Kadınların ‘Hayır’ları artıyor 

- Yurdusev ÖZSÖKMENLER
332 views
“Hayır. Hayır, efendim. Hayır sadece bir kelime değildir, tam bir cümledir. Daha fazla açıklamaya ihtiyacı yoktur. Müvekkillerim hayır dediler, efendim. Ve bu erkekler bilmelidirler ki hayır, hayır demektir. Tanıdık, arkadaş, sevgili olsun ya da seks işçisi olsun, hatta kendi karınız olsun. Hayır, hayır demektir. Ve biri hayır derse durursunuz.”

Bu sözler Aniruddha Roy Chowdhury tarafından yazılan ve yönetilen 2016 yapımı Hint filmi Pink’te cinsel tacize uğradıkları halde fail zengin ve bürokraside etkili bir aileden olduğu için kendilerine inanılmayan dört genç kızın yargılandığı davada avukatın mahkemeye sunduğu savunmanın son sözleri. ‘Hayır’ özellikle kadınlar için önemli bir kelime. Çünkü kadınlar artık daha kararlı bir şekilde evde, sokakta, işyerinde eşitsizliğe, cinsel tacize ve şiddetin her türüne karşı ‘Hayır’larını arttırmaya başladılar. Erkeklerin evde ve dışarıda kurduğu hegemonya ve baskıya, sömürü sistemlerine karşı kadınların daha çok ‘Hayır’ demesi ne yazık ki kadına yönelik şiddeti de artırdı. Boyun eğen, kendine verilenle yetinen, yapılan her türlü kötü muameleyi sineye çeken, dilsiz, ‘makbul-geleneksel’ kadınların yerini, ‘Hayır’ diyen, başkaldıran, haklarını talep eden, meydanlara çıkan, eşit ve özgür bir dünya için mücadele eden kadınlar aldıkça devlet ve erkek şiddeti daha çok açığa çıkmaya başladı.

 Dünyada 736 milyon kadın şiddet mağduru

Bu yazı yazıldığında 2021 yılının kadına yönelik şiddet raporları henüz açıklanmamıştı. Ancak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre yılın bitmesine daha 1.5 ay kalmasına rağmen erkek şiddeti sonucu öldürülen kadın sayısı 295’e ulaştı. 2020 yılında bu sayının 300 olduğu hatırlanırsa, oranın 2021’de daha da artacağını öngörmek yanlış olmaz. Türkiye’de durum böyle iken diğer ülkelerde durum farklı mı? Veriler bize farklı olmadığını gösteriyor. Covid pandemisi nedeniyle kadınların evde daha fazla vakit geçirmek zorunda kalması sonucu bütün dünyada kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin sayısı arttı. DSÖ’nün verilerine göre dünyadaki her üç kadından biri hayatında en az bir kez şiddetle karşılaşıyor. Yani, dünyada 736 milyon kadın şiddet mağduru. Kolombiya’da kadınların yüzde 37, 4’ü şiddete maruz kalırken OECD’ye üye ülkeler arasında kadına şiddetin en fazla olduğu diğer ülkeler ABD (yüzde 35.6), Yeni Zelanda (yüzde 35), Danimarka (yüzde 32) ve Letonya (yüzde 32) oldu. İngiltere ve Galler’de son 10 yılda 1425 kadın cinayete kurban gitti. Yapılan anketler bir yıl içinde 144 bin kadının tecavüz veya tecavüz girişimi ile karşılaştığını gösterirken polise bildirilen sayı ise 59 binde kaldı. Bunlardan sadece 1,439 kişi tecavüzden hüküm giydi. Almanya’da ortalama her 3 günde bir kadın katlediliyor. Her gün bir kadın ölümle karşı karşıya kalıyor, her 45 dakikada bir kadın şiddet görüyor. Kayıtlara geçmeyen gerçek sayıların ise daha fazla olduğuna inanılıyor. Fransa’da Kadın Erkek Eşitliği Bakanlığı’nın rakamlarına göre, her yıl yaklaşık 220 bin kadın eski veya halihazırdaki eşleri tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor. 2020 yılında 102 kadının katledildiği ülkede 2021 yılının ilk altı ayında 57 kadın öldürüldü.

