Kürt evinin toparlanması ve Ulusal Birlik

- Nîlufer Koç
609 views

ANF ImagesBöl-yönet bir iktidar aracıdır. Egemenler dünyanın birçok yerinde aynı yöntemi kullanmışlardır. Bu açıdan dünya halklarının ve egemen güçlerin tarihini bilmek çok önemli olmaktadır. Kürtler olarak bugünlerde ulusal birliği tartışmamızın önemli bir nedeni Kürdistan’ın içinden geçtiği hassas süreçteki olası tehlikeleri önlemektir. 100 yıl aradan sonra önemli fırsatları yakalamış bulunmaktayız. Kaybetme riski ile büyük kazanma imkanıyla karşı karşıyayız. Kazanmanın öncelikli şartı Kürt evinin toparlanmasıdır. Dört parça Kürdistan arasında ulusal dayanışma ve birbirine karşı sorumluluk duyma duygusu en üst seviyeye ulaşmıştır. Rojava, Kobanê, Şengal direnişlerinde dört parçadaki halkımız yekpare olmayı bilmiştir. Bugün herhangi bir parçada ciddi bir sorun olursa diğer parçalardaki halkımız refleks göstererek, ulusal tutum geliştirmektedir. Ülke dışında yaşayan Kürtler de aynı ruh halini taşımaktadırlar.

Ulusal birlik böl-yönet siyasetinin pan-zehiridir

Ulusal Birliği ele alırken bunu daha çok Kürt siyaseti açısından ele almak gerekir. Parçalı olan bu alandır. Ulusal Birlik bu nedenle Kürt halkını parçalı siyasetin ağır yükü altından çıkararak, 21. yüzyılda nihayet Kürt varlığını yasal statülere kavuşturmak için zorunlu hale gelmiştir. Mevcut durumdaki parçalı Kürt siyaset gerçekliği tarihin bu önemli aşamasında zarar vermektedir. Zira Kürt siyasetine iktidar amaçlı dar bakış açısı hem bölgesel ve hem de küresel egemen güçlerin anti Kürt politikasını güçlendirmektedir. Çünkü Kürt gerçekliğinde bugün özgür Kürt kadar 20. yüzyılda kalan feodal-hiyerarşik ve kadın karşıtı çizgi de mevcuttur. Egemen güçler hala Kürdistan’ı ve Kürtleri kontrol altında tutmak ve Kürt kartını 100 yıldan bu yana kullandıkları gibi kullanmak istemektedirler. Kürt Ulusal Birliği parçalı Kürt siyasetini çözmek zorundadır. Aksi takdirde içinde bulunduğumuz Ortadoğu kaosunun doğurduğu özgürlük fırsatını kaçırma tehlikesi ile karşı karşıya kalınacaktır.

Ulusal Birlik tüm Kürt güçlerinin kendilerinden taviz vererek, siyasal çalışmalarının önceliğini 40 milyonluk bir halkın geleceğine vermeleri için gereklidir. Ancak ne yazık ki kimi Kürt siyasi aktörleri halka rağmen ‘ben’ olgusu yani iktidar hırsı ile yaklaşmakta ve bu da ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. Ortadoğu’daki kaos süreci eski sistemlerin çöktüğü yani yönetenlerin yönetemediği; yönetilenlerin de artık yönetilmek istemediği bir aşamadır. Kürtleri artık hiç bir güç eskisi gibi yönetemeyecektir. Kürtler de zaten artık bölgesel ve küresel güçler tarafından yönetilmeye karşıdır.

