Savaş karmaşıklaştıkça Üçüncü Yol’da derinleşmek…

- Tekoşin Ozan
573 views

Ortadoğu bölgesinde savaşın dozu gün geçtikçe artıyor. Safların karakteri değişiyor, her an yeni saflar oluşuyor. Yılların küllenmiş bütün çelişkileri gün yüzüne çıktıkça, yeni gibi görünen eski hesaplar görülüyor. Suriye toprakları bölgenin yerli-yabancı ilgili bütün güçlerinin çatışma zemini olmuş durumda. Bir arada gibi görünenlerin gölgeli savaşı ile karşıt gibi görünenlerin gizli uzlaşmaları inanılmaz sahneler çıkarıyor ortaya. Aynı hedefe karşı gibi görünen ama aslında birbirlerine ve birbirlerinin uzantılarına karşı olan farklı biçimlerdeki savaşları… İktidar ve hegemonya güçlerinin çıkarları söz konusu olunca hiç bir sınırın olmadığının açık ifadesi. Uygarlığın savaş ve siyaset sanatı dediği şey…Taraflar her an değişebiliyor, aynı anda iki tarafta olunabiliyor. Rusya işin içine girdikten sonra durum daha da karmaşıklaştı. Eski bloklar canlandı. Rusya, İran, Suriye, Irak, Çin bir tarafta ABD, Fransa, İngiltere ve diğer batılı ülkeler diğer tarafta. Türkiye yine ara boşluklardan faydalanma hevesinde. KDP aynı çizgide. “Suriye’de şimdi kime karşı savaşılıyor” sorusu oldukça muamma.

ABD tarafı IŞİD’e karşı ittifaka herkesi çekmeye çalışırken, tersinden sonuçlarla karşılaşıyor. İttifak güçlerinin sayısı artıyor ama niteliği küçülüyor ittifakın. Gerçekten IŞİD’e karşı kim ittifak da kim değil karmaşası yaşanıyor. İttifaka son katılanlar IŞİD’le savaş adı altında kendi hedeflerine yöneldiler. Türkiye bu ittifaka katıldıktan sonra PKK’ye karşı savaş başlattı ve yapabildiği oranda Rojava’ya karşıt politikalarını şiddetlendirdi. IŞİD’e hiç saldırısı olmadı, hatta desteğini arttırdığına yönelik bilgiler geldi. Rusya, Çin, İran IŞİD’ten çok rejime karşıt olan bütün muhalif güçlere saldırdı. ÖSO, El Nusra, Ahrar el Şam gibi Türkiye’nin ve ABD’nin desteklediği güçleri vurdu. Üstelik bunu yaparken bazı yerlerde IŞİD’i öne sürerek yaptı. Öyle ki IŞİD, Rus uçaklarının desteğiyle saldırdığı diğer muhalif gruplardan aldığı bazı yerleri alarak rejim güçlerine teslim etti, bunu da IŞİD içerisindeki Çeçen ajanları üzerinden yaptı. IŞİD ile stratejik bir bağı olduğu anlamına mı gelir bu? Hayır. Bir cephede işbirliği yapma koşulları bulunca kullanıyorken, diğer cephe de IŞİD’i de vurmaya başlayacaktır. Türkiye’nin IŞİD ile ittifakı daha bağlayıcı bir ilişki. İdeolojik olarak yakınlık bir yana askeri, istihbari olarak çok fazla iç içe girdiler. Türkiye koalisyon güçlerinin IŞİD ile mücadele ittifakına katıldıktan sonra bir yandan orduyla PKK’ye saldırırken, diğer yandan toplumsal katliamları IŞİD içindeki bağlantılarına yaptırmayı temel taktik olarak benimsemiş durumda. Suriye’deki son saflaşmalarla birlikte bir kez daha anlaşıldı ki IŞİD; farklı egemen güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda aynı anda farklı hedeflere yönlendirebildiği bir güç. Herkesin yıkıcı gücü. Kim kime karşı daha etkili kullanabilirse…

