Kesişen zamanların duyguları…

- Aza ROJIYAN
799 views

Şehit Rojîn Gevda anısına…

???????????????????????????????Yol ayrımları, başlangıç ve sonların ortak buluşma yerleri… Eskiyi ya da eskimesine asla izin vermek istemediğin ama eskilerin arasına bırakmak zorunda kaldığın, gözlerin yolda, bir eskicinin onları toparlayıp ellerinden, kapının eşiğinden alıp götürmesini korkuyla beklediğin ve bazen de bir an önce yaşansın ve bitsin dediğin ama nasıl başlayacağını bilmediğin tedirgin, mutlu, hüzünlü, korkulu zamanlardır yol ayrımlarına vardığın anlar. Kavşaklar, kesiştiriyor tüm duyguları. Adımlar tedirgin, korkulu ama her an uçmaya hazır bir kuş gibi de telaşlı… An’a çakılı kalmıştır ayakların, ne ileriye gidebiliyorsun, ne de geriye dönebiliyorsun. Anlatsan, dilinden anlar mı yollar bilemezsin ama yalvarırcasına bakarsın önünde uzanan patikalara o an ya yaşanmasın ya da yaşanacaksa da en az acıyla yaşansın, atlatılsın diye. Yol suskun, benlik çığlık çığlığa. Bir sonun başlangıcı ve sondan başlangıca doğru ilk adım…

Başlamak ve bitirmek… Son ve ilk…  Yol ayrımının çakışık duygularının girdabı… Unutmak ve yaşamak arasında kalmak gibi… Nasıl anlatmalı ki, tarifi ya da bir sözü yoktur bazı anların. Hepimiz bir yol ağzına gelip dayandığımızda duruklayıp geriye dönmedik mi? Ya da gözlerimiz arkada ileriye doğru yürümeyi denememiş miydik? Bitirilenin, gidilenin bir daha gelmeyeceğini, olmayacağını, sadece yürüyenle tekrar tekrar yaşanacağını bilerek, hissederek yeni yollara adım atmamış mıydık hepimiz? Hele bir de gerilla patikalarında başlayınca yol ayrımları korkular umutlarla dolmaya başlar yüreğine, alnının teri yüreğine tuz basar misali acıtır canını, ama yine de dersin, belki başka bir yol ayrımında buluşur adımlarımız, bir gün mutlaka yine yaşanacak, yaşanmamış sayılıp da gelecek zaman yaşanır diye ertelenmiş tüm hayaller. Gözlerini arkaya yatırır, yüreğine doldurursun tüm yaşanmışlıkları, ileriye doğru her adımınla yeniden yeniden yaşamaya devam edersin her anıyı. Ne kadar umutlarını inatla, dirençle canlı tutmaya çalışsan da patikalar uçsuz bucaksız, dağlar zirveleriyle bulutlara dokunuyor, ışıklarıyla geceleri yaran karakol ışıkları ölümü uğulduyor, izli mermiler kayan yıldızlar misali ölümü haber veriyor.

Umutla korku yan yana yürür bu patikalarda. Aşkla nefret gibi, ölümle yaşam gibi, zaferle ihanet gibi… Umutları biriktirirsin korkuyla, inatla, dirençle… Dizlerinin yürümeye takati kalmasa da umudunu sürürsün ayaklarınla ileriye doğru, bilirsin umudu kalmazsa yüreğinin dizlerin tutmayacak, gözlerin görmeyecek yollarını çevreleyen varoluşu. “Son” dediğin zamandan avuçlarına doldurduğun yaşanmışlıkları, hatıraları yarına taşırsın göz kapaklarının perdesinde, her an canlı tutarsın yeni framlar yaratırken yüreğinde. Her an eklersin kadrajına yeni kareler, eksiltmekten korkarak… İşte yol ayrımlarında ayrıştıramazsın yaşadığın hiçbir duyguyu, her şey an kadar karmaşık, sonsuzluk gibi belirsiz, ellerinde bir tek gördüğün dünün ve umudun vardır.

Patikalar, buluşmaların ve ayrılmaların yol ayrımlarıdır. Zaman an’a sıkışmıştır bu yol ayrımlarında. Tarih kazınır benliğe, an an, soluk soluk… Unutmazsın tek bir bakışı, tek bir sözü, tek bir dokunuşu. Yıllanmış şarap misali daha bir canlanır eskidikçe damakta anılar. Bu yüzden eskidikçe daha bir özlenir geçmiş. Hele bir de gelmedikçe gelecek diye beklediğimiz o buluşma anları, kucaklaşma anları, özlem her adımda daha bir ağırlaşır; çantanda, raxtında taşıyabilecek yeri kalmaz, taşarsın kendinden öte zamanlara tüm anıları.

Yol ayrımları anılarından, kendinden ayrışamadığın zamanlardır, tüm duyguların kesiştiği anlardır.

Ben hala önürojin gevda ark.mdeki yolun tedirginliğini, umudunu kucaklamanın sancılarıyla kıvranırken Argeş tüm çocukluğumu, gerilla anılarımı, umudumu, özlemlerimi kucaklayıp karşıma dikiliyor. Kaç yıl olmuştu görüşmeyeli, sekiz yıl mı? Yoksa hiç ayrılmamış mıydık? Birikmiş yaşanmamışlıklarımız vardı, özlemlerimiz vardı, yitikliklerimiz, acılarımız vardı ertelediğimiz, büyüttüğümüz. Karşımdaydı şimdi tüm varlığıyla, bense anda donmuş Ona öylece bakakalmıştım. O’ysa özlemini gülüşüne asmış, gözlerinde umudu taşırmıştı o anda. Büyümüştü. Sekiz yıl ona neler katmıştı, ne anılar, özlemler, acılar, mutluluklar, ayrılıklar tattırmıştı kim bilir. Hepimiz ayrı zamanlarda aynı özlemleri, umutları, acıları tatmıştık. Aşinasıydık hepimiz birbirimizin yaşamlarına ayrı olsak da. Aynı yolun yolcuları değil miydik sonuçta.

