sonra kendi kültürünü küçümseme, yadsıma başlıyor. Ama kendi yaşıtlarını kendi kültürüne sahip çıkar biçimde gördüklerinde ve bunun da dış kamuoyu tarafından takdirle, beğeniyle karşılandığını gördüklerinde kendi kültürüne yönelme çabuk gelişiyor. Biz grup üyeleri olarak her birimiz Paris’in bir bölgesine ayrıldık. Erbane dersleriyle birçok çevreye ulaşmaya çalışıyoruz. Ve yeni dönemde katılmaya aday arkadaşlar var. Ayrıca tiyatro çalışmalarını başlattık.

Saniye: Baştan beri söylüyoruz. Biz bir proje grubuyuz aslında. Şiyarımız ‘her yerde kadın, her yerde sanat.’  Biraraya geldiğimizde, kendimizi ve birbirimizi tanıdığımızda daha fazla cesaretlenebiliyoruz. Nefes alabiliyoruz. Dedik ki biz nefes alabiliyorsak o zaman diğer kadınlar neden böyle hissetmesin? Paris’te iki kadın grubu daha oluşturduk. Yeni hedefimiz iki kadın grubu daha oluşturmak. Paris’in tüm bölgelerinde bir kadın grubu olsun istiyoruz. Çünkü sanatın şöyle bir yanı var, bir tane şarkı bile bir kadının dünyasını değiştirebilir. Daha özgür düşünmesini sağlayabilir. Daha cesur olmasını sağlayabilir. Ve adımlarını çok daha rahat atabilir. Sadece müzik değil sanatın diğer dallarını da dahil ederek büyük bir etkinlik planlıyoruz. Sanat iğneyle nakış işlemek gibi bir şey. Sesi güzelmiş hadi hop alalım diyemiyoruz. Bir de Avrupa’daki gençler her şeyde çabuk doyuma ulaşan, çabuk bıkan bir şekillenmeye sahip. Tüketim kültüründen gelen bir şey bu. Bundan dolayı belli bir süreyi eğitime ayırıyoruz.

Norşin: Bir grupla çalışmak belli bir disiplin, örgütlülük gerektiriyor. Yani ortak bir çalışmadır. Bunun kendi içinde bir ahengi olması lazım. Bu grubun kuruluş esprisi kadınları biraraya getirmek, birlikte gelişmek, sorunlarımızı birlikte çözmek, birlikte üretmek.

Tam da bu noktada Kürt kadın müzik grubu olmanın sıkıntıları ama aynı zamanda size kattıkları neler? Siz toplumsal mücadeleyle sanatı ne kadar birleştirebiliyor ne kadar taşırabiliyorsunuz hedef kitlenize? 

Saniye: Evet her birimiz bireysel olarak da ilgi alanımızda profesyonelleşmeyi tercih edebilirdik. Ama kolektif çalışmalar birbirine güç veriyor. Kişisel çözümlemenizle birlikte toplumsal çözümlemenizi de gerçekleştiriyorsunuz. Ve gerçekten de birlikte daha güzel üretiyorsunuz. Kolektif çalışmak elbette zor. Ama kesinlikle bireyi bir adım ileri taşıyor. Heyecan veriyor. O duyguyu sizinle aynı anda birçok kişi hissediyor.

Kürt sanatı ne kadar toplumsallaşabiliyor sizce. Mesela neden 90’lardaki gibi insanları heyecanlandıran, harekete geçiren müzikler ortaya çıkmıyor?

Saniye: Her sanat bir dünya görüşüne sahiptir. Bizde de böyledir.  Gücümüzü özgürlük arayışından, mücadelesinden alıyoruz. Esin kaynağımız orası. Sanat ve siyaset ayrıştırması yapmak en büyük handikap. Belki de budur 90’lar sonrası aynı heyecanı yaratamamanın nedeni. Kolektivizmden kopunca toplumsallıktan da toplumdan da kopuyorsunuz. Bugün ‘ben sanatçıyım o halk’ gibi bir karşı karşıya koyma durumu var. Oysa senin söylediğin her şey ona (halka) ait, sen sadece ona aracılık ediyorsun. Dolayısıyla sen onunla buluşmayınca sanatında kopuk oluyor.

Norşin: Şu da çok etkili. Sistemin tüketim kültürü bir biçimde nüfuz ediyor. Eski parçaların günümüze taşınması elbette çok değerli. Ama salt bu yetmiyor. Sanatçı ve şarkıcılık karıştırılıyor. Salt tınısal yeterlilik, yani işte sesin güzelliği yeterli görülebiliyor. Siz insanların ruhuna dokunamıyorsanız onların sözle eylemle dile getiremediklerini hissedemiyor ve onu yaşamıyorsanız yaptıklarınız da bir heyecan yaratmaz, topluma mal olmaz.

Son olarak önümüzdeki dönemde ne gibi projeleriniz var?

Saniye: Bu yıl içerisinde “Mezopotamya’nın kadın şarkıları” projemiz var.  5 ağız da diyebiliriz buna. Arapça, Süryanice, Ermenice, Kurmanci ve Dimilki lehçeleri de dahil, Mezopotamya’da diller ve inançlar adlı bir proje aslında bu. Sadece şarkılar değil, mesela semah gibi ibadet biçimleri ya da simge ve motifler, dansların da eşlik edeceği bir proje. İleriki dönemde de umarız bir kadın orkestrası ile halkımızla buluşuruz.

Norşin: Kadınlar kendi içlerinde, kendi ‘duvarları’ içinde çözemedikleri sorunları nefes alamadıkları noktaları sanatla buluşarak çözebilirler. Yeter ki birbirimizin elinden tutalım. Bir olalım. Ses olalım.

Saniye: Sara arkadaş şehit düşmeden bir gün önce bir sohbetimizde şunu söylemişti: “Biz kadınların ruhunu da yaşamını da sanat paklar, sanat düzenler, sanat ortaya çıkarır kadın kimliğini”, böyle demişti. Tüm kadınlar bu söze kulak vermeli, cesaret etmeli.