Suriye’de dünya çatışıyor. ABD-Rusya çatışması, Rusya-Türkiye çatışması, İran-ABD, İran-Türkiye çatışması, Çin-ABD çatışması, Fransa-ABD çelişkisi, Suriye rejimi ile bütün muhalefet güçlerinin çatışması, IŞİD ile diğer muhalif grupların çatışması, Türkiye ile Rojava’daki demokratik özerkliğin çatışması, rejim ile Kürtlerin çelişkisi… Suriye tam bir çelişki çatışma yumağı olmuş durumda. İstikrarsız, her an farklı biçimlere bürünen çelişki ve çatışmalar. Türkiye’nin başından beri IŞİD’i desteklemesine rağmen Rusya’nın son hamlesinde IŞİD’i El Nusra’ya karşı destekleyip zayıflamasına karşılık, El Nusra’yı IŞİD’in karşısında ayakta tutabilmek için bütün gücünü kullanması gibi. Rusya’nın hamlesi hem Türkiye’nin Suriye’deki ayaklarını kesmekte hem de Suriye’de daha fazla söz sahibi olarak ABD’yi etkisizleştirmekte. Bu nedenle ABD, EL Kaide bağlantısından dolayı El Nusra’yı terör örgütü olarak kabul etse ve bir süre önce Azaz taraflarında vurmuş olsa da Türkiye’nin Nusra’yı ayakta tutma çabasını desteklemek durumunda kalıyor. Rusya’nın Suriye’de kontrolü tamamen ele geçirmemesinin önüne geçmek için elinden geleni yapıyor.

“Suriye’de günübirlik yaşanan katliama ne demeli” diye sorulacak olursa, bu gündemde yok. Özellikle Arap halkının yaşadığı alanlardaki kadın pazarları, başını alıp giden fuhuş piyasası, açlık ve yoksulluktan kırılan halkın çaresizliği, parçalanan kadın ve çocuk bedenleri, Zehirli gazlarla öldürülenler… Hiç biri kimsenin gündeminde değil. Halkın durumu Avrupa’ya doğru yaşanan mülteci akınıyla gündeme giriyor sadece, kimsenin taşımak istemediği bir yük olarak… Yapılan anlaşmalar, verilen tavizler göçün kendi topraklarına olan akınını durdurmak amacıyla yapılıyor.

Bu tabloda Suriye’nin en güvenli yeri Rojava… Kendini koruma gücü yüksek, toplumsal yaşam ihtiyaçları karşılanan, kurumsallaşmalarını demokratik ilkelere göre işlevsel kılabilen ve toplumsal sorunlara cevap olabilen tek yer. Başından beri kendi savunma gücünü oluşturmuş ve Üçüncü Yol çizgisini benimsemiş olmanın ürünleri olarak bu tablo çıktı. Suriye’deki savaşta sonuç alıcı hareket eden tek güç YPG-YPJ ve demokratik özerklik iradesi. Bu nedenle gerek ABD tarafı gerekse Rusya tarafı IŞİD’e karşı mücadeleyi Kürtler olmadan başaramayacaklarını açıkladılar. Rojava Kürtleri’nin dünya devlerinin tek dayanağı haline gelmesi siyasal açıdan oldukça avantajlı bir durum ancak ciddi riskleri de var. Neticede bu devler sahada birbirinin rakibi ve Kürtleri sadece kendi taraflarında görme istekleri de açık. Rojava Kürtleri bu gerçeğin farkında.

Bu dönem her zamankinden daha fazla bağımsız düşünebilmeyi, öngörülü olmayı gerektiriyor. Ne ABD’nin pragmatizmi (ki güney Kürtleri defalarca katliamla karşı karşıya getiren pratikleri biliniyor) ne de Rusya’nın statükocu, rejim yanlısı politikaları (Rusların da Kürt politikasında Mahabat, Osmanlının son dönemlerindeki ve T.C.’nin kuruluş aşamasındaki Kürtleri bastırma uygulamalarına destek veren politikaları biliniyor) göz ardı edilebilir. Bu gerçeklikler Kürtlerin hafızasında kötü siciller olarak duruyor. Kuşkusuz IŞİD ile mücadelede herkesle ilişki sağlanabilir ama hiç kimseye tamamen dayanmamak, öz gücünü canlı tutmak önemli. Üçüncü Yol çizgisi çok daha ustaca, çok daha yetkin ve kararlılıkla uygulanmak durumunda. Şu çok açık bir gerçeklik; Ortadoğu kadınlarının ve halklarının sorunlarına Rusya’nın ve ABD’nin hegemonya politikaları çözüm olamaz, şimdiye kadarki gelişmelerden de sorunu derinleştirdiği anlaşılmıştır. Çözüm Demokratik Özerkliğe dayalı demokratik ulus modelidir. Bu son derece iddialı bir Üçüncü Yol’dur. Bu yol kalın bir çizgi olarak oluşmuştur. Bölge kadınları ve halklarının tarihsel özgürlük özlemlerinin yoludur bu yol.