MÜCADELE YAŞATIR!

- Nezahat DOĞAN
484 views

‘O meydan bu ülkenin hafızası’

Acıları acımız, mücadeleleri mücadelemiz, sesleri hepimizin sesi… ‘Cumartesi (İnsanları) Anneleri yıllardır bu coğrafyanın acılarla, zulümlerle yüklü dönemlerinde devletin sorumlu olduğu, kaybettiği, işkencelerle katlettiği evlatlarının kemiklerini istiyor…

Cumartesi annelerinin mücadelesi ne bir yas, ne bir üzüntü, ne bir duygu, ne de toplanma ve eylem yapma meselesi..

Devletin işlediği suçların açığa çıkarılması, kaybolan evlatlarının hesabının verilmesi, devletin şiddetine karşı hukukun işletilmesi için güçlü bir siyasi ısrar meselesi.. Anaların, evlatlarını kaybedenlerin acıları dil din renk olmaksızın ortak. Ellerinde kaybettikleri sevdiklerinin fotoğrafları, sessizlik acının vakur duruşu.. Hak aramanın, haksızlığa itirazı. Her hafta tekrarlanan unutulmayan acıların hatırlanması ve hatırlatılması. Onlar kayıp yakınları ve tek istekleri evlatlarının kemikleri ve bir mezar taşının olması..

25 yıldır süren mücadele

Her hafta Cumartesi toplanma alanında acıları ve talepleriyle bir araya geliyorlar.. Her hafta bir kayıp için adalet isteniyor ve ‘hesap verin’ deniyor. Ve bir meydan zamanla bir ülkenin hafızasına dönüşüyor.

Cumartesi Annelerinin eylemi hiç çoğalmasa da, kitleselleşmese de çok görünür varlıkları.. Bu eylem ile devlet ve sistemin suçları bir tokat gibi yüzlerine vuruluyor. Öte yandan, biat ettirmenin, yasaklamanın ve yok etmenin susturamayacağını, kolluk kuvvetlerinin yaydığı şiddetin karşısında ‘biz burada olmaya devam edeceğiz’ mesajlarını slogansız ve sessizlikleriyle vermeye devam ediyorlar. Sistemi korkutan ve baskıyla yıldırmaya çalıştığı da bu gerçeğin ta kendisi.. Meşru hak ve taleplerini, yıllardır bu sivil itaatsizlikle sürdürüyorlar.

25 yıldır süren bu mücadelede kendi içlerinde bu uğurda kayıplar da veriyorlar; Berfo ana, Fatma, Zeynep, Kiraz, Cevriye, Meryem, Fatime, Ziyneti, Fincan, Koçeri, Hatice, Asiye, Hediye, Kesriye, Makbule, Asiye, Şahsenem, Cihan, Anik, Meryem, Elmas ana ve daha nicelerinin meşalesi onların bıraktığı yerden ikinci üçüncü kuşaklarla her hafta Cumartesi günü yakılmaya devam ediliyor.

1995’te Ocak ailesiyle başlayan bu uzun ve zor maratonu, 35 yaşında 5 çocuk babası olan ve evinden beyaz torosla gözaltına alınıp ağır işkencelerden geçirilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun ile konuştuk..

 Sevgili Besna, Galatasaray Meydanı direnişinin ikinci kuşağını temsil ediyorsun. Tarihsel ve güncel bakımdan Türkiye’deki iktidarlar açısından “anne”lik olgusu nasıl bir anlam ifade ediyor sence?

Evlat acısı her anne için aynıdır ve bizler yıllardır hiçbir ayırım yapmadan avlat acısı yaşayan her annenin acısına ortak olduk. Anneleri evlatsız ve mezarsız bırakanlar, onları sonsuz bir acıya mahkûm edenler. Mezarsız evlatlarının mezar yeri olarak kabul ettikleri Galatasaray’da gazla, copla, gözaltıyla, plastik mermiyle şiddet uygulayanlar Anneler Günü geldiğinde yine “Cennet annelerin ayakları altındadır” diye söze başlayacaklar. Oysa kendi elleriyle annelerin yaşamını cehenneme çevirdiler. Bu ikiyüzlülüğe karşı hakikati anlatmaya devam ediyoruz.

Bu hakikat uğruna birçok kayıplar da verdiniz? Cumartesi İnsanları eylemine Tosun ailesi nasıl başladı. Kayıp yakınları olarak aranızda nasıl bir bağ oluştu?

