‘İstismarın affı olmaz’

- Esra ÇİFTÇİ
461 views

Çocuk istismarı nedir?

Sağlık örgütleri bir yetişkin tarafından bilerek veya bilmeyerek yapılan ve çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko-sosyal gelişimini olumsuz yönde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak tanımlamaktadır. İstismarı ihmal, fiziksel, cinsel, duygusal istismar olarak dört grupta sınıflandırmaktadırlar.

Çocukluk çağı cinsel istismarı; duygusal, zihinsel ve bedensel açıdan doğaları gereği gelişmemiş olan çocukların ya da ergenlerin, bir yetişkin tarafından kandırma, zorlama veya tehdit yoluyla cinsel davranışlara maruz bırakılmasıdır. Otorite ve güç kullanma istismarcının çocuğa boyun eğdirmesini kolaylaştırır.

Çocuk istismarcısı ise, bir çocuğa cinsel anlamda dokunan kişi olarak açıklanmaktadır. Son 30 yılda dünya çapında çocuklara cinsel istismar konusu önemli bir sorun olarak görünür olup, konuyla ilgili ciddi çalışmalar yapılmaya başlandı. Dünya buna kafa yorarken, Türkiye’de cinsel istismar çok ciddi bir sorun olarak yeteri kadar kavranmadığı gibi, mevcut iktidar tarafından çocuk istismarı meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Çocuklarda cinsel istismarın önlenmesi nasıl bir yaklaşımla mümkün olacaktır? Özellikle istismarın tanınması ve önlenmesinde kimlere ne tür görevler düşüyor? Cinsel istismara uğramış bir çocukta fiziki ve ruhsal muayene bulguları nelerdir? Cinsel istismara uğramış bir çocuğa yaklaşım nasıl olmalıdır? Bu soruları elbette çoğaltabiliriz, peki sorulara yanıt olabilecek, ya da öğretebilecek bir merci var mı?

Pedofili nedir?

Türkiye’de pedofili gün geçtikçe artmaktadır. Özellikle kapalı toplumlarda bu tür olayların daha fazla yaşanmasına karşın bunların ortaya çıkma oranları o denli yüksek olmamaktadır.

İstismarcıların karakteristikleri ve motivasyonları, başka bir bireyi cinsel açıdan baskı altına almaktan, kendi öz çocukları üzerinden cinsel tatmine ulaşmaya kadar değişiklik gösterebilmektedir. Pedofillerin genel özellikleri çocuklara karşı hissettikleri cinsel dürtülerin ve bu dürtüler doğrultusunda çocuklara yaptıklarının yanlış olduğunu düşünmemeleridir. Çarpık bir iç dünyasına sahiptirler. Çoğu pedofil kendi davranışlarını durdurulamayacak, engellenemeyecek, istem dışı hareketler olarak görmektedir. Bu düşünceye dayanmak kendilerini, yaptıkları hareketlerin zorunlu bir katılımcısı olduğuna inandırmaktadır. Kendilerini kurban olarak gördüklerinden, çocuklara yaptıklarından ötürü pişmanlık ya da sorumluluk duymamaktadırlar.  Tüm pedofiller yaptıkları hareketlerden suçluluk duymasalar da davranışlarının toplum ve yasalar tarafından kabul edilmediğini bilmektedirler. Devlet otoritelerinin karşısına bir şekil çıktıklarında hepsi yaptıklarını yalanlamakta, hapsedilmemek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Eğer yaptıkları yine bir şekil kanıtlandıysa, benimsedikleri delüzyonları kullanıp, gerçekleri manipüle etmeye çalışmaktadırlar. Bunlara örnek olarak, “bu davranış zararlı değil, aktarılanlar çok daha önemsiz. “Çocuk cinsel yönden beni provoke etti”, “Yaptıklarımın öğretici bir yönü vardı.”, “Hayatın gerçekleri ve aşk hakkında bilgi verdim.”, “Çocuğun da hoşuna gitti” gibi aslında çok daha ürkütücü savunmalar yaparlar.

Çoğu pedofil çocuğun sır saklama kapasitesini test edip çocuğun ailesine açılıp açılmayacağını kestirmeye çalışır. Çocuk sır sakladıkça onu ödüllendirir. Ailesinin ona izin vermediği özgürlükleri tanıyarak güvenini kazanmaya çalışır. Çocuğu en çok önemseyenin kendisi olduğu izlenimi veren sahte bir ruhsal dünya kurar. Çocuk bu ilişkiden rahatsız olmaya başlayınca onu tehdit eder ve bu durumdan onu sorumlu tutar. Çocuklar özellikle erkek çocuklar yaşadıkları durumdan utanç duydukları için çok azı adli sisteme yansır.

Pedofillik davranış, bireyin yetişkinlere olan ilgisinden bir kopuş değildir. Pedofiller hayatları boyunca kendi yaş grubundaki bireylere karşı cinsel ilgi geliştirememiş, sadece çocuklara karşı inatçı, devamlı bir istek duyan kişilerdir. İçinde yaşadıkları topluma uymak için evlenmeleri, çocuk sahibi olmaları ise pedofil oldukları gerçeğini gölgelemez.

Türkiye’de çocuk istismarcıları korunuyor

Meclise gelmesi beklenen ikinci yargı paketinin en tartışmalı başlıklarından biri “evlilik yoluyla çocuk istismarına af” tasarısı. Diyanetin 2016 yılında verdiği bir fetvanın ardından AKP iktidarı çocuk istismarı ve tecavüzünü meşrulaştıracak düzenlemeleri sistematik olarak uyguluyor.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, 2006 yılında yüzde 42,5 olan çocuk cinsel istismar hükümlülerinin oranı 2016 yılında yüzde 58,8’e yükseldi.

