Bir erkek işi pişkinliğe vurursa

- KAKTÜS
496 views

Kafam her zaman kavramların manasına takılmıştır. Sanki o kavramın manasını çözersem sorunu da çözmüş olacağım. Nitekim öyle de oluyor. Sorunu çözmenin bir kısmı kullanılan kavramları anlamaktan geçiyor. Fakat bazen gösterilen bazı davranışlar da, kavramları incelemeye gerek bırakmayacak kadar kesin oluyor. Mesela bir erkek (size göre, hiç sebepsiz yere), size karşı kaba-saba, sert, keskin ve de en önemlisi anlamsız davranışlarda bulunuyorsa bilin ki, onun kuyruğuna basmışsınızdır. Ya da fark etmeden foyasını açığa vurmuşsunuzdur. Yani bir erkek için en korkunç şeyi yapmışsınız: Onun foyasını gün yüzüne çıkarmışsınız. O güneş görmeyen hileli, kör noktalara ışık tutmuşsunuz bilmeden!?! O fark etmeden ışık tuttuğunuz kör nokta var ya, hani o hileler ile dolu güneş görmeyen “fikirler” bölgesi, işte o bölgeye ışık vurunca erkek kendini kaybeder. Nasıl mı? Bir kere foyası ortaya çıkan erkeğin davranışı otomatikman değişir. Size karşı davranışları, “ince” bir saldırganlık, sağa-sola çaktıran iğneleyici cümleler ve laf arasına sıkıştırılmış aşağılayıcı sözcükler… Bu kesinlikle sizden hıncını alma şeklidir. Bir de sanki siz, ona saygısızlık yapmışsınız, ama o “büyüklüğünü” koruyor edalarında dolaşır. Utanmadan bir de işi pişkinliğe döker. İnanın, erkeğin işi pişkinliğe vurması kadar çirkin bir şey yoktur. Öyle olur ki, onu tanıyamazsınız.

Nasıl desem, böyle garip bir pişkinlik hali tutar erkekleri. Emin olun ki kibir, naz, ihtiras ve arsızlık arasında kalan erkeğin ne yapacağını kestirmek güçtür. Ama en rahat yaptığı şey saldırıdır. Öyle bir saldırı stratejisi uygular ki, kadın neye uğradığını şaşırır. Sanki o kadar alavere, dalavereyi kadın kendi yapmış gibi kızarır, utanır, sıkılır, “yer yarılsa içine girseydim de bu hale gelmesiydim” der. Öyle kafasından kaynar sular iner… Ve kimileri de “çamur at, izi kalsın” çirkefliğine kadar işi vardırır. İnanın o an üzüntüden ölmezseniz, kesinlikle güçlenirsiniz.  İşte bu tür anlarda bir insan evladı olarak, “wuulan” diye başlayıp yedi sülalesine kadar saymak istiyorum. Yani insan kızının yüreğini, düşüncesini niye böyle zorluyorsun, niye küfür ettiriyorsun, yazık değil mi sana?!? Bak ne güzel, bir yükten kurtulmuşsun kalbi çöplük herif. Söyler misin, nasıl oluyor da hem suçlu olup, hem güçlü olursun? Bu ne ters-yüz etme hali? Yüzsüz, pişkin!

Mesele ne? Beyefendinin foyasını açığa vurmuşuz. Onu bir kadının yanında küçük düşürmüşüz. İyi etmişiz. Utanmıyorsun, bir kadına hava atacağım diye öbürünü aşağılamaya? Sen kendini ne sanıyorsun? Tanrı Zeus gibi tüm
kadınları aynı anda idare edebileceğini mi? Kaldı ki, Zeus bile o kudretiyle bunu başaramamıştır. Foyası her açığa çıktığında Hera’nın gazabına uğramaktan kurtulamamıştır. Kaldı ki, bizim sözünü ettiğimiz arkadaşlık, dostluk, yoldaşlık ilişkisi, öyle Olimposlarda gezinen tanrısal ilişkiler de değil. Havan kime?

