İçimizin baharı Helin’e

- Star WESAR
509 views

Bahar yeni bir başlangıç ve yenilenmedir. Parlak güneşi, yeşillenen ağaçları, akar suları, rengarenk bitkileriyle doğada olduğu gibi insanda da yaşama duygularını pekiştirir. Damarlarımızda dolaşan kan alev alev olur. Doğa tüm güzelliklerini sergiler.

Dağlarda baharın en görkemlisi yaşanır… Kuşlar en güzel en canlı seslerini duyurur… Yeşillikler, en parlak renkleri ile göz kamaştırır… Taşlar, bahar yağmurlarıyla arınır.

Birer tabloyu andıran bu ihtişamlı bahar manzarasının seyrine doyum olmaz. Uzaktan koyu gri ya da parlak siyah renkli bir kayaya yakından bakıldığında ıslaklığın neden olduğu renk değişimi farkedilir…. Yağmurlar kesilince ilk kuruyan taşlar, kayalar,  ağaç yaprakları ve kalın kabuklar olur. Bir kayalığın en üstünden damla damla sızan sular bir başka açıdan gizemli bir güzellik katar kayalıklara. Bu kez yamalı bir bohçaya benzer.

Sınırsız ve doyumsuzdur baharın güzellikleri… Ve bahar, şairlere, bestecilere ve yazarlara en fazla ilham veren mevsim… İnsanları kendi dünyalarından çıkartıp diğer dünyalara yakınlaştırır. Belki de bu yüzden tüm güzel bayramlar baharlarda kutlanır… Newroz, Hıdırelez, ya da mitolojilerde geçen bayramlar, şölenler… Bahardaki bayramlar kardeşliği, barışı derinden hissettirir. Doğanın bereket ve cömertliğinin, umudunun bilendiği bir zamandır aynı zamanda.

İçimizdeki bahar hiç bitmezse…

 Bahar gibi hep yeni, hep canlı ve yaşam dolu Helin Murat arkadaş bahar mevsiminin güzelliğini şu dizelerle dile getirir: “Baharların biz insanlarda ve doğada bıraktığı güzel duygular keşke daha güzel bir dünya için el ele vermeye dönüşebilse… Baharlarda yaşadıklarımız sadece baharlarda kalmazsa… Tıpkı baharlardaki gibi doğanın sınırsız çeşitliliğini görebilmek, ayrıntıları fark edebilmek, kuşkusuz her bir insanın değerini bilmeye, dolayısıyla düşünce farklılıklarını hoş görmeye ve demokratik bir bakışa yol açacaktır. Hepimiz sonuçta bu evrenin birer parçasıyız. Dolayısıyla her birimiz bir evreniz. Sen de biraz ben var, bende de biraz sen var. Öyleyse aramızdaki bu uçurumlar niye?… İçimizdeki bahar hiç bitmezse… Kimbilir, özgürlüklere biraz daha yakınlaşırdık belki…. Ve gönül rahatlığıyla bu dünyada yaşıyoruz diyebilirdik…”

1977’de Dersim merkeze bağlı Harçik köyünde dünyaya gelen Helin yoldaş, Rêber Apo’nun ilk kez Dersim gezisine çıktığı 1977 yıllarını şöyle anlatır: “Rêber Apo’nun  evimizin yakınlarından geçtiğini düşündükçe köyümü daha çok seviyorum. Rêber Apo’nun Kürdistan’ı özgürleştirmek için adım adım gezdiği,  özgürlük tohumlarının ekildiği bu fırtınalı yıllarda doğmuş olmak büyük bir şans. Önderliğin de geçtiği Harçik vadisini, etraftaki dağları, sık ormanları, Munzur suyunu, Gola Xızır’ı ve daha birçok yeri düşündükçe O’nun enerjisinin, kokusunun, sesinin, bakışlarının bu güzel coğrafyaya sindiğini düşünüyorum hep. Evet, o bakışlar, o adımlar daha ilk andan itibaren yeni bir tarihi başlattı Dersim’de, Kürdistan’da. Bunun için 1977 yıllarındaki Dersim’i düşündükçe güzel duygu ve düşüncelerle doluyorum. Önderliğin 1977 Dersim gezisi ile doğumum aynı zamana denk geliyor. Bireysel tarihimi de mücadelenin gelişmeleriyle ele alıp karşılaştırmam gerektiğini fark ettim.”