Anda donmuş ben, karşımda tüm varlığıyla Argeş. Gözlerim onunla dolmuş, sıyrılamıyorum andan. Gözlerimi yumsam yitecek sanki, ya da ona dokunmaya kalksam yok olacak gibi. Bakıyorum ona sadece. Ne kadar öylece kaldım bilmiyorum, en son Argeş ellerimden tutup beni sıyırıyor anın donmuş şaşkınlığından, sımsıkı kucaklıyor beni umutları, özlemleri ve acılarıyla. “Nasılsın” diyor sessizce, “bilmiyorum” diyorum. “Sen” diyorum, sessiz kalıyor. Söz bulamıyoruz o an ne kendimizi tanımlayacak, ne de o anı. Gözlerimiz doymuyor an’a, sözlerimiz ise boşlukta çırpınıyor. Ne konuşsak yetmiyor anı tanımlamaya, yaşanmışlıkları tarif etmeye. Susuyoruz sonra. Saate bakıyorum, saat üç, ayın üçü, üçüncü ay, tarih 2013. Biliyor musun diyorum “2 mart 2011’de en son Boran’la görüşmüştüm, birlikte geçirdiğimiz son gündü ve bana bu günü asla unutma demişti. Ve şimdi 3 mart, belki senle de son görüşmemiz olacak.” Biliyoruz ikimiz de bu buluşmanın bir son olduğunu. “Sende Boran’ı görüyorum” diyor bana, “Onu göremedim ve seni de bir daha görememekten korkuyordum” diyor ama bilmiyor bu sonun bende nasıl bir korku yarattığını. Gidecekti ve ben gitme diyemiyordum. O gitmekten hoşnuttu, acılarını yollarda dindiriyordu. Ve ben gidenlere yolcuydum. “Gidiyorum” diyor gözlerine ektiği yıldızların ışıltısıyla. Gidiyordu, yine özlemleri bırakarak ellerime. Eskimeyen anılardan, giderken bize gelen gidenlerden konuşuyoruz. O kadar birikmiş sözümüz, sözcüksüz, tümcesiz yaşanmışlığımız vardı ki böyle buluşma anları için biriktirdiğimiz. O ise geldiği anda yeniden “gidiyorum” diyordu. Çırpınıyorum an’da. Birkaç saat yılların özlemini giderebilecek miydi, ya da yetecek miydi ömre bedel örojin_gevdazlemleri katlanılır kılmaya? “Boran’ı yaşatmaya söz verdim, bu yüzden onun yolundan gideceğim” diyor. Susuyorum, “gitme” desem ihanet etmiş olacağım Boran’a ve O’na. Gözleri ileriye kilitlenmiş gibiydi, zamanın ötesine dalmış, başka bir anı yaşıyordu. Cebinden bir Önderlik rozeti çıkarıp veriyor ellerime, “bu benden sana hediye olsun” diyor. O da Boran gibi hayallerini emanet ediyordu sanki bir rozete sığdırdığı umutları ve sevgisiyle. Korkuyla alıyorum, aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordum belki de.  Her yol ayrımında korku büyüyordu umutla karışık. Ayrı zamanlarda aynı korkuları, aynı dirençli umutları büyütüyordum yine. Argeş gülümsüyordu, bense hüzünle dolduruyordum tebessümümü. O da gidiyordu. Kalan olmanın acısı gelip yerleşiyordu yüreğime. Baran’ı görüyorum gözlerinde, yüreğinde Boran aşkı.

Bir iki saate sığdırmaya çalışıyorduk yılların özlemini, yaşanmışlıkların, ertelenmişliklerin hepsini. Ayrılık zamanları bir ömür uzunluğunda, bir soluk suskunluğunda kısa. Adımlıyoruz birlikte ayrılığa doğru, belki de ayrılığın yaratacağı asıl birlikteliğe doğru. Adımlarımız bizi geriye doğru savuruyor, soluklarımız anı kokuyor, özlem, umut kokuyor. Gözlerim çerçevelemek istiyor bu son an’ı. Doyuramıyorum özlemimi an’da. Biliyorum çünkü yarını yok bu ayrılıkların. Vuslatsızdır burada birçok ayrılık. Son an, ya da başlangıcın ilk adımı. Ama insan o anda ne ilki kabullenebiliyor, ne de sonu. Bir virgülle es geçmek istesen de o anı, noktalar göz bebeklerinde büyür, zamanının hepsini kaplamaya başlar gece gibi. Bir son, bir veda. Yol ayrımındayız işte. Yollar ise önümüzde bir ömür gibi uzanıyor. Bir anda yaşanan ayrılık bir ömre uzanıyor işte. Önümüzde duran ayrılık, bekliyor son demlerimizi. Biz ise korkuyla, umutla adımlıyoruz.

Ayrılığa inat zorla tebessüm etmeye çalışıyoruz. Kucaklıyorum onu, onun umudunu, yolunu, yoldaşlığını, yolculuğunu… Gidiyor. Gözlerim gidişine takılı kalıyor. Son bir gülüş bırakıyor avuçlarıma…

Yol ayrımları işte, bir sonun başlangıcı, umudun bekleyişi. Umut ve korkunun, ilkin ve sonun, hüznün ve heyecanın beden bulduğu anlar, yol ayrımları. Çakışan duygular, kesişen yollar, ayrışan yollar… Ve hala başka bir yol ayrımında umudun beden bulması için yürüyoruz.

Aza Rojiyan