‘Kadın kırımı’na dönüşen şiddet

Yalnızca geçtiğimiz Ekim ayında, dört kadının erkekler tarafından öldürüldüğü İsviçre’de 2021 yılında katledilen kadın sayısının ise 24’e ulaştığı açıklandı. Kadın sığınma evlerinin çatı örgütü olan DAO tarafından 2021 sonbaharında yapılan bir araştırmaya göre 26 ile 45 yaş arasındaki kadınların yaklaşık yarısı, birlikte olduğu erkek tarafından en az bir kez şiddet gördüğünü belirtiyor. Belçika Cinsiyet Eşitliği, Fırsat Eşitliği ve Çeşitlilik Bakanı Sarah Schlitz, 2021 yılında kadın cinayetlerinin önceki yılların ortalamasının iki katı olduğunu açıkladı. Polonya Kadın Hakları Merkezi, ülkede her 40 saniyede bir kadının şiddete maruz kaldığını, yılda 500’e yakın kadının ise aile içi şiddet sonucu hayatını kaybettiğini belitti. 2019-2020 yılı içinde 188 kadın cinayetinin gerçekleştiği İsveç’te sadece son Nisan ayında 6 kadın öldürüldü. Kadınların eve kapatıldığın Taliban yönetimindeki Afganistan’da Kasım’da 5 kadın aktivist öldürülmüş halde bulundu. ‘Femicide/kadın kırım’ı haline gelen şiddet dünyanın diğer ülkelerinde de bütün hızıyla sürdü. Ancak buna karşı kadın mücadelesi de 2021 yılında yükselerek devam etti. 8 Mart’ta bütün dünyada milyonlarca kadın meydanları doldurarak taleplerini haykırdı.

‘Uslu kadınlar tarih yazamaz’

İsviçre’de kadınlar 15 Haziran ve 18 Eylül olmak üzere iki kez ‘cinsiyetçiliğe ve şiddete’ karşı meydanlara çıktı. Ülkenin bütün büyük kentlerinde son on yılda görülen en kalabalık eylemleri gerçekleştiren kadınlar, ‘eşit işe eşit ücret’, ‘cinsiyetçiliğe ve kadına yönelik şiddete son’ taleplerini dile getirdiler. İngiltere’de bir kadının polis tarafından kaçırılıp öldürülmesi üzerine, ‘Uslu kadınlar tarih yazamaz, sessiz kalmak hiçbir şeyi değiştirmez!’ diyen kadınlar günlerce süren protesto eylemleri yaptılar.  28 Eylül Güvenli Kürtaj Günü’nde Almanya’nın 60 şehrinde kadınlar kürtajı ceza yasası kapsamına alan yasa maddelerine karşı ‘150 yıldır mücadele ediyoruz. Artık yeter’ diyerek meydanlara aktı. ABD’de Eylül ayında Teksas’ta yürürlüğe giren yeni kürtaj yasasına karşı binlerce kadın birçok kentte yaptıkları eylemlerle kürtaj hakkını savundu. Meksika, Peru, Salvador, Şili ve Kolombiya başta olmak birçok Latin Amerika ülkesinde de kadınlar, gebeliğe gönüllü son verilmesinin yasallaştırılması mücadelesini sembolize eden yeşil fularlarla sokaklara çıktı. Meksika ve Arjantin’de kadınlar kazandı ve kürtajı suç sayan yasalar kalktı. Rojava’da kadınlar bir yandan her türden gericiliğin saldırılarına karşı en önde mücadele ederken bir yandan da bütün engellemelere karşın eşitlikçi bir yaşamı adım adım inşa ederek bütün dünya kadınlarının umudunu büyütmeye devam ettiler. Türkiye ve Bakur’da kadın hareketi sadece kadınların hakları için mücadele etmekle kalmadı, aynı zamanda toplumsal mücadelenin öncüsü olmaya da devam etti. İstanbul’da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anılan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin tek adam yönetimi tarafından yürürlükten kaldırılmasını kabul etmeyen kadınlar bütün kentlerde eylemlerini sürdürdüler. Kadın katliamlarında cezasızlığa karşı mahkeme salonlarında ve meydanlarda seslerini yükseltiler. Kadınlar son olarak işyerlerinde kadına yönelik şiddetin önlenmesi için ILO tarafından imzaya açılan 190 sayılı sözleşmenin Türkiye tarafından imzalanması için kampanya başlattılar.