Cumartesi Anneleri 27 Mayıs 1995 tarihinde Galatasaray’da oturmaya başladıklarında babam henüz kaybedilmemişti ve sonra öğrendim ki bu eylemden haberdardı. Aynı şeyin kendi başına gelebileceğini düşündüğü için anneme; “eğer başıma bir şey gelirse İHD’ye başvur” demiş. Babam 19 Ekim 1995’te eli silahlı ve telsizli 3 sivil polis tarafından kaçırıldı. Hemen İHD’ye başvurduk ve düzenli olarak Cumartesi eylemlerine katılmaya başladık. Türkiye’nin birçok yerinden Cumartesi Anneleri eyleminden haberdar olan Kayıp Yakını da İstanbul’a gelerek eyleme katıldılar.

24 yıl geçti. Yaşlı birçok annemiz evlatlarının mezarına ulaşamadan hayata veda etti. Ellerinden tutup meydana getirdikleri çocukları, torunları onların mücadelesini devraldı. Kocaman bir aile olduk. Acılarımız, özlemlerimiz ortak. Birlikte yaşıyor, birlikte öğreniyoruz. Yıllardır evlatlarının mezarını arayan annelerin sabrı ve direnciyle büyüdük. Şimdi onların hakikat arayışını büyütmek için mücadele ediyoruz.

25 yıldır ‘Failler hakkında yargılama’ talep ediyorsunuz ve adalet istiyorsunuz? Devlet aklının sizden çekincesinin nedeni nedir?

Gözaltında kaybetme insanlığa karşı işlenmiş en ağır suçtur. Devletin görevi de kendi döneminde olsun olmasın insanlığa karşı işlenmiş suçları aydınlatmak ve bu suçları işleyenleri yargı önüne çıkartıp hakkaniyetle yargılanmasını sağlamaktır. Bu topraklarda gözaltında kaybetmeler bir devlet politikası olarak uygulandı. Bugün de bir devlet politikası olarak cezasız bırakılıyor.

Türkiye hiçbir evrensel hukuk ilkeleri ve sözleşmelerine uymadığı gibi ‘Kayıplar Sözleşmesi’ne de imza atmış değil. Bu durum benzer yeni fiillerin yaşanmasının önünü açmıyor mu?

Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ‘Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi imzalaması için bugüne kadar birçok kampanya yürüttük ve girişimlerde bulunduk. 2011 yılında da dönemin Başbakanı Recep Teyip Erdoğan’la yaptığımız görüşmede kayıplarla ilgili taleplerimizi içeren bir dosya sunduk. O taleplerimizden biri de Türkiye’nin BM’nin Kayıplar Sözleşmesini imzalamasıydı. Ama Erdoğan’ın buna yanıtı “İmzalamıyorsak bir sebebi var” şeklinde oldu.

İki-üç kuşağı bir araya getiren daha başka kuşakları birleştirecek bir adalet mücadelesinden ve yasaklanan bir (Galatasaray) Meydan’dan bahsediyoruz, bu konuda neler söyleyeceksiniz?

O meydan bizim çocukluğumuz, gençliğimiz. Kazandıklarımız, yitirdiklerimiz, acılarımız, özlemlerimiz. O meydan bu ülkenin hafızası. Yıllardır karanlıkta bırakılan geçmişe; ellerinde karanfillerle ışık tutan meydan. Sabrın, umudun direncin, 24 yıllık bir arayışın tanığı o meydan. Galatasaray Meydanı 86 haftadır bize yasaklı. Elimizdeki fotoğraflara ve karanfillere karşı ağır silahlı polisler var. Tomalar, çelik ve beton bariyerler ile kapatılmış durumda. O meydan Cumartesi Anneleri meydanıdır. Hakikat ve adalet meydanıdır, yıkıp yeniden inşa etseler bile bu gerçeği değiştiremezler.

Güncel politikalarından yola çıkarak soracak olursak; mevcut siyasal iktidarın  ‘Gözaltında Kaybedilenler’ gerçeği ile yüzleşmesine ihtimal veriyor musunuz?

Hükümetin gündeminde ‘Gözaltında ‘Kaybedilenler’ gerçeği ile yüzleşmek yok maalesef. Çünkü AKP gözaltında kaybedilenlerin faillerini cezasızlıkla koruyan ve ödüllendiren bir yerde duruyor. 2011 yılında Erdoğan ile görüştüğümüzde bize “Sizin sorununuz kabinemin sorunudur” demişti ama aynı iktidar ve İçişleri Bakanı nın talimatıyla keyfi ve hukuka aykırı bir yasakla karşı karşıya kaldık. 700. Haftamızdan itibaren Galatasaray’a gidişimiz polis tehdidi ve şiddeti ile engellendi. Annelerin sorunlarını çözümsüz kılan, evlat acısını yarıştıran, kıyaslayan ve siyasetin bir aracı haline getirmeye çalışan bir siyasi idare var karşımızda