Gelinen eşiğin aşılması kaçınılmaz

611 views

Kadın cinayetleri, cinsel istismar, “tecavüzcülere af” yasası, nafaka tartışmaları, eş başkanlık sistemine saldırı ve kadın hareketlerinin mücadelesi başta olmak üzere Türkiye’nin başlıca kadın gündemlerini Kasım 2016’dan bu yana tutuklu olan HDP’nin bir önceki dönem eş genel başkanı Figen Yüksekdağ’a sorduk.

Yaşanan durumu kadın kırımı olarak nitelendiren Yüksekdağ, güncel faşist-otoriter rejim gerçekliğiyle, geleneksel eril tahakkümün birleşerek kadınları çok ağır bir atmosferle yüz yüze bıraktığını hatırlattı. Bunun açık bir saldırı ve savaş hali olduğunu anımsatan Figen Yüksekdağ, amaçlananın kadını politik, ekonomik, sosyal, kültürel alanlardan soyutlayıp eve kapatmak, yaşam dinamiklerini bitirmek olduğunu vurguladı.

Rejim açısından kadının yaşam ve üretim enerjisini bitirmek ya da devre dışı bırakmanın çok önemli bir mevzu olduğunu dile getiren Yüksekdağ, bunun nedenini ise şöyle izah etti: “Çünkü kadının bu yönlü enerjisinin yükselmesi, önünün açılması, siyasi statükoyu sarsacak toplumsal değişim gücü anlamına geliyor. Gezi kadın kitlelerinin özel ve ağırlıklı rol oynadığı, bu örneklerden biriydi mesela. Ya da Kürt özgürlük mücadelesinde kadınların belirleyici, sürükleyici dinamiği de böyledir. Kadınların değişim ve değiştirme gücü uyandığında neye yol açabileceğini, neleri yaratabileceğini biliyorlar ve her yöntemle, her koldan engellemeye çalışıyorlar.”

Kadınlar açısından karanlık bir dönem yaşanmakta

 Figen Yüksekdağ, her kadının eril tekçi faşist iktidarın canlı hedefi olduğunu, ama en çok da örgütsüz, şu veya bu düzeyde hak mücadelesi vermeyen, veremeyen kadınların hedefte olduğunu hatırlattı.

Kadın cinayetlerinin ulaştığı felaket düzey, kız çocuklarına tecavüz, istismarın evlilik şartıyla affa bağlanması, nafaka gaspı, kadın işsizliği, iş gücünün sınırsız sömürüsü, güvencesizlik, bütün sosyal alanlara yayılmış taciz, şiddet ve daha nice saldırı karşısında milyonlarca kadının savunmasız olduğunu anımsatan Yüksekdağ şu tespitlerde bulundu: “Genel anlamda kadın cinsi açısından karanlık bir dönem yaşanıyor ve bunun politik müsebbibi, sorumlusu AKP-saray iktidarıdır. Yakın geçmişteki kadın uyanışı ve hareketinin basıncıyla imzaladıkları İstanbul Sözleşmesi’ne, çıkardıkları şiddete karşı yasaya (6284) uymayı zul sayan, bunu mutlak kılmak istedikleri kadın köleliğine dayalı çile düzenine aykırı bulan bir zihniyetten de başka şey beklenemez. Politik alanda kadın düşmanlığını çok daha açık yapıyorlar. Kadın siyasetçilere yönelik kitlesel tutuklamalar, eş başkanlık sistemine tasfiye operasyonları bunun somut ifadesi. Son dönemde Türkiye’de gerçekleştirilen LasTesis eylemlerine saldırılar ve feminist oluşumların, kadın örgütlerinin tehdit edilmesi ise, hareketin geniş çapta düşmanlaştırıldığını hedef tahtası haline getirildiğini gösteriyor.”