Diyanet fetva verdi, iktidar teklif hazırladı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “kız çocuklarına aile içersinde ve dışarıda şehvet duyulmasının bir sakıncası olmadığı”na  dair verdiği fetva 8 Ocak 2016 yılında Diyanet’e bağlı Fetva Hattı’nda yer almıştı. Bu fetvanın ardından AKP, 17 Kasım 2016’da “cinsel istismar suçu işleyenlerin istismar ettiği kişiyle evlenmesi durumunda ceza almaması”nı öngören kanun teklifini Meclis Genel Kurulu’na sundu. Önergede, “16 Kasım 2016’ya kadar işlenen cinsel istismar suçlarında, saldırgan mağdur kadın ya da kız çocuğuyla evlenirse, hükmün açıklanmasının geri bırakılması” istendi. Böylece çocuk evliliklerinde ailenin cezalandırılmasının da önüne geçilmesi planlandı. Kanun teklifinde yine istismar suçunu azmettiren veya yardım edenler hakkındaki kamu davasının düşürülmesi hükmü yer aldı.

Hatırlarsak, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Meclis’e sunulan kanun teklifine ilişkin “3-4 bin böyle insan var cezaevinde. Bu dramda kadın en büyük mağdur, sorunu çözmeye çalışıyoruz” diye kanun teklifini savunmuştu.

Türkiye’de cinsel istismara ve tecavüze maruz kalan çocuk sayısındaki artışı gözler önüne seren kurumlardan biri olan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 2014 yılında 74 bin 64 olan istismar mağduru çocuk sayısı 2016 yılında 83 bin 552’ye yükseldi. Tabi bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor, bu rakamların çok daha ciddi boyutlarda olduğunu biliyoruz ama resmi kurumlar açıklama yapmıyor.

Kadınlar müthiş direndi, direniyor

Tasarının Meclise getirilmesi ile birlikte Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar sokağa çıktı, “Tecavüzü meşrulaştıramazsınız” diyerek tepki gösterdiler. Kadınlar, tecavüz failine af niteliği taşıyan düzenlemenin geri çekilmesini ısrarla talep etti. Çocukların dini nikah ile evlendirilmesinin suç olarak düzenlenmesi istenen eylemlerde Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin 37’inci maddesi hatırlatıldı.

2016 yılında gündeme getirilen bu yasa, kadınların ısrarı ve tepki göstermesi üzerine geri çekildi ama iki yıl sonra 2018 yılında tekrar gündeme geldi. Bu sefer yasada cinsel saldırı suçlarına mahkûm olanlara “kimyasal hadım” olarak bilinen uygulama öneriliyordu. Yani, çocuk haklarını merkeze koymak yerine istismarcıları nasıl koruruz diye ısrarla kafa yoruldu. O dönemde de kadınların tepkisi üzerine bu sefer seçimler bahane gösterilerek yasa ertelendi.

2020 yılında bugün yine yasa meclisten geçirilmeye çalışılıyor. İktidar 4 yıldır bu yasayı meclisten geçirmeyi ve uygulamayı planlarken kadınlar da boş durmuyor, “Tecavüzü meşrulaştıramazsınız, çocuk istismarının affı olmaz” diyerek karşı çıkıyorlar.

Çocuktan gelin olmaz…

Çocuk evliliklerinin yolunu açan bu yasa, çocuğun tüm haklarını yok saymaktadır. Adı üstünde çocuk, iradesi, korunması olmayan, kendi bedenlerini dahi bilmeyen bu çocukları peşkeş çekmek bu zihniyetin amaçlarından biridir. Bir de ailenin rızası alınarak bu eylemler gerçekleştirilmek isteniyor. Bunun adı evlilik yoluyla çocuk istismarını meşrulaştırmaktır.

Bu çocuklar, sevgi görmeden, aşkı tanımadan, oyun oynamak varken evlere hapsedilmek isteniyorlar. Üç kuruşa elin adamlarına satılıp, onların eğlencesi olsun istiyorlar. Kalem oynatacakken beşik sallasın istiyorlar. Tehditle gelinlik giyindiriliyorlar. Mezara uzanır gibi yatağa uzanıyorlar.

Neler yapılmalı?

Çocuğun korunması açısından özellikle bu konuda çalışan profesyoneller başta olmak üzere tüm toplumda konu hakkında farkındalığın oluşması, bilgilenilmesi ve caydırıcı çalışmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada çocuğa yönelik cinsel istismarlar içinde en tehlikeli gruplardan birini oluşturan pedofili hakkında bilgi verilmeli, etik açıdan hastalık mı suç mu olduğu, hangi kategoride değerlendirilmesi gerektiği tartışılmalıdır.

Çocukların ihmal ve istismardan korunmasında, tüm çocuklara yönelik koruma programları geliştirilmesi gerekir. Tüm çocukların ve ailelerinin içinde bulundukları koşulları iyileştirme, yaşam kalitesini artırma, risklerin oluşmasını önleme amacını taşımasıdır. Kamu sağlığı programlarının geliştirilmesi, işsizlik oranının düşürülmesi ve gelirin artırılması zorunludur. Yine çocukların tümünü kapsayacak sosyal koruma etkinliklerinin oluşması ve bu yönlü eğitimler verilmesi gerekmektedir.

Bunları tartışmaz ve bir an önce hayata geçirmezsek, en önemlisi de iktidarın yasalarla istismarı meşrulaştıran yaklaşımlarına, dayatmalarına sessiz kalırsak, yarın bir gün yeme, içme gibi tecavüz de yaşamımızda normal bir hal alır.