Lenin kaos süreci için ‘devrimci an’ demektedir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise bu süreç için “kim alternatif geliştirebilirse, iyi örgütlüyse bu süreci kazanır” tespitini yapmıştır. Bugünkü Ortadoğu’da en güçlü alternatif Kürtler olduğu gibi, en örgütlü olan da Kürt halkıdır. Kürtleri yöneten Türk, İran, Irak ve Suriye devletleri ise artık yönetmiyorlar. Aksine ulus devlet çöküşünü yaşamaktadırlar. TC çareyi faşizme sarılarak bulurken, İran devleti bölgenin tüm sorunlarına burnunu sokarak ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Şam rejimi ise Rusya vasıtasıyla ayakta durmaktadır. Irak da devlet politikasından ziyade günü birlik bir politika içerisinde ciddi bir kimlik krizi yaşamaktadır. ABD ve Rusya gibi küresel güçler artık eskisi gibi Kürt kartını istedikleri gibi kullanamamaktadır. Zaman zaman Kürtlerle Rojava/Kuzey Suriye’de ortak askeri etkinliklerde bulunurken, zaman zaman TC’yi Kürtlere ‘sopa’ olarak gösterme politikası yürütmektedir. Ancak tüm bunlara rağmen Rojava’da görüldüğü üzere Kürtler son 6 yıldır oldukça istikrarlı bir gelişim ve kalkınmayı açığa çıkarmayı başardılar.  Bu da Kürtlerin ciddi muhatap ve aktör olmalarını sağlamaktadır. Kürtler dışındaki tüm güçler sorun; Kürtler ise çözüm üreten konumdadır.

Kürdistan’da yeni bir sürecin başlangıcı

ANF ImagesKürdistan coğrafyası, I. ve II. Dünya Savaşı ardından bugün içinde bulunduğumuz III. Dünya Savaşı’nın odak noktasına dönüşmüştür. Genelde Ortadoğu özelde Kürdistan halkları tekrardan böl-yönet savaşıyla karşı karşıyadır. Ancak bunun için verilen yeni savaş daha pervasız, daha hukuksuz ve daha acımasız. Paylaşım savaşı DAİŞ denilen ve çeşitli egemen güçlerin elinde bulunan vekalet ordusu tarafından yürütülmektedir. En belirgin DAİŞ destekçisi ise Türk devletidir.

Kürdistan 21. yüzyılda da tekrar uluslararası paylaşım savaşının merkezine konulmuştur. DAİŞ karşısında büyük zafer elde eden Kürtler, zaferleri nedeniyle de dünya kamuoyunun gündemindedirler. Kürtler artık sesini dünyaya duyurmayı başardılar. Dünya Kürtleri konuşuyor.

Öte taraftan Kürtlerin bu gücünden korkanlar ise hala ‘böl-yönet’te ısrar ederek, Kürtlere tarihin bu fırsatını kaybettirmek istemektedirler. Normalde savaşan ve kazanan tarafla çözümün tartışılması gerekirken, egemen güçler hala bunun yerine kendi çıkarlarına uygun gördükleri Kürtleri çözümlerin tartışıldığı platformlara davet etmektedirler. Şimdiye kadar Cenevre ve Astana konferanslarına Kuzey Suriye ve Rojava’da savaşan ve demokratik modelle Suriye sorununu önemli oranda çözen SDF güçleri yerine, dış güçlere bağımlı Kürt marjinal kesimleri davet etmeleri bundandır.

Uluslararası kimlik statüsünü kazanma zamanı 

Kürtlerin özgürlük mücadelesi dünya çapında artık meşruiyet kazanmıştır. Sıra uluslararası hukuk normları çerçevesinde Kürt kimliğinin yasal düzenlemelerle resmiyete kavuşmasıdır. Bu gerçekliği hiçbir Kürt gücü dar çıkarları nedeniyle gölgelememelidir. Fakat ne yazık ki bazı Kürt güçlerinin kendi parti ve kişisel iktidar hesaplarını ulusal çıkarların önüne koyduğu görülmektedir. Kürt siyaset tablosuna bakıldığında bu konuda Güney Kürdistan’daki iktidar anlayışı ciddi bir problem teşkil etmektedir.

Parçalılık kaybettirir- Birlik kazandırır

Oysa Kürtler ancak ulusal birliklerini oluşturduklarında, en azından ulusal bir siyaset stratejisi etrafında dayanıştıklarında, güç haline gelerek kazanabilirler. Süreç herkese kazanma imkanı tanımaktadır. AncakANF Images hiç kimse  kendi menfaatini ulusal çıkarların önüne çıkarmamalıdır. Böyle yapanın kazanması da mümkün değildir. Çünkü Kürt halkı ulusal bilinçleme düzeyiyle siyasete doğrudan müdahil olmayı bilen bir halktır. Geleceğini karartacak olanlara karşı tavrını ortaya koymasını bilen bir halktır.

