İçerilmiş davranışlar

- Hacer ALTUNSOY
655 views

Kadınlık ve erkeklik rolleri, kadın hareketleri tarafından yıllardır işlenen bir konudur. Toplumsal cinsiyetçilik kavramıyla beraber kadın ve erkeğin ataerkil sistemde rol paylaşımlarının hangi esaslar üzerine kurulduğu deşifre edilmiştir.aile

Kadınlık ve erkeklik rolleri; dar ve geniş alanlarda kullanılabilir biçimiyle ataerkil toplumca belirlenmiş ve kabul edilmiş; sosyal durum ya da yapılara uygulanabilir halde tanımlanmıştır. Toplumsal cinsiyetçilikte erkeğin egemen, hakim, sahip rolü toplumsal davranışları erkek ve kadın davranışlarını belirleyen temel yaklaşımdır. Erkeklik ve egemenlik olgunlarında ki örtüşme genel olarak iktidar, devlet gibi olguları açığa çıkardığından geniş anlamlara sahiptir. Dolayısıyla cinsiyetçi davranış kalıpları ele alındığında genel teorik belirlemeler öne çıkmakta ve yaşamın ayrıntılarına sinmiş, aslında döl yatağı olan ailede şekillenen kısmı ikincil, hatta kadın ve erkekçede normal olan bir hal almıştır. O halde ataerkil zihniyetin kadın ve erkek için öngördüğü davranışlar günlük yaşama nasıl yansımakta ve nasıl normalleşmektedir?

Cinsiyetçi roller doğuştan belirleniyor

Özgürlük mücadelesi ve değişen dünya şartları kadınların, sosyal, siyasal, ekonomik alanda daha aktif olmalarını sağlamıştır.Yani kadınlar kendileri için yabancı olan alanlara açılım yaparak toplumsal statüsünde değişimler yaratmaktadır. Ancak toplumsal statüde yaşanan değişim aile ilişkilerine yeterince yansımamakta veya az yansımaktadır. Bazı ailelere ise hiç uğramamıştır. Eril zihniyetin döl yatağı olan aile ilişkilerindeki davranışlar her gün geleceğimizi şekillendirmektedir.

Toplumsal cinsiyet sosyalizasyonu, kız ve erkek çocukları doğduğu andan itibaren başlamaktadır. Sosyalizasyon, yani toplumsallaştırma, bireylerin toplumsal yaşama uyum  sağlaması ve edindiği veya edineceği roller ile bu rollerin gereklerini öğrenmesi süreci olarak tanımlamakla birlikte; bireylere var olan doğrular içerisinden o toplumun seçmiş olduklarını öğretme ve doğru olarak benimsetme sürecidir. Hatta hemşirenin kucağındaki daha henüz dünyaya gelmiş bebeği anne veya babasına verirken ki halini düşünün. Bebek erkek ise, kalın ve kendine güvenen bir sesle “çok güçlü bir oğlunuz oldu”  diyecektir. Bebek kız ise, sesini yumuşatacak ve “minicik, sevimli bir prensesiniz” oldu diyecektir. Sosyalizasyon daha anne kucağına verilmeden başlamıştır bile.

 Ailedeki erkeklik halleri

Toplumca kabul ettirilmiş ve erkeğinde uymak zorunda bırakıldığı bu hakim, egemen, sahip erkek aslında dış dünya içerisinde tek başına oldukça güvensizdir. Yani toplumun desteğini çekmesi halinde yanlız, güvensiz ve ürkektir. Erkek (baba, abi, kardeş, eş vb) aile içerisinde  son derece hakimdir. Karşısında onun her türlü hizmetine hazır bekleyen eşi, çocukları vardır. Bir dediği ikilenmeyen bu yüceltilmiş imaj her gün kendisini ailede üretir. Toplumun ataerkil değerlerini arkasına almış olan erkeğin ailesi; onun evi, ülkesi, devletidir.

Peki ailede erkek, baba ve abinin davranış kalıpları nelerdir? Nasıl kabul görürler ve karşılarında nasıl bir kadın isterler?

