Suriye’nin geleceğini kadınlar belirleyecek

- Rojbin EKİN
713 views

Suriye’de son 8 yıldır devam eden iç savaş, büyük insani trajedilere yol açtı. Bu coğrafyada sadece insanlar değil, toprak da yaralı artık.

Aslında iç savaşın başındaki nedenlere baktığımızda halkın yoğun bir değişim talebi ve bu talebi görmezden gelen ulus devlet faşizmini görürüz. Suriye’de demokratik değişim, eşit ve özgür yaşamın yaratılması için çakılan kıvılcım dış güçlerin müdahalesi ile, son 8 yıl içerisinde büyük bir ateşe dönüştü. Ve bu ateşi sürekli körükleyenler, önümüzdeki yüzyıl boyunca başta Suriye olmak üzere Ortadoğu halklarının özgür, demokratik ve eşit bir biçimde yaşamasından çok büyük bir ekonomik ve sistemsel krize giren kapitalist hegemonyayı sürdürülebilir hale getirmenin kavgası içerisindeler. Şimdilerde, dünyayı yeniden kapitalist modernitenin çıkarları ekseninde dizayn etmeye çalışıyorlar. Bu yüzden içinden geçen sürece ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ deniliyor.

‘Vekalet savaşları’ bitti

Kapitalist modernite güçleri paramiliter yapılar oluşturarak, bu savaşı sürdürmektedir. DAİŞ ve türevi olan cihatçı yapılanmaların hepsi hem bölge ulus devletleri hem de uluslararası güçler tarafından bir biçimde desteklenip ‘vekaleten’ sahaya sürüldüler. İslam dinini istismar ederek, diğer inançlara mensup halkları, kültürel yapıları ve en başta da Kürt halkını soykırımdan geçirmeyi hedeflediler. Etnik ve kültürel soykırımla Ortadoğu coğrafyasının çok renkliliğini, kültürlülüğünü öldürmeyi hesapladılar.   

DAİŞ’in yaratmış olduğu yıkım ve insanlık trajedisinden sonra sahada ‘vekalet savaşları’ bitti ve ‘DAİŞ ile mücadele’ adı altında asıl aktörler tek tek sahada görünmeye başlandı. Bu ‘büyük güçler’ DAİŞ ile mücadeleye odaklanma gerekçesiyle, bölgede daha fazla etkinlik alanı kazanmayı ve güç haline gelmeyi planlıyor. Dolayısıyla başını Rusya ve ABD’nin çektiği bölgesel ve hegemon güçlerin her biri, bölgesel ittifaklar oluşturarak stratejik hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmakta. Bu savaşta henüz kendileri direkt karşı karşıya gelmezken, onlar adına karşı karşıya gelen güçler bölgesel ittifakları ve dayandıkları gerici yapılanmalardır.

‘Bölge istikrarı’ ve kapitalizmin krizi

Savaşın seyri kuşkusuz günlük olarak değişiyor. DAİŞ ve türevlerinin büyük oranda kırılması ve yok edilmesiyle birlikte, yıl ortasında bu kez gün

 

deme ‘b

ölge istikrarı’ girdi. Şüphesiz ‘istikrar’dan kasıt, kapitalist modernitenin içine girmiş olduğu krizin aşılması ve uluslarar

ası güçlerin her birinin bölgede ekonomik büyük paylara sahip olmasıdır. Ortadoğu halklarının özgür ve demokratik geleceği, uluslararası güçlerin bu çıkarlarına kurban edilmekte ve yok sayılmakta. Bölgede taşların yerli yerine oturması, savaş ve şiddetin son

bulması daha uzun bir zamanı alacak gibi. Bu aşamada önemli olan halklar lehine ne gibi değişimlerin sağlanacağıdır. İşte tam da bu aşamada halkların kendi öz örgütlülüklerine ve gücüne dayanarak geliştirmeye çalıştıkları sistemsel inşa ve bu inşa etrafında oluşan örgütlülük büyük önem kazanmaktadır.

İnsanlık onurunu koruyanların mücadelesi

Suriye savaşıyla birlikte Kuzeydoğu Suriye’de Kürt halkının öncülüğüyle başta kapitalist modernite güçleri, mevcut ulus devlet ve DAİŞ çetelerine karşı vermiş olduğu mücadele ve bu mücadelenin yaratmış olduğu sonuçlar, karanlığı yaran bir ışık gibi hem bölge halkına hem de tüm dünya halklarına umut olmakta. Dünya sisteminin ve insanlığın içinde bulunmuş olduğu kriz ve kaosun çözümü Kuzeydoğu Suriye’de geliştirilen demokratik sistemdir. Dolayısıyla dünyanın birçok ülkesinden demokrasi ve özgürlük arayışı içerisinde olan yüzlerce farklı halktan insanlar; kadınlar, erkekler, gençler yüzünü bu sistemin inşa edildiği topraklara dönmekte. İnsanlık onurunu koruyan, büyüten bu mücadelenin bir parçası olmayı seçmekte.

Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplum paradigması ekseninde Kuzeydoğu Suriye-Rojava’da inşa çalışmaları devam eden bu sistem, halklara ve dünya insanlığına büyük bir umut olduğu kadar, kapitalist modernite güçlerinin de korkulu rüyasıdır. Dolayısıyla Kuzeydoğu Suriye’de halkların elde etmiş olduğu kazanımları boğmak ve güçsüz bir pozisyona getirmek için DAİŞ’i öne sürdüler. Kuzeydoğu Suriye halkları ve savaşçıları, DAİŞ’i büyük bir tarihsel yenilgiye uğratarak sadece bölge halklarına değil, tüm dünya halklarına aydınlık ve özgür bir geleceğin direnişle mümkün olabileceğini gösterdi. Askeri alandaki başarıları kadar, demokrasi ve özgürlük değerleri temelinde toplumsal, yönetimsel anlamda adım adım ördükleri demokratik sistemle de umudu bir kez daha perçinledi.

Kadınlar özgürlüğün umudu…

Şüphesiz kadın iradesinin ve varlığının yok sayıldığı sistemler, çürümeye, yozlaşmaya mahkumdur. Erkek aklının günümüz dünyasında savaş ve yıkımdan başka hiçbir şey getirmediğini hep birlikte görmekteyiz. Kültürel yozlaşma, ahlaki çöküntü ve yaşamın nefessiz bırakılması, erkek aklının ve kontrolsüz gücünün bu kadar kendisini hakim kılmasından ileri gelmektedir. Kadın ve erkek arasında tam eşitlik sağlanmadan, yaşamın öznesinin kadın olduğu bilinci ve zihniyeti gelişmedikçe, sadece cinsler arasında değil, insan ve doğa arasındaki denge de sağlanamaz. İşte Rojava devrimi, kadını yaşamın ve mücadelenin öznesi, öncü ve yürütücü gücü haline getirerek, bunca saldırı tehdidine rağmen ayakta kalabildi. Dolayısıyla tüm dünya kadınlarına ve insanlığa umut ve özgürlük ilhamı olmayı başardı. Yaşamdan siyasete, ekonomiden hukuka, eğitimden sağlığa, öz savunmadan diplomasiye kadar kadınlar, Rojava devrim gerçeğinde bu düzeyde görünür bir pozisyondadır.

Sistemin demokratik ve özgürlükçü rengini açığa çıkaran kadınların bu düzeyde aktif bir katılım içerisinde olmasıdır. Rojava’da yediden yetmişe toplumun tüm kesimleri, bu gerçeği kabullenerek, kadının iradesinin hesaba katılmadığı ne komin, ne meclis ne de başka herhangi bir oluşumun demokratik ve özgürlükçü bir karakterde işlemeyeceğinin bilincindedir. Rojava devrimini bu düzeyde çekici ve güvenilir kılan da devrimin gerçekleşmesinde ve sistemsel inşasının oluşturulmasında kadına biçilen öncülük ro

lü ve misyonudur. Rojava devriminin bu denli askeri ve ideolojik saldırılar altında olmasının en önemli nedeni de bu olmaktadır.

Suriye’nin özgür geleceğini kadınlar belirleyecek

Kuzeydoğu Suriye’nin tümünde DAİŞ çetelerine karşı büyük bir mücadele yürütüldü. Bu savaşın ve yıkımın izleri hala çok belirgin. Kobanê’ye yönelik işgal girişiminden sonra DAİŞ’in hamiliğini yapan Türk devletinin Efrîn işgali de DAİŞ çetelerini aratmayacak düzeydeydi. Mezarlıklardan ibadet yerlerine ve tüm yaşam alanlarına kadar büyük intikam alınırcasına Türk devleti ve desteklediği çeteler tarafından barbarca bir saldırı gerçekleştirildi. Bu saldırılara ilk hedef olanlar kadınlar ve çocuklardı. Ancak unutmamak gerekir ki, bu saldırılar karşısında da en büyük direnişi gösteren ve cesaretiyle ön plana çıkan yine kadınlardı. Efrîn işgali gerçekleştirilmiş olsa da, o direnişin yaratmış olduğu ruh tüm dünyayı ve kadınları sardı. Efrîn tıpkı Kobanê gibi, tüm halkların sahiplendiği ve hala özgürleştirilmesi için eylem içerisinde olduğu bir

 

kent. Kuzeydoğu Suriyeli kadınlar; Arap, Suryanî, Ermenî, Türkmen ve Kürt kadınlarının zaten oluşturmuş oldukları etkili bir öz savunma sistemleri var. Sürekli tehdit ve saldırı altında olan Kuzeydoğu Suriye’de yaratılan özgürlük ve demokrasi değerlerinin korunması ve elde edilen kazanımların güvence altına alınması için öz savunma alanında mevcut örgütlülü

ğü daha da derinleştirme ve yaygınlaştırma kararlılıkları daha da pekişmiş durumda. Askeri alan

da da profesyonelleşmeyi hedeflemektedirler. Bu konuda önemli bir mesafe de katedilmiştir.

Kuzeydoğu Suriye’de ortak yaşamı esas alan halklar/kadınlar, ülkenin demokratikleşmesinde de kilit bir role sahip olacak gibi görünüyor. Suriye’nin diğer bölgelerinde de kadınlar, oluşan deneyime güvenmekte ve dikkatle takip etmekte. Özgür, eşit ve demokratik bir yaşamın, geleceğin ve sistemin mihenk taşlarının kadınlar olduğuna artık bu coğrafyada herkes inanıyor. Çünkü kadın iradesinin dahil olduğu bir sistemin tüm alanlarda ne kadar etkili, sarsılmaz ve özgür geleceği garanti altına aldığı görülüyor.