Kürdistan’ın dört parçasının özgün sorunları olsa da, hepsinin ortak sorunu kimliklerini yasal statü çerçevesinde uluslararası normlara kavuşturma sorunudur. Bir parçanın özgün sorununu, diğer parçaların dayanışmasıyla kolaylıkla çözülebilecek aşamadayız. Kürtlerin mevcut parçalı konumlarıyla tek başına bir parçanın sorununu çözmesi mümkün değildir. Sadece bu çerçevede Başûr Kürdistan’daki durumu ele alsak bile, referandumla bağımsız bir devlet ilanı yapmaya tek bir parçanın gücünün yetmeyeceği giderek daha belirginleşiyor. Başûr’un bunu başarması için; Bakûr, Rojhilat ve Rojava ile yurtdışındaki halkımızın bu ilanı sahiplenmesini gerekir. O zaman bu bir Kürt ulusal talebi olur ve uluslararası alanda ciddiye alınır. Şimdi Başûr’da tek bir partinin yani KDP’nin bunu tek başına yapması mümkün değildir. TC devleti sınırları kaptırsa, Başûr’da açlık baş göstereceği gibi, Başûr’da bulunan 18 Türk askeri garnizonu harekete geçerse Başûr bir günde alt üst olur. Yine İran tehditi de göz ardı edilmemlidir. Ne ABD ne de Rusya, İran ve Türkiye ile çıkarlarını mevcut durumda tek bir parça veya tek bir Kürt gücü için riske atmazlar. Bu bakımdan eğer Bakûr ‘evet’ derse, TC’nin Başûr’a herhangi bir müdahalesi zora girer. Ya da Rojhilat ‘evet’ derse İran yönelim politikasını gözden geçirir. Dolayısıyla küresel güçler de Kürtlerin bu ortak istemini görmek zorunda kalacaktırlar.

Ulusal Birliğin prensiplerini kadınlar belirlemeli

Kadınlar, Ulusal Birliği ele alırken sonraki adımı da önceden değerlendirmelidir. Dolayısıyla “kadınlar için Ulusal Birlik ne anlama geliyor” sorusuna kadınlar daha fazla tartışabilmeli ve bir perspektif açığa çıkarabilmelidir. Erkek egemen yaklaşımların Ulusal Birlik anlayışı ile kadınların ele alışı kesinlikle farklı olmalıdır. Ulusal Birlik, Kürt güçleri arası politik bir uzlaşı olacaktır. Uzlaşı siyaseti, taviz alma-verme siyasetidir. Tavizlerin ölçüsü ne olacak? Kürtler birleşerek güç olduklarında ne yapacaklar? İktidarı mı yoksa demokrasiyi mi inşa edecekler? Bunlar, kadınlar tarafından tartışılması gereken sorulardır. Ulusal Birliğin demokratik müştereklerde sağlanması kadın işi olmalıdır. Yine birlik olgusunda ağırlıkta siyasal güçler konuşacağı ve uzlaşıya varacakları için, toplumun sesi kadınlar olmalıdır. Kadınlar, birlik olgusuna ilke kazandıracak güç olmalıdır.

Genel olarak Kürt siyasi hareketleri ne kadar parçalıysa kadınların örgütleme konumu da maalesef böyledir. KJK dışında kalan kadın örgütlemeleri özgünlükten ziyade genel ve bağlı oldukları parti çıkarlarına göre hareket etmektedirler. Bu nedenle de 2012’de Hewler’de düzenlenen II. Kadın Ulusal Konferansı’nda bir sonuca varılamadı. Farklı partilere mensup kadınlar ve hatta sivil toplum alanından gelen kadınlar bile bağlı oldukları üst ‘erkek akıl’dan  bağımsız hareket edemediler. Bu nedenle konferans beklenen sonuçları açığa çıkaramadı.