Aile ilişkilerinde kadın erkeğe, çocuğa veya aile büyüklerine hizmete kurgulanmıştır. Erkek ise dış hizmete yani ekonomik, siyasal vb olgulara kurgulanmıştır. Ebevynlerin çocuk yetiştirirken esas aldıkları kadınlık ve erkeklik rolleri çocukluktan başlamak üzere şekillenir. Erkek aile ilişkilerinde hiç büyümez aslında bir yanıyla kadına sahiplik etmekte, ama diğer tarafta çocukluğunda ki davranışlarını sürdürmektedir (dış dünyada yaşamı değişmiştir). Çocukluk hizmet gerektirir. Çünkü kendine bakabilecek düşünceye ve davranış yetisine ulaşmamıştır. Erkekler de yaşamları boyunca kendilerine yetecek davranış yetisine ulaşamaz veya ulaşmak istemezler. Günlük yaşamdan küçük örneklerle açıklamak daha anlaşılır olabilir. Mesela işten veya dışardan gelen bir erkeğin çorabını kapının önünde çıkarıp evin bir köşeye fırlatıp ertesi gün ‘çoraplarım nerede’ diye eşinden istemesi (Anahtarı, tlf, elbisesi, gözlüğü vb gibi eşyalarının tümünün bekçiliğini kadın yapmalıdır). Ya da aile fertlerinin oturduğu bir yemek masasında babanın anneden, erkek kardeşin abladan veya kız kardeşinden masa üzerindeki(bir kol uzatımı uzaklıktaki) sürahiden su almak yerine ‘bana su ver’ demesi. Çocuğun nasıl büyüdüğünden, geceleri nasıl ağladığından, anneyi bir gecede kaç kez uyandırdığından, hastalığından, sağlığından bi haber olan babanın; anne çocuğun herhangi bir isteğini red etmesi durumunda ‘çocuğuma böyle davranmazsın’ demesi. Yine anneyi azarlaması, bağırması. Evin günlük işleri yürürken erkeklerin kendine zaman ayırması vb davranışlar erkekliğin en normal halleridir. Kadının, erkeğe ters gelen herhangi bir davranışı sonrasında ters ters bakması da normalleşmiş davranışlardandır. Kadınla erkeğin ekonomik anlamda çalışmadığı bir ailede de davranış ve iş bölümleri değişmez. Yani erkekler kendilerine yetecek davranış yetisine ulaşamaz yaşam boyunca. Tabii bu en normal, kaba anlamda şiddetin olmadığı bir aile ortamı. Böyle bir ailede yetişen çocuğa baba istediği kadar ‘annenize iyi davranın’ desin, erkek çocuk babanın davranışlarını esas alacaktır. Kız çocuk ise bu davranışlara karşı annenin kabul etmiş yanını benimseyecektir. Erkek evde hep hizmet ister. Fiziki bakımdan, ihtiyaçlarına, yemeğinden temizliğine bütün angarya işlerde eşinden hizmet bekler. Bireyci ve egoistir. Erkekler için kadın statüsü çocuk statüsü ile aynıdır. Bizim toplumumuzda erkekler biribine aile ferdlerini sorduğunda ‘ eşin ve çocukların nasıl’ demezler. Genellikle ‘çocuklar’ nasıl denir. O ‘çocuklar’ kavramı içerisinde kadınlar da vardır. Bu sadece toplumsal geleneklerle ifade edilecek bir durum değildir. Kadının statüsünü gösterir.

Hizmet anlayışı egemenliği üretir

Erkeklerin kadınlardan beklentileri içinde oldukları bir diğer hususta, kadının tıpkı anneleri gibi karşılıksız bir sevgi ve şefkat içinde olmalarıdır. Eş statüsünden hayatlarının içinde olan kadının adeta anneleri gibi ilgili ve sevgili olması ama buna karşılık anneleri kadar kontrolcü ve koruyucu olmamalıdır. Kısaca erkek, evin reisi rolünden çıkarılmamalı ama anlayış noktasında erkeğin annesi rolü alınmalıdır.

Erkekler; öfke, şiddet, özgürlük tutkusu, sinirlilik hali ve kurallara karşı tahammülsüzlük gibi duygulara sahiptirler ve tüm bu duygu yapısının aksine huzur arayışına cevap veren bir kadın isterler. Diğer bir deyişle erkek evlilik bağı ile bağlandığı kadının sakin, sadık, itaatkâr, anlayışlı, hoşgörülü ve idare edebilme yeteneğine sahip olmasını ister.

Kadının evlilik içindeki çeşitli konular yüzünden yakınmak yerine kendisine minnet etmesini ister. Kadının tüm zorluklar karşısında yılmadan, yakınmadan yanında durması ve eğer ortada sorun teşkil eden konular var ise bu konuları adeta bir sünger gibi içine çekmesi ve dile getirmemesini beklerler. Çünkü, erkekler fikirleri, hareketleri ve düşünceleri konusunda onaylanmak, takdir edilmek isterler.  Erkekler, sürekli şikayet etmek yerine, memnuniyet dile getiren; söylenmek ve yakınmak yerine durumu olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini bilen bir eş ister.

