Mültecilik gerçeğinde hakikatin bilimine yolculuk

317 views
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, tüm toplumsal sorunların temelinde cins çelişkisinin yatmış olduğunu belirtir. 7 bin yıllık erkek egemenlikli uygarlığın yarattığı, kapitalist modernitenin kurumsallaşmasıyla zirveleşen toplumsal sorunların temelinde bu çelişki yatmaktadır.

Ortadoğu ve özelde Kürdistan gerçeğinde bu toplumsal sorunlar, merkezi hegemonik güçlerin, kriz-kaos politikasıyla süreklileşen savaş ve toplumsal travmaların mekanı olmaya devam etmektedir. Jineolojî; tüm bu süreçlerin, mevcut sosyal bilimlerin pozitivist ve oryantalist bakış açısıyla analiz edilmek ve çözümlenmek bir yana daha da derinleştirildiği gerçeğinden yola çıkarak toplumsal hakikatin kadın yüzünün peşine düşmüştür.

Kadın ontolojik olarak yaşamın hakikatine yakındır. Bu sadece ideolojik bir belirleme değil, köklü, tarihsel bir kadın özgürlük mirasının binyıllardır ispatlayıp durduğu bir gerçektir.

Mültecilik koşullarında yaşamı yeniden örmek

Savaş, katliam ve sürgün politikalarının en canlı ve süreğenleşmiş örneği olarak Mexmûr mülteci kampı, dünyadaki en uzun süreli fakat aynı zamanda toplumsal yaşamın yeniden örüldüğü bir kamp olma özelliğini korumaktadır. 30 yıla yaklaşan mültecilik gerçeğinin siyasal, ekonomik, sosyolojik analizini doğru temelde yapmak ve kadın mülteciliğinin bir sürgün coğrafyasını kendine nasıl yurt haline getirdiğini anlamak, mevcut sosyal bilimlerin eril karakteriyle çözmeye mahir olacağı bir

hakikat değildir. 1994’ten 1998’e kadar sürekli sürgün halinde yaşayan Kuzey Kürdistan’daki faşizan uygulamalardan kaçarak bu coğrafyaya gelen halk, 1998’de susuzluk ve akreplerden ölsünler diye gönderildikleri çöl coğrafyasında Karaçox dağı ve Miştenur tepesinin eteklerinde adeta bir vaha yarattı.

İçmek için su ararken yola düşüp kaybolan ve sonra cenazesi bulunan küçük Nujîn’in, ana karnında açlık, susuzluk ve hastalığın etkisiyle veya akrep sokması sonucu  ölen onlarca çocuğun öyküsünün yurdu oldu Mexmûr. Bu irade ve direnişin kaynaklarını doğru okumak, barındırdığı müthiş mirası duyulur, görülür ve bilinir kılmak, bu bilinirliği tarihin direniş yüzünün akışına hemhal etmek jineolojînin temel hedefleri arasında.

Kamp halkı, aradan geçen 26 yıllık süreç içerisinde sürgün içinde sürgün, savaş içerisinde savaş gerçeğiyle sürekli yüz yüze kaldı. 2014 yılında DAIŞ’ın saldırıları ve halkın direnişi, yine bunun akabinde başlayan ve artık süreklileşen hava saldırıları ve 2019 ortası itibariyle başlayan topyekûn ambargo… Buna karşılık yurt edindiği toprakları inatla bırakmayan, yaşamını kendi öz gücüyle idame ettirmeye çalışan mültecilik gerçeği, bugün dünyanın hem ilham hem de utanç tablosu olmalıdır.

Kadın biliminin pedagojik yöntemle anlatımı

Bu hakikatin çıplak haliyle görüleni, adeta direnişi doğuran gerçeği Kürt kadınlarıdır. Doğal topluma beşiklik etmiş Botan coğrafyasının tarihsel-kültürel mirasını kuşanmış kadınlar, bu çöl coğrafyasında yaşamı yine doğal toplumun gücü ve kudretiyle ördüler. Bu direnişin ana damarı ve ahlaki-toplumsal birikimi, 26 yıllık mülteciliği kendine has, özgün bir biçime kavuşturmuştur. Jineolojî çalışmalarının ilk arayışı bu damarı doğru okumak ve bu arayıştan hareketle, kadın özgürlük mücadelesinin 40 yıllık arayışıyla bütünleşmiş, Botan direniş kültürünün hakikatini açığa çıkarmaktır. Bu anlamda kadınların yaşam deneyimlerinden ve bugünlerinden süzülen yaşam öykülerini ve toplumsal yaşamı inşa tecrübeleriniyazılı ve kalıcı kılmak adına yürüttüğümüz ‘Serpêhatiyên Jinên Penaber’ kitap çalışması devam etmektedir.

