Akıntıya karşı gelebilmek

- Müge TUZCUOĞLU
573 views

mansetYılın son sayısındaki yazı, genel bir değerlendirme barındırır. 2016 yılına, sadece bakmak bile cesaret işi! Ne kadar çok şey yaşandı! Ne kadar da geriye gidildi! Ne kadar da tartışamaz, konuşamaz olduk. Tabii bütün bunlar, bu kadar çok ölümün olduğu yerde dile de akla da getirilemeyecek şeyler. En azından, “bugün de hayattayız!”

Yale üniversitesinden psikolog Stanley Milgram, erk’e itaat ve vicdan ilişkisi üzerine araştırmalar yapmakta. Holokost’un nasıl mümkün olabildiğini anlamaya çalışan bir bilim insanı. Deneklerinin yüzde 65’inin -rahatsız da olsalar- zalim emirleri yerine getirdiğini tespit eden Milgram. Denek kurbanla aynı odadayken emirleri yerine getirmeye en zalim noktaya kadar devam etme oranının yüzde 40, kurbanın elini tutarken ve otorite figürü odadan ayrılınca ise yüzde 20’ye düştüğünü ortaya koyuyor. Deneğin emirlere karşı gelen iki başka kişinin varlığına şahit olması durumunda son noktaya kadar itaat oranı yüzde 10’a indiğini gören Milgram, başka kişilerin deneğin yanında olduğu ve onların tamamen emirlere uyma taraftarı olmaları halinde deneğin emirleri yerine getirme oranının yüzde 92,5’e çıktığını gösteriyor. Deneklerin, hiçbir yasal sorumluluğu olmayacağı bilgisinin, denekleri en zalim noktaya kadar emirleri yerine getirebileceklerini de kanıtlıyor.

Milgram, sıradan insanların, zalim uygulamalarda bulunmayı kabullenmesi ya da direnebilmelerindeki etkenleri şöyle sıralıyor; kurbanla ve otorite figürüyle aramızdaki mesafenin niceliği, emirleri veren otoritenin “iyi bir dava uğruna” hareket ettiğini iddia etmesi ve algılanan prestiji, emirleri veren kişilerin “tüm mesuliyeti üstlendiklerini” ifade etmeleri, otorite temsilcileri arasında çatışma olup olmadığı ve en önemlisi emirlere başka karşı gelenlerin varlığı ya da yokluğu. (“Akıntıya Karşı” adlı kitabından doğrudan aktardığımız Burçin Gerçek, Ermeni soykırımı sırasında emirlere itaat etmeyen ve Ermenileri kurtaranların hikayesini derlediği kitabında, bu kişileri “vicdanlılar” olarak tanımlamaktadır)

teslim-olmayacagiz-istanbul-eylem“Ne” yaşadığımızı ve “nasıl karşı koyacağımızı” anlamlandırabilmek ve adlandırabilmek adına, geçmişte yaşananlara bakmak önemli. Sıradan insanların, hangi noktalarda, -bugün bizim de çok dillendirdiğimiz- vicdanlılar veya vicdansızlar olabildiklerini anlamak, yaşanılabilir bir dünya için olmazsa olmaz.

Bir tek karşı çıkışın, “akıntıya karşı” çıkmak için, caydırıcılık için ne kadar önemli olduğu, (durdurmaya hiçbir zaman yetmese de), değiştirebildiği ve var ettiği ortada.

Bugün açısından, biz yapamadık, yetiremedik, duramadık! Buradaki en etkili noktalardan birinin, zemin ve ilişki tanımlamalarımızdan olduğu kanısındayım; “kardeşlik.” Kendinden olmayan veya egemen olmayan için kurgulanan bu tanımın, geçmişte, “durun yapmayın siz kardeşsiniz” nostalji tanımlamasının günümüz için geçerliliğini yitirdiğini tartışabilir miyiz? Kuşkusuz, üzerine yüklediğimiz anlamlar ile ve toplumsal yaşam içinde en değerlilerimizden olmak ile birlikte, ilişkilenme boyutunda, “kardeşlik” tanımının, sınırlılığı ve yaptırımlarının bizim ilişkilerimizi ve değişen yaşam biçimimizi, artık ne kadar karşıladığını sormak gerekiyor.

“Soy” ve “mekan” üzerinden ilişkilenmenin de tartılarak, bugün için en uygununun bulunması gerekse de, “komşuluk” meselesinin tartışılmasından yanayım. Belli bir ilişki mesafesi yaratarak, hem saygı ölçütlerini doğru kurması (ayaklanmalarda, ilk olarak komşuların birbirlerini taşladığı da var sayılarak), hem de sevmek zorunda olmadan bir ilişki kurma biçimi olması açısından değerli. Yürüttüğümüz tartışmalarda ortaya çıkan; soy veya mekan değil de, doğrudan emek üzerinden gelişecek “dostluk” ilişkisi, kuşkusuz en ideal biçimdir. Ancak bu ideale giderken, (ve dost olamadıklarımız ve olmak istemediklerimizle geçinirken) kardeşliğe alternatif bir yol geliştirebilir miyiz?

Bunlar sadece sorular. Bir zihinsel biçimleniş olarak, nerede durduğumuz ve durmamız gerektiği ile ilgili sorular. “Yav ne kardeşliği” iç acımasından çıkmış değil. Akıntı sırasındaki etkilenmeler süresince, doğru ilişkilenme biçimi geliştirmek adına sorulan sorular.

Tartışmaya değer olduğu kanısındayım.

Yaşayabildiğimiz dünyaya gerilemiştik bu yıl. Önümüzdeki yılın, yaşanabilir bir dünya olması dileğiyle!