Özetlemek gerekirse, erkekler iyi ahlaklı, güvenilir, sevgi ve şevkat dolu, iyi geçimli, munis, güler yüzlü, neşesine ortak kederine yardımcı, samimi, sıcak, vıdı vıdıdan uzak, şikayet etmeyen, az konuşan, değişken ruh hallerine anlayışlı, soru sormayan, irdelemeyen bir eş isterler… Kısacası erkekler hayat arkadaşı değil, hizmetçi olarak kadını görürler ve bu hizmet anlayışı egemenliği sürekli üretir.

‘Sevimli prensesler’

Aile içerisinde egemenliği üreten erkek davranışlarında kadınlarında payı vardır. “Minicik, sevimli  prensesler” olarak doğan kadınlar, egemenlik kurumlaştığındı bedenler ve davranışlara dönüştürülürler. Kadın ataerkil toplumun öngördüğü davranış kalıplarını teorik anlamda biliyorsa da pratik alışkanlıkları devam eder, ya da bilmiyorsa da normal görerek sürdürür.

Anne aile içerisinde ki rolünü çok iyi bilir. Bunu daha yedi yaşından itibaren ebevynlerinden öğrenir. Benimser  veya benimsetilir. Benimsememe gibi şansı yoktur, çünkü toplum beklentilerine göre şekillendirilir. Kadınlar erken büyür. Aile içerisinde sorumluluk alır. Anneye ev işlerinde yardımla başlar herşey ve yaşamını şekillendirir. Yukarıda belirtilen erkek veya baba yaklaşımları karşısında kadınlar çoğunlukla davranışı redetme yerine istenileni uygulamayı tercih ederler. Erkeğin hizmet beklentisine karşı kadınlar hizmet ederek karşılık verir. Bu hizmetten rahatsız olma, sorgulama, şikayet etme yoktur. Yirmi dört saat çocukla uğraşan bir anne babayı ilahlaştırarak çocuğun hatalarını veya yaramazlıklarını kendisi çözmek yerine babaya havale eder. Baba figürü çocukta böyle başlar. Hem ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak kişidir, hem de onu(çocuğu) islah edecek kişidir. Kadının sadece bedeni kamusal alanca denetlenmez. Davranışlarıda denetlenir.

Toplumsal cinsiyetçilikte beden dili

Toplumsal cinsiyetçiliğin üretilmesinde davranışlar yani beden dilinin payı büyüktür.

“Doing gender” kavramı, “normal” bir kadın ya da “normal” bir erkek olarak algılanabilmek için her gün yaptığımız şeylere işaret eder. Bu davranış kalıplarının kısmen bilincinde değilizdir, bununla birlikte onların ataerkil iktidar ilişkilerinin ayakta tutulmasında ve yeniden üretilmesinde ciddi bir payları vardır. Örneğin sosyal enformasyon alışverişimizin %70`i beden dili üzerinden gerçekleşir, yani her dakika kullandığımız ve yaşadığımızdan dolayı beden dili, cinsiyetin ritüelleştirilmesi (Doing Gender) için fevkalade uygundur.

Butler’e göre toplumsal cinsiyet etkisi belirli bedensel eylem; jest ve hareketlerin stilize edilmiş tekrarı aracılığıyla ve bir “Toplumsal Zamansallık” olarak yaratılır. Ona göre belirli şekillerde davranmamızın sebebi toplumsal cinsiyetimiz değildir. Toplumsal cinsiyet denilen kimliğe, onun normlarını kurup sürdüren bir davranışsal kalıplar aracılığıyla kavuşuruz. Tekerrür süreci zaten toplumsal olarak kurulmuş olan bir anlamlar dizisinin bir anda yeniden yaşanması ve tecrübe edilmesidir. Onların dünyasal ve ritüelleşmiş meşruyet biçimidir.

O hal de toplumsal cinsiyetçiliğin deşifrasyonunu salt genel kurumsal ve yapılar üzerinden sağlamak eksik kalmaktadır. günlük yaşamımıza sinmiş, kadınlar içinde normalleşmiş yanlarını gün gün açığa çıkarmalıyız. Tabii deşifre ettiğimiz her davranışı red etme, yerine yenilerini geçirmek önemlidir. Böylece çoğu zaman farkına varmadan yaptığımız davranışlarımızı yenileme ve tekkürrü tersine çevirme imkanına kavuşmuş olabiliriz.