Kadın hak ve özgürlükleri sorununun dün olduğundan daha fazla politik bir sorun olduğunu vurgulayan Yüksekdağ; “Kadınların kurtuluşunun önündeki en yakın ve güncel engel de AKP-saray iktidarıdır. Kadın özgürlük mücadelesinin bağımsız gelişimi, toplumun tamamının özgürlüğü ve kurtuluşu bakımından tayin edici bir önem kazanmıştır. Aynı zamanda AKP-saray iktidarı ve eril tahakkümün en karanlık biçimi tekçi faşist şeflik düzenine karşı mücadeleyle, dün olduğundan fazla iç içe geçmiştir.” dedi.

Gelinen eşiğin aşılması kaçınılmaz

Devlet ve egemen erkek ittifakının saldırılarına karşı kadın hareketlerinin pozisyonunu ve mücadelesi yorumlayan Yüksekdağ, saldırılara kıyasla doğru orantılı güçlü bir mücadeleden söz edilemediğini açıkladı.

Birçok politik muhalif hareket gibi, kadın hareketinin de varlığını koruma mücadelesi verdiğini ifade eden Figen Yüksekdağ dikkatleri şu hususlara çekti: “İktidar saldırılarının ve yargıda, devlette, eğitimde, kültürde kökleşmiş, katmerleşmiş erkek egemen baskı ve kuşatmanın, kadın mücadelesini iki kat zorladığını görmeliyiz. Ama elbette her durumda tavrımız ‘buna rağmen’ olmalı. Tam da bu koşullar altında yapılabileceklerin çıtasını yükseltmek gibi bir sorumluluk dahası zorunluluk var ortada. Açık olan şu ki, biz durduğumuzda ya da sınırlı tepkilerle yetindiğimizde saldırganlık durmuyor, sınırlanmıyor. Aksine her gün daha kötüyü görüyoruz. Bu nedenle kadın özgürlük mücadelesinin dayandığı meşruiyet ve açık haklılık zeminini daha yüksek bir özgüvenle değerlendirmek gerekiyor. Radikal ve ayırt edici çıkışlar şiddetten, kadınlara karşı savaştan beslenen iktidarın şimşeklerini çekecektir belki; ama çok geniş bir kesimi etkileyecek, cesaret verecektir. Sonuçta hareket bir eşiğe gelmiş durumda ve onun aşılması kaçınılmaz. Aslında özellikle kadın cinayetleri karşısında daha geniş ve cesaretli cepheden tutum alma eğiliminin gelişmekte olduğunu da görüyoruz son dönemde. Ama bazı anlar ve birikimler vardır, tutup ileri çekilmesi gerekir. Kadın örgütleri ve politik oluşumların planlı, iradi olarak tutup ileri çekmesi gereken bir anda ve zemindeyiz bugün.

Birleşik kadın hareketi ve kararlı mücadele yöntemleri

Kadın örgütlerinin daha güçlü ortak duruşu ve mücadelesi önündeki engellerin neler olduğu ve nasıl aşılabileceği sorusunu yanıtlayan HDP’nin önceki dönem eş genel başkanı Figen Yüksekdağ; kadın özgürlük güçlerinin geçen dönemde hareketsiz kalmadığını, sokağı terk etmediğini ama belirli ölçüleri de aşamadığını hatırlattı.

Bu durumun potansiyel yetersizlikten kaynaklanmadığını, daha çok hedef ve yöntemlerle ilgili olduğunu aktaran Yüksekdağ soruyla ilgili yanıtlarını şöyle detaylandırdı: “Mesela 8 Martlar’da on binlerce kadın bir araya gelebiliyor ama aynı güç birliği tavrı somut bir hedefe ulaşmak için sergilenmiyor. TCK’nın, Medeni Kanun’un değiştirilmesiyle sonuçlanan birleşik kadın hareketi süreci, böyle bir örnekti. Yakın geçmişte kısmen ‘çocuk yaşta evlilik yasa düzenlemesi’nin geri çekildiği dönemde de benzer düzeyde birleşik kadın hareketi ve kararlı mücadele yöntemleri geliştirilebildi. Ama somut, hayati gündemler ve saldırılar karşısında gerektiği gibi ortaklaşamama sorunu, hali hazırda çözülmesi gereken en önemli sorundur. Zira eril iktidar, hareketin yetersizliklerinden ve bölünmüşlükten güç alıyor saldırırken.”

Kadınların topyekün savunma mekanizması

Çözüm hattının geliştirilmesi için dikkatleri ortak kadın platformlarına çeken Yüksekdağ şöyle devam etti: “Kadınlar Birlikte Güçlü gibi platformlar çoğaltılmalı. Yapısal farklılıklara ya da nüanslara takılmaksızın kadın örgütlerinin, bireylerinin koalisyon tarzında bir araya gelişi zorlanabilir. Bunun için de kadın hareketinde rastlanan dar ve steril siyaset algısının, statükolarının aşılması önemli. Kadınların çoğul, farklılıklarından güç alan, kendi arasındaki müzakere ve ortaklaşma tarzına değer veren daha yeni ve ileri bir varoluş alanı yaratması gerekiyor. Bizi tutan kendi sınırlarımız. Herkes bunun farkına vardığında çok güçlü kadın ittifak zeminleri ortaya çıkabilir ve tarihe damgasını vuracak çapta birleşik çıkışlar gerçekleştirebilir. Sanırım biraz da düşünme, yoğunlaşma politika belirleme yöntemini çağa/güne uyarlamakta fayda var. Mesela hala birleşmenin, ortak bir akıl ve gövde oluşturmanın sorunları, engelleri, olumsuz senaryoları ön planda ve bunların bilançosu politik aklı yönetiyor. Ama en doğrusu tersten -ve en isabetli açıdan- düşünerek, güçlü bir ortaklaşma sağlanamadığında karşılaşacağımız ağır kayıp bilançosunu, bedellerini dikkate almaktır. AKP-Saray iktidarı, kadınların günlük yaşam ve varoluşundan, en derin ve temel hak kayıplarına kadar çok geniş bir alana ve stratejik düzlemde saldırıyor. Birleşmeyen ve mücadele etmeyen kadınlar onların düzeninde hayat şansı bulamaz. Dinci gericilik, faşizm, tek adam – şeflik sistemi ve emek, kadın, doğa karşıtı kapitalist yıkım- yağma mekanizması iç içe geçerek, kurumsal ve yapısal güvence (onların deyimiyle beka) kazanmak için topyekün saldırıyor. Gerçek böyleyken kadınların topyekün savunma ve atak geliştirememesi ölümcül sonuçlara yol açabilir. Kadın özgürlük mücadelesini yönetmesi gereken akıl ve irade bu gerçeğin öncelik alınmasına dayanmalıdır.”

Adil, barışçıl bir toplum ve siyasettin kurucu gücü kadınlar

2014 Haziran’ında gerçekleştirilen HDP 2. Olağanüstü Kongresinde Selahattin Demirtaş ile beraber HDP eş genel başkanı seçilen Figen Yüksekdağ, iktidarın bu sisteme dönük saldırılarının nedenlerini yorumladı.

Eş başkanlık sisteminin sadece politik etkisiyle değil toplumsal, kültürel, sosyal etkisiyle de iktidarın tepkisini çektiği hatırlatmasında bulunan Yüksekdağ şöyle devam etti: “Eril düzenin temel kodlarına değen ve buralarda değişim algısı, enerjiyi yaratan yanını iktidar bizden daha fazla dikkate alıyor kanımca. Politikanın kolaylaştırıcılığıyla kadın-erkek eşitliği algısını oluşturma ve yerleştirme, eş yaşam fikrini, kavramını tartışma bakımından eş başkanlık sistemi olumlu somut sonuçlar yarattı. Böyle kökten bir değişimi ve eş başkanlık gibi bir değişim etkisini iktidar istemez elbette. Zaten bu nedenle de kesintisiz ve çok çeşitli yöntemlerle saldırdı, yok saydı, silikleştirmeye uğraştı. Bugün de doğrudan HDP belediyeleri üzerinden tasfiye etmeye yöneldi. AKP-Saray rejiminin muhalefetin geneline yönelik tasfiye operasyonunun ve saldırgan tavrının en özgün halkası eş başkanlık sistemine, yani kadın iradesine saldırıdır. Kadının siyasetteki özgün gücünün, enerjisinin ve tüm toplumun bilincine nüfuz etme kabiliyetinin kırılması, rejimin devamı açısından çok önem taşıyor. Eş başkanlığa, kadın varlığına tahammülsüzlüğün güncel nedenlerinden biri bu. Adil, ekolojik, demokratik, barışçıl bir toplum ve siyasettin kurucu gücü kadınlar ve kadın özgürlük çizgisi olunca, bu çizgide kendi bitişini gören iktidarın hışmı da artıyor.”