’70’li yılların devrimciliğinin izleri

Sıcak bir Temmuz ayında yaşama gözlerini açan Helin, Dersim’de sol örgütler arası çelişkilerin yoğun olduğu, ama aynı zamanda gençlik kuşağında devrimci arayışların yaygın olduğu yıllardı. Yine sol görüşlü kitapların gençler arasında elden ele dolaştığı dönemlerdi. Evlerin beyaz duvarlarına sloganlar yazılırdı. Bu süreçleri günlüklerine şöyle not düşmüş Helin arkadaş: “Bu yazılara baktıkça içimde bir hüznün aktığını hissettim her zaman. Çoğu kez hafızamı bu şekilde zorlayarak ’70’li yılların devrimci atmosferini, gençlik ruhunun canlı izlerini duyumsuyorum. Şuanki hissiyatımı yokladığımda o yılların beni de derinden etkilediğini fark ediyorum. Ve bunu  sevinerek karşılıyorum.”

Helin arkadaş, kendi halinde, yoksul, alevi inancına sahip bir ailede, Dersim isyanından sonraki ilk nesil olan anne ve babası ile yaşlı insanların olduğu bir köyde büyür. Köy sakinleri arasında katliamdan kurtulmuş insanlar da var. ’38  katliamının hikâyelerini duyarak büyümüştü. ’38 katliamı Kürdistan tarihinde bir dönemi sona erdirmişti. Kürtlük adına son direniş kalesini teşkil eden Dersim, kanlı bir katliamdan geçirilmişti.

’38’e dair izler

O süreci ise şöyle dile getiriyor: “Dersim’in Kürdistan’dan koparılma politikası çok tehlikeli bir süreci başlatmıştı. Hatırlıyorum, Kürdistan demek sadece Dersim’di bizler için. Bu kadar ulusallıktan, genelden kopukluk vardı. Katliam sonrası büyük bir korku sinmişti. Önderliğin Dersim’e baştan beri çok önem verdiği bilinmektedir. Önderliğin müdahalesi olmasaydı Dersim tümden bitmişti. Şimdiye kadar Önderliğin çözümlemelerinin kapsayıcılığını, derinliğini yeterince kavrayamadığımı görebiliyorum. Dersim’e kara sevda tarzı bağlılık ne anlama geliyor? Dersim’i Kürdistan’dan koparan zihniyetin etkilerinden kendini arındırma nasıl olmalıdır? Önderliğin daha 1983’lerde kaleme aldığı Kışla Kültürü adlı kitabı Dersim’deki ulusal ihanetin aşılması için muazzam bir doğrultu veriyor. Uzun bir süre yaşanan acılara duygusal yaklaşarak tarihsel bağlamından kopuk ele aldım. Dersim’in duygusallığı aslında gözleri kör etmektedir. Katliamı unutturmak için her ailede olduğu gibi bizim ailede de katliam ile ilgili fazla konuşulmazdı. Biz çocukların bundan etkilenerek dağa çıkmamızdan korkulurdu. Köyde yaşlılar anılarını pek anlatmak istemezlerdi. Ama yine de katliama dair birçok şey duyuyor, yaşıyorduk. Kafile, ’38, ağır makineli, mitralyöz, tertele kelimelerini hiçbir zaman unutmadım.

