Bir fotoğraf karesi ne çok şey anlatır bazen. Anı, anda yaşanan acıyı, sevinci, öfkeyi, hayal kırıklığını anlatır. Fotoğraflar hakikati geçmişten günümüze taşırlar. Hakikat tarihtir, tarih geçmiştir. Hakikat bazen bir fotoğraf karesindeki küçük kız çocuğunun gözyaşında gizler kendini.
Ne zamanki mevzu bahis kadın sünneti olur, tüylerimi diken diken eden, annesinin kucağında (en fazla altı-yedi yaşlarında) Afrikalı siyahi bir kız çocuğunun sünnet edilirkenki fotoğrafını anımsarım. Fotoğraf dile gelir adeta ve şöyle der: “Ben sizin bugününüz, yarınınız ve geleceğinizim. Bugüne kadar yapamadıklarınızın sonucuyum ben ve eğer değiştiremezseniz gelecekteki vicdanınızın karesiyim.”
O fotoğrafı her anımsadığımda o anı O minikle birlikte yaşar, Onun çektiği acıyı iliklerime kadar hisseder adeta ben olurum.
200 milyon kadın sünneti
Kadın sünneti, (Genital Mutilasyon) kadın üreme organının bir kısmının ya da tümünün kesilmesiyle yapılan bir uygulamadır. Afrika, Ortadoğu’nun bazı ülkeleri ve Asya’da yaklaşık 200 milyon kadın sünnet edilmiş ve her yıl binlerce kız çocuğu sünnet olmakla yüz yüze kalıyor. Her yıl binlerce kız çocuğu çok küçük yaşta kendi iradesi dışında sünnet ediliyor. Her yıl yüzlerce çocuk hijyenik olmayan koşullarda sünnet olduğu için kan kaybı, enfeksiyon vb. nedenlerden kaynaklı hayatını kaybediyor. Binlerce kadın sünnet esnasında bulaşan enfeksiyonlardan kaynaklı ömür boyu şiddetli adet sancıları çekip bir daha anne olamıyor.
Sünnet Ortadoğu’nun kimi ülkeleri; Irak, Suriye ve İran olmak üzere Asya ve 27 Afrika ülkesinde hala uygulanmakta. Çoğunluğu müslüman ülkeler olmak üzere bu ülkelerde bazı Hıristiyan ve Yahudi topluluklarda da uygulanmaktadır.
Kadın sünneti; İslamiyet’le gelişen bir uygulama olarak bilinse de, Afrika ülkelerinde bir gelenek olduğu, kökeninin Mısır firavunlarına kadar dayandığına dair izlere rastlandığı belirtilmektedir. Kimi İslami örgütler İslamiyet’te böylesi bir uygulamanın olmadığını belirtseler de din âlimlerinden doğru ortak bir görüş birliği yok.
Hangi amaçla uygulanmakta?
Katı ‘namus’ inancına sahip ataerkil toplumlarda, ‘bekaret’in çok küçük yaşta kontrol altına alınması amacıyla gerçekleştirilen kadın sünnetinin diğer bir hedefi ise; cinselliği kadın açısından tabulaştıran, kirlilik ve günah sayan zihniyetin cinsel ilişki esnasında kadının haz almasını engellemektir.
Hastalıklı erkek aklın cinselliği erkeğe reva görerek, kadını salt çocuğu doğuran beden ile sınırlayan insanlık dışı uygulamalarından biridir. İffetli kadın olmanın ölçüsüdür kadın sünneti. Uygulandığı toplumlarda eğer kadın sünnetli değilse toplum tarafından iffetsiz kadın olarak tanımlanıp dıştalanır. Daha küçücük yaşta iffetin, namusun, törelerin, geleneklerin ne olduğunu bilmeden bu acımasız uygulamayla eril sistemin kurbanı olur. En kötüsü de en yakını olan annesinin kucağında iffetli kadın olmaya hazırlanır. Ona bunu yapanlara da bu yapıldı bu öğretildi; “ya iffetli kadın olup tabii olacak, ya da herkes tarafından kötü kadın olarak bilinip dışlanacak, belki de taşlanarak öldürülecek ya da kendi bedenini ateşe vererek intihara zorlanacak. O, hiçbir zaman kendi olmayacak, ya her şeyiyle başkasının olacak ya da insanca yaşama şansı olmayacak.
Yasal değil ama göz yumulmakta
Çünkü O bir kadındır. Tanrıya iman, erkeğe itaat, sisteme hizmet edendir. Uygarlığın vahşi yüzü kapitalist sistemde emeği, bedeni satılığa çıkmış olan ucuz bir maldır. Kadın sünneti, uygulandığı ülkelerin hiçbirinde yasal olmadığı halde uygulanmasına göz yumulmakta. Afrika ülkeleri somutunda bu ‘ritüel’ geleneksel uygulama olarak ele alındığı için, caydırıcı herhangi bir önlem alınmamakta. Kadın örgütlerinin, kadına yönelik her türlü şiddeti engelleyici yasaları çıkartmaya dönük mücadele ve girişimlerine rağmen, birçok devlet yasal düzenlemelere ve caydırıcı girişimlerde bulunmaya yanaşmamakta.
Kadına dönük şiddetin bir parçası olan kadın sünneti tek başına bazı yasal düzenlemeler yapmakta sonuçlanmaz. Kaldı ki bu tür yasal düzenlemeyi yapacak olan zaten sorunun kaynağında yer alan devletin kendisi değil mi?
Sorunun kaynağından çözüm beklemek feminist hareketlerin yanılgılarından biridir. Feminist hareketlerin çabaları sorunu görünür kılsa da, köklü bir zihniyet değişimi olmadığı takdirde bu ve benzer uygulamalar her zaman olacaktır. Çünkü bu tek başına bir gelenek ya da dini bir uygulama değildir, eril sistemin her şeyi erkeğe hak gören beş bin yıllık zihniyetinin kendini yaşatma biçimidir. Bu zihniyete karşı ancak sisteme duyulacak büyük bir öfke ve köklü örgütlü bir mücadele ile sonuç alınabilir.
Bu isyanın adı kadın
Kadınlara sünnet, berdel, şiddet, katliam, tecavüz gibi saldırıları reva gören eril sistemin ideolojik alt yapısın sorgulayan, deşifre eden Kürt Kadın Hareketinin aktif mücadelesi kadın özgürlük sorununa yeni bir perspektif ve umut yaratmıştır. Bu umudu büyütmek, kadınların çektiği ızdırap ve acılara son vermek kadın özgürlük mücadelesini her an radikal bir temelde büyütmekle mümkün olur.
Her gün onlarca fotoğraf karesi kazılır yüreklerimize, binlerce kadının sesiz çığlığı kulak zarını delercesine haykırır beyinlere. Bu çığlık hepimizin, bütün kadınların fotoğraf karelerine sığmayan çığlığıdır. Bu çığlık milyonlarca kız çocuğunun hayallerinde isyana dönüşüyor. Bu isyanın adı, dili, dini, etnik kimliği yaşadığı coğrafya ne olursa olsun kadın olmak. Çocukluk hayallerinde kadınca yaşamak.