Eş başkanlık sistemi bir direniş kalesi gibidir

Onlar için bitiş anlamına gelen kadın özgürlüğü ve eşitlik merkezli siyasetin, büyük insanlık için yeni bir tarihin başlangıcı anlamına geldiğini hatırlatan Yüksekdağ şöyle konuştu: “Bu açıdan eş başkanlık, kuru-mekanik bir temsiliyet modeli olarak görülemez. Eş başkanlık sistemiyle tarih başlatılmıştır. Doğrudan kadınlar tarafından yazılan bir tarihten söz ediyoruz. Bu tarih yazılmaya başlanmıştır ve iniş-çıkışları, zorlu koşulları olsa da süreç geriye işletilemez. Önemli olan mücadelenin gerekli düzeye yükseltilmesidir. Kadının ikincil sayıldığı bir siyaset ve yaşam düzeninden ikili bir düzene geçiş çok sancılı olabilir. Toplumu buna ikna etmek demokratik eşitlikçi, paylaşımcı, çoğul-kolektif bir akım yaratmak elbette kolay değil. Ama en zor kısmını başardığımızı da unutmamak gerekir. Bugün sadece Kürt siyaseti, HDP ve eş başkanlık sistemini uygulayan kurum ve partilerin değil, bütün demokrasi güçlerinin bu çizgiye sahip çıkması hayati önemdedir. Çünkü erkek egemen kıyıcı faşist sistemin kadınlara karşı açtığı savaşın ortasında eş başkanlık sistemi ve mücadelesi bir direniş kalesi gibidir. o kale düşerse, başta bütün kadınlar kaybeder; sonra da bütün toplum.”

Mücadelenin sahipleri bizleriz

Eş başkanlık sistemi başta olmak üzere bütün kadın kazanımlarını hedefleyen iktidar odaklı saldırılara karşı sahiplenme mücadelesini değerlendiren Figen Yüksekdağ, bu mücadelede HDP, Kürt kadınları ve Kadın Meclisi bileşenlerinin yalnız bırakıldığı eleştirisini yaptı.

Kadının politik aklının, iradesinin temel politik yönetim gücüne dönüştürülmesi ihtiyacına dikkat çeken Yüksekdağ son olarak şu önermelerde bulundu: “Sahiplenme düzeyini yeterli görmek mümkün değil. Eş başkanlıkla birlikte uzun yıllar ve büyük mücadelelerle, emeklerle oluşturulan kadın kazanımları da hedeflendi. Belediyelere dönük son kayyum darbesinde, bir önceki darbeden sağ çıkarmayı başardığımız kadın merkezleri, kurumları da kapatıldı. Eş başkanlık sistemi, henüz belediyelere el konulmayan yerlerde de iktidar kuşatması altında işlemez hale getirildi. Bu ciddi kayıp ve kuşatma döngüsünün kırılabilmesi için, kayda değer bir sahiplenme ve mücadelenin olması gerekiyor. Ama ne yazık ki bu konuda HDP, Kürt kadınları ve Kadın Meclisi’mizin bileşenleri yalnız bırakıldı.

Genel dayanışma ve sahiplenme yine çok önemli ama, sanırım mücadelenin birinci derecede sahipleri yine bizleriz. Bu nedenle HDP’li kadınların ve genel Parti yapısının alacağı sorumluluk çok önemli. Tabii öncellikle kendi içimizde ve özelde zorlu