Tabii o günden bugüne çok şey değişti. Kobanê zaferi ve bugün Rojava ile bütün dünya Kürt kadınlarını konuşuyor. Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi evrensel düzeye çıkarak, dünya kadın hareketlerinin temel bir gündemi oldu. Bu gelişme de birçok şeyi değiştirdi.

Ulusal Birlikte öncelikle kadınların ilkeleri olmalı

ANF ImagesKürdistan’da nasıl PKK somutunda devrimci ve KDP somutunda feodal Kürt siyaseti farkı varsa, bu kadın dünyasını da etkileyen bir gerçektir. PKK için kadın özgürlüğü, demokrasinin vazgeçilmezidir. Bu gerçeklik “Jin Jiyan Azadî” felsefesini toplumsallaştırmıştır. Kadınlar yaşamın her alanında kendi örgütlü kimlikleriyle yer almaktadır. Bu gerçeklik dünya standartlarını da geçmiş bulunmaktadır. Ancak KDP’nin etkilediği kitle tabanına bakıldığında kadın görünmezdir, iradesi kırılmıştır, pasiftir. Rêber Abdullah Öcalan’ın kadın özgürlük çizgisinden gelen kadınlar ise daha ciddi bir özgüven ile herhangi bir ‘üst’ akıla dayanmadan hareket etme ve karar alma gücünü gösterebilmektedir.

Dolayısıyla önümüzdeki dönem karma Ulusal Birlik çalışmalarından önce III. Kadın Ulusal Birlik konferansını yaparken bu noktayı göz önünde bulundurmak gerekir. Özgür ve iradeli duruş konferansın gidişatını belirleyecektir. 2012’de gerçekleştirilen II. Kadın Ulusal Konferansı’nda kolektif karar alma konusunda ciddi sıkıntılar yaşandı. Kadınların iradesi yerine Başûr’daki partilerin zihniyeti daha ön plandaydı. Halbuki objektif bir kadın bile bu partilerin kadına yaklaşımını, kadına dönük program, tüzük veya liderlerinin kadın değerlendirmelerini araştırsa bile, gerçeği en çıplak hali ile görecektir.

En son KJK öncülüğünde toplanan III. Ulusal Kadın Konferansı’nın hazırlık toplantısına KDP hariç tüm siyasi kesimler katıldı. KDP içinde yer alan kadınların bu konferansa karşı çıkmaması gerekirdi. Zira III. Kadın Konferansı kararı 2012’de Hewler’de bütün kadınların aldığı ortak karardı. Ve o kadınlar arasında KDP içinde bulunan kadınlar da bulunuyordu.

Şimdi III. Ulusal Birlik Kadın Konferansı’na hazırlanırken, Kürdistan’da 2012’den bu yana toplumda değişen kadın gerçeğinden hareketle, yeni bazı tespitler üzerinde hazırlık yapmanın zamanı. Çünkü özellikle kadın öncülüğünde gelişen Rojava Devrimi hem ulusal ve hem de uluslararası alanda büyük bir etki yaratmıştır. Kadınlar olarak Ulusal Birlik Konferansı’na giderken bu avantajı daha iyi görmeliyiz. Rojava’daki kadın devrimi ulusal bir kadın kazanımıdır. Yine Bakur’daki eşbaşkanlık sistemi ve kadınların siyasetteki belirginliği, ulusal kadın kazanımlarıdır. Dolaysıyla III. Ulusal Kadın Konferansı bu zemini dikkate alarak kadınların ilkelerini belirlemeli ve genel bir Kürt Ulusal Birlik Konferansını dayatmalıdır. Kadınların ulusal birliği sağlamasının tam da zamanıdır. Bunu gerçekleştirerek; Bakur, Rojava, Başûr ve Rojhilat’a şehit verdiğimiz tüm yüce kadınların özgür kadın idealleriyle özgür Kürdistan’ın yol haritasını çıkarmalıyız.

* Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Eşbaşkanı