Kampta uzun bir geçmişi olan jineolojî çalışmaları başlangıcını, henüz jineolojî kavramlaşma ve kuramlaşma aşamasında tartışılırken, okullarda verilen jineolojî dersleriyle yapmıştır. 2010 yılından bugüne kadar jineolojî ve kadın tarihi dersleri lise düzeyinde okullarda ders olarak okutulmaktadır. Çocukların çok erken yaşlarda kadın özgürlük tarihiyle buluşması, bu buluşmayı jineolojînin tarihsel merceğiyle okuması önemli bir adım olmuştur. Kadın biliminin pedagojik bir yöntemle öğretilmesi arayışları sürmektedir. Cinsiyetçilik kodlarının henüz erken yaşlarda deşifre edilmesi, bununla mücadele etmenin yolunu ve eylemini de oluşturmakta.

Hebûn, zanebûn ve xwebûn

Mexmûr, kadın özgürlük çalışmaları açısından uzun süreli bir deneyime sahip. Bu anlamda alanda, mahallelerde, kurumlarda, gençler ile yaşlılarla, kadınlar ile erkeklerle jineolojîye dair yürütülen seminer, ortak tartışma, ders ve sohbetler büyük heyecan yaratmakta. Yıllardır tartışılan kadın özgürlük problemini, yaşamın hakikatini ören jineolojî teşisi ile yeniden ele almak tarih ile günceli yeniden buluşturmak gibi. Yarılmış, paramparça edilmiş kadınlık hallerimiz, övülmüş-abartılmış erkek kimliği yeniden masaya yatırılıyor ve amansız bir sorgulamadan geçiriliyor. Hebûn, zanebûn ve xwebûn üçlemesiyle özgür iradenin mücadelesi dile geliyor, kendini anlatıyor. Yeniden şekil alması, özgür eş yaşam sınırlarında bir ifadeye kavuşması kuşkusuz uzun soluklu ve amansız bir mücadele istemekte.

Yine jineolojî bünyesinde, ‘Erkeği Dönüştürme Projesi’ kapsamında açılan erkek eğitim devreleri, kampta bir heyecan ve talep oluşturdu. Bu eğitim devrelerinde her yaştan ve çalışma gruplarından erkekler, jineolojî ışığında çeşitli konularda eğitimler gördü tartışmalar yürüttü. Elbette 7 bin yıllık patriyarkanın ve onun her türlü varyasyonlarının aşılması bir-iki eğitim devresiyle mümkün görünmemekte. Fakat jineolojînin kapsayıcılığında, kendini gözden geçirme ve erkekliği sorgulama açısından önemli bir adım.

Mexmûr’da jineolojî çalışmaları

En son kamp bünyesinde gerçekleştirilen bir çalıştayda, jineolojînin toplumsal zeminde örgütlenme koşulları ve ihtiyaçları tartışmaya açıldı. Kadın mücadelesinin ve jineolojînin siyasetten ekonomiye, sağlıktan öz savunmaya tüm boyutlarda bilimsel bir temelde varlık alanına kavuşması ile neden jineolojî sorusu masaya yatırıldı. Tüm bunların pratiğinin örgütlendirilmesi için yol ve yöntem arayışları sürmekte.

Özcesi Mexmûr mülteci kampı, siyasi, ekonomik, sosyal anlamda yoğun bir tecrit ve ambargo altında kendi öz gücüyle toplumsal problemlerini aşmaya çalışırken,   öz kültürü ve varlık dinamikleriyle kendi yaşam akışını da korumakta.

Jineolojî teşisi özgür, demokratik ve daha yaşanılır bir dünyanın bilimsel zeminini örmeye devam etmekte. Bu bilimsel zemin giderek kadın özgürlükçü demokratik modernitenin bedenini de oluşturmaktadır. Bu bedenin oluşma koşulları dünyanın alışageldiği mülteci kampları algısını yerle bir eden Mexmûr açısından hakikate oldukça yakındır. Bu hakikati, dünyaya örnek olacak düzeyde örecek olan yine köklerini anasoylu toplumdan alan Botan kadınının direnç ve değişim gücü olacaktır.