Ama mantık nasıl çalışıyor, önemli. Sanıyor ki tanrı, tüm kadınları ona hizmet etsin diye yaratmış. O yüzden tüm kadınlar ona ait ve bu kadınlar kesinlikle onun açıklarını, gediklerini kapatır, foyasının üstünü de örter. Hani o derece… “Hüt!” deyince kadın kabuğuna çekilecek diye umuyor, bekliyor. Artık nereden aldıysa bu güveni… Böyle dirseğimle yapıştıracağım ağzının üstüne, özgüvenini yitirecek 32 ay… Ortam müsait değil, yoksa ben, sana bir işaret yapardım ama, sen değerli okuyucularıma dua et. Edep yoksunu kişilik…

Size bir şey diyeyim mi, aslında böyle tiplerle karşılaşmak belki sanıldığı kadar şansızlık değildir. Ha, ne dersiniz? Mesela sırf bu davranış yüzünden oturdum, “foyası açığa çıkmak” nedir diye araştırma yaptım. Sizinle paylaşmadan geçemicem. Gerçi araştırmak, bulmak çok zor olmadı. Zaten zor kavramını biz insanlar uydurmuşuz, foyayı mı bulamayacağız? Tew le le…

İnanın daha önce hiç araştırma gereği duymamıştım. Ama işte bazen insanı bir şeyler dürtüklüyor, heves ediniyorsun. “Hele bir bakayım, nedir bu” diyorsun. Yani o kadar  gündelik yaşamda manasız manasız kullanıyoruz. Şimdi toplumsal piyasaya böyle tam manasıyla sürünce, piyasanın yüzü nasıl gülecek diye düşünüyorum. Maksat topluma hizmet değil mi? Ben de bu hizmet hakkımı kullanıyorum ve erkeklerin işler sarpa sarınca kaçışlarına HAYIR diyorum. Ve her HAYIR’da bir hayır vardır diyorum! Sadede gelirsek, şimdi foya nedir?

Foya, elmas taşlarının parıltısını artırmak için kullanılan ince metal bir yaprakmış. Buna, göze elmasın daha fazla parlak gelmesi, gözü kamaştırması için yanıltıcı ışık da demek mümkün. Bir yerde başkalaşım, bir şeyi olduğundan farklı gösterme durumu da denilebilir. Ama elmas taş olduğu yerden düşünce de, alta yerleştirilen ince metal, yani foya açığa çıkar. İşte bu nokta da erkeğin foyası da kendisini gösterir. O ihtişam, o parıltı, o gözdeki ışık, o güneş söner. O kendini göklerde gören ego, o kendini bilmezlik, o kıskançlık, o ihtiras rüzgarı, o çirkinlik kendini bir açığa vurur, sanırsınız ki tüm şehir kanalizasyonu patlamış, öyle bir koku bırakır ardında… Kendi gitmiş lakin o dayanılmaz kokusu kalmıştır.

Ya Star! İnsanoğlunun o iğrenç kibri yok mu, insankızını çileden çıkartmaya yetiyor. İnsanın içinden o varlığın koluyla bacağının yerini değiştirmek geçer. Zaten adamın gözü yerinde durmuyor. Şöyle bir geri çekilip, burnunun ucuna bir fiske vuracaksın gözlerinden yaşlar süzülecek. Hele işi bir de arsızlığa vurmuyor mu, insanın saçları dipten alev alıyor. Bir de utanmadan “ben, senin adına üzülüyorum” diyor. Bu kadar adilik üzerine bir erkek, sizin adınıza üzülüyorsa bilin ki, doğru hisler üzerindesiniz. Zaten foyasını da açığa vurmuşsunuz, gün görmemiş yüzü de ortada… Ne kaldı ki? Ferahlayın artık. Yükünüz hafiflemiş. Böyle yüreği kirli ve ağır tiplerle nereye kadar? Ha gayret! Yürüyün, sizi kim tutar…