Palu ailesi, iktidar ve İmralı gerçekliği

- Rojda YILDIRIM
2K views

Türkiye 2019 yılına Rojava, açlık grevleri, işgal planları, ekonomik kriz gibi can alıcı gündemlerle girerken diğer taraftan da toplumsal yozlaşmanın ayyuka çıktığı tartışmalardan da geri durmadı. Havuz medyası da olsa bazen gerçekleri gizlemeye güçleri yetmemektedir. Hani son dönemlerin en çok konuşulan ‘Palu ailesi’ örneğinde görüldüğü gibi. 

İçinde faili meçhul cinayet, kaybetme, tehdit, mafya, cincilik, dincilik, sahtekârlık, gasp, çocuk tecavüzü, çocuğa eziyet ve daha bir sürü hikâyenin olduğu bir aileyi herkes günlerce TV programlarında, gazete manşetlerinde ve sosyal medyada canlı olarak izledi. Neredeyse din ve muhafazakarlık adına üstelik de milli olarak nitelendirilen bir aile gerçekliğinde Türkiye fotoğrafı çizildi. Bazıları buna münferit deyip geçti. Bazıları da Palu aile gerçekliğinin toplumsal aile düzeninin geldiği noktayı ortaya koyduğunu ifade etti. Nereden bakarsak bakalım Palu ailesi gerçekliği AKP iktidarının tam da yaratmak istediği toplumsal düzene tekabül ediyor. Çünkü içinde hırsızlıktan tutalım tecavüze kadar, din bezirganlığından tutalım da Türk milliyetçisi aile profiline kadar bütün devletçi toplum verileri var. Birileri çıkıp kendini “seçilmiş” olarak ilan ediyor ve etrafındaki herkesi müridleştiriyor. Ve bu seçilmişlik adına her türlü işkenceyi, cinayeti ve tecavüzü yapabiliyor. Ama izleyenler işte ne kadar “milli” ve “muhafazakar” aile olduğundan dem vuruyor. 

Erdoğan hükümeti büyük Palu ailesidir 

Palu ailesi ne kadar da tanıdık değil mi? Tıpkı küçük bir devlet ve AKP iktidarı gibi. Hani en üstteki zat da kendine tanrının “seçilmiş kulu” diyor ya. Ve bu seçilmişlik adına her türlü soykırım, cinayet, kaybetme, talan ve işgal yapılabiliyor. Erdoğan ve AKP hükümeti bu anlamda büyük bir Palu ailesidir. Kendi cemaatini ve tarikatını kurmuştur. Devleti ve toplumun bir kesimini de bu cemaate dahil etmiştir. Fanatizm ve “inanmışlık” adına her tülü kötülük sıradanlaştırılmıştır. Hani bu şuna benzer, yılbaşı kutlamalarını protesto eden bu cenah asla bir dincinin çocuk tecavüzlerine ses çıkarmamıştır. Yılbaşı çekilişlerini protesto eden bu cenah TRT1’de yapılan çekilişlere alkış tutmuştur. İki yüzlü veya sayısız yüzlü toplum gerçekliği!

DAİŞ zihniyeti çok mu uzağımızda?

Aynı kesim Türk devleti Rojava’yı işgali tartışırken “gazamız mübarek olsun” demiştir. “Namaz kılmayanın kellesi kesilmeli” diye sağı solu tehdit edenler DAİŞ’e selama durmaktan geri kalmamıştır. DAİŞ zihniyeti çok mu uzağımızda? Belki de Türkiye toplumunun büyük bir kesimi ideolojik olarak DAİŞ’leşmiştir. Sakarya’da “ben Kürdüm” diye öldürülen baba bu sosyolojik dönüşümün, ırkçı güdülere indirgenmiş cenahın çarpıcı bir ifadesidir. 

Bir toplum nasıl mı “beyinsizleştirilir? Tarih hep ileriye doğru mu gider? Oysaki zaman kavramı görecelidir. Bir anda oldukça gerilere gittiğinizi, mevcut değerlerinizi kaybettiğinizi, başka bir yanacılaşma sürecine girdiğinizi görebilirsiniz. Türkiye’de toplumun daha ileriye doğru gittiğinin olumlu bir emaresi var mıdır? Az da olsa korunan demokratik değerler son 15 yılda yerle yeksan edilmedi mi? Üstelik biraz “düşünenlerin” ya hapse ya da yurtdışına kaçmak dışında bir seçenek bulamadığı Türkiye gerçekliğinde AKP’li bir kadının “ülkemizde neden beyin göçü yaşanıyor” demesinden daha beis ne olabilir ki? Biraz düşüneni tehlikeli gördüğünüz bu ülkede soru sormanın hapsi boylamak olduğunu bilenler ya teslim olmuştur ya da gidecek başka yerler aramıştır. Ama hakkını teslim etmek gerekir ki düşünmeyen bir toplum nasıl yaratılır sorusunun veya toplumsal mühendisliğinin karşılığı kesinlikle AKP hükümetidir. Bu anlamda Türkiye’nin büyük çoğunluğu birer Palu ailesidir. En tepe böyle olunca toplumda da karşılık bulması kaçınılmazdır. 

Neden mi İmralı tecritte?

Buna bir tek direnen yine her halükarda soru sormaktan vazgeçmeyen, nedenleri ve niçinleri çok olanlardır. Yani Kürtler ve dostlarıdır. Sadece savaş durumunda değil, aynı zamanda düşünen bir toplum gerçekliği istenmediğinden İmralı adasının kapıları kapatılmıştır. Çünkü Önder Öcalan gerçekliği kendine yabancılaşmış, bir anlamda mankurt haline getirilmiş insan ve toplum gerçekliğinin panzehiridir. Her bir cümlesi bu kendisi olmaktan çıkmış toplum gerçekliğine bir tarihsel müdahale niteliğindedir. Çünkü İmralı bir konuşsa toplum değişiyor, dinamikler farklılaşıyor, negatifliğin yerini insancıl pozitif duygular kaplıyor. Neden mi İmralı tecritte? İşte tam da sorgulayan ve bilimsel düşünen, aydınlık bir toplum gerçekliğine ulaşmamak için. Toplumsal gericilikten nemalanan ve tüm varlığını böyle bir yobazlıkta gören devlet ve iktidar kendi zıddından öylesine korkuyor ki bu tıpkı Drakula’nın aydınlığı görüp yıkılan yüzüne benziyor. 

Türkiye bir yol ayrımında. Ya İmralı’nın aydınlatıcı yüzüyle yeni yaşamın kapılarını aralayacak ya da kendi gericiliğinde, yozluğunda boğulacak. İşte tam da bu yüzden herkesin geleceği İmralı’dan geçiyor. Leyla Güven’in yaktığı ateş bu aydınlığa ulaşmak içindir… Herkesin ekmek ve sudan daha fazla ihtiyaç duyduğu aydınlığa…