 İşyerlerinde şiddete karşı 190 Sayılı Sözleşme

ILO’nun 190 sayılı İş Yaşamında Şiddet ve Tacizin Önlenmesi Sözleşmesi 25 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe girdi. Sözleşme henüz sadece Arjantin, Ekvator, Fiji, İtalya, Mauritius, Namibya, Somali, Uruguay ve Yunanistan olmak üzere 9 ülke tarafından imzalandı. Sözleşmede şiddet ve taciz tanımı ‘fiziksel, psikolojik, cinsel ya da ekonomik zarar amacı güden, bunlarla sonuçlanan ya da sonuçlanması muhtemel olan, bir kez ya da tekrarla yaşanmış kabul edilemez davranışlar, pratikler ya da tehditler’ şeklinde geniş bir biçimde yapılıyor. Sözleşme, iş yerlerinde, işe geliş gidişlerde, Covid nedeniyle gittikçe artan evden online çalışmada ve dinlenme mekanlarında, yani çalışma yaşamının bütününde kadınların karşılaştıkları fiziksel şiddet, cinsel taciz, sözlü ve duygusal istismar, zorbalık, mobbing, tehdit ve takip gibi tüm şiddet biçimlerini kapsıyor. Ayrıca ev içi şiddet, işyerindeki işçi sağlığı ve güvenliğinin yanı sıra istihdam koşullarını da etkileyen bir unsur olarak ele alınıyor ve tarafları bu etkileri azaltmak üzere önlemler almaya çağırıyor. Sözleşmenin amacı ‘ulusal kanun kapsamında ya da pratikte, sözleşme statüsüne bakılmaksızın’ hali hazırda çalışanlar, iş sözleşmesi sona eren, stajyerler, kayıt dışı çalışanlar, gönüllüler, iş arayanlar, iş başvurusunda bulunanları korumak. Bunun için devlete, işverenlere ve sendikalara çalışma yaşamında şiddet ve tacizi önleyici politikalar geliştirmeleri ve uygulamaları için yükümlülükler getiriyor. Bu yükümlülükler arasında işyerinde cinsiyete dayalı şiddet ve tacize yönelik özel ulusal yasaların oluşturulması, işçi temsilcileriyle birlikte işyeri düzeyinde politikaların düzenlenmesi, işyerinde şiddet ve taciz konulu eğitimler ve kılavuzlar oluşturulması, şiddet ve tacize maruz kalanların desteklenmesi, iş müfettişleri başta olmak üzere etkin soruşturma ve denetim mekanizmalarının kurulması, faillere yaptırım uygulanması gibi bir dizi uygulama yer alıyor. Sendikalara, danışma, risk değerlendirme, tespit, önlem, uygulama ve yaptırım sorumlulukları veriliyor.

İşyerleri için ilk sözleşme

ILO’nun 190 sayılı sözleşmesi, iş yaşamında şiddete ve tacize son vermeyi hedefleyen ilk uluslararası sözleşme olması nedeniyle kadınlar açısından büyük öneme sahip. Yükselen erkek/devlet şiddetinin, ırkçılığın, militarizmin ve cinsiyetçiliğin etkilerinin işyerlerinde de ağır biçimde yaşandığı Türkiye’de bu sözleşmenin imzalanarak yürürlüğe girmesi kadınlar açısından büyük bir kazanım olacaktır. Medeni Kanun, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’nun ve İstanbul Sözleşmesi’nin kabul edilmesi için ortak bir mücadeleyi gerçekleştiren Türkiye ve Kürdistan kadın hareketleri yine güçlerini, seslerini, hayatın bütün alanlarında olduğu gibi çalışma yaşamında da kadına yönelik şiddete karşı ‘Hayır’larını birleştirerek ILO 190 sözleşmesinin imzalanmasını başaracaklardır. Türkiye’deki kadınlar gibi diğer ülkelerdeki kadınların da ILO 190 sözleşmesinin hükümetler tarafından imzalanması için harekete geçmeleri kadına yönelik şiddete karşı mücadelede en önemli adımlardan biri olacaktır.