Bahar gülüşlü Helin

Helin arkadaş, ailede belli bir serbestlik olsa da daha çocukluğundan itibaren kız ve erkek çocukları arasındaki eşitsizliği ve ayrımcılığı görür. Buna büyük öfke duyar ve bu öfke O’nu büyük bir arayışa sefkeder. Bu nedenle çocukluğundan itibaren insanların birbirini kırıp dökmediği, sevgi ve saygıya dayalı, huzurlu, güzel, eşit ve özgür yaşamın olduğu bir ütopya arayışı ile hep yaşar. Yine büyüdüğü çevrede sürekli dağlarda gerillanın oluşu, devrimci gelenek ve sol kültürün oluşu doğallığında onu etkiler. Sosyalizme, Kürtlüğe eğilimi, mücadeleye sempatisi lise yıllarında başlar. Devletin Kürdistan’da 1990’lı yıllarda yaptığı baskı, ambargo, yoksulluk, köy orman yakmaları, insanları toprağından kopartması gibi saldırgan yaklaşımlar Helin’in katılımında etkili olmuştur. Zilan arkadaşın eylemi ise mücadeleye katılım kararını  kesinleştirmiştir.

Eylül 1997 yılında bir grup kadın arkadaşla birlikte mücadele saflarına katılan Helin arkadaş, 29 Ağustos 1998 yılında Önderlik sahasına geçer. Daha devrenin başındayken Uluslararası Komplo gerçekleşir. Helin arkadaş da ’99 yılının başında Kürdistan dağlarına ulaşır. Önderliği görmek O’nun için büyük bir şanstı, fakat eğitiminin yarım kalması Onda sürekli bir burukluk bırakır.

Bahar gülüşlü Helin Kürdistan’ın taşına, dağına, toprağına, suyuna, bitkilerine,  hayvanlarına, tarihi eserlerine, her zerresine aşık bir militandı. Helin kadınca yaşamanın, hissetmenin, sezmenin, düşünmenin en anlamlı siması demek. Güneş kadar sıcak, herkesin yüreğini okşayan güleç bir yüz, sıcacık bir omuz, tertemiz bir dostluk, bilgelik, heyecan, yaşam sevinci, bağlılık ve tarihten süzülüp gelen bir derviş.

Hakikat, O’ndan bizlere taşanlardı

Yaşamımıza yön veren hedeflerin, ulaşmak istediklerimizin aslında var olduklarına dair kanıttı Helin. Olması gerekenin, özün kendisiydi. Ki hakikat diyoruz buna. Hakikat heval Helin’in yaşama bakışından, tüm canlılara karşı beslediği sevgiden, eşitlik ve özgürlük tutkusundan ve büyük bir aşkla taşıdığı kadın kimliğinden bizlere taşanlardı. İnsan olma, kadın olma anlamı O’nda somutlaşıyordu. Kimseyi kırmak istemeyen naif görüntüsünün yanı sıra, geriliklere karşı tahammülsüz ve keskin tavır sahibiydi.

Hiçbir şey O’nun için sıradan değildi. Geçtiği her yerin tarihini mutlaka öğrenir, orada biriken anlamlarla bakar, yeni şeyler katardı çevresine. Helin, bazen sıcacık saran bir Gare, bazen Metina rüzgarı bazen ise sarsıp insanı kendine getirircesine şiddetli esen bir Cilo fırtınasıdır. Daha yalın bir ifade ile yüzyılın bilgesinin aydınlattığı yolda gerçekleşen, insan olmada ısrar yolcusudur. Ve sade olduğu kadar derin bir adanış ve aşk öykücüsüdür.

Onu tanıyanlar olarak anlamı yakalama yolunun yaşama Helince bakmaktan geçtiğini söylemek mümkün. Gerçekleşen her tanıklık kendisiyle beraber iman yaratır ve her imanın bir talibi olur. Helinler şahsında açığa çıkan bu gerçekliğe biat ediyor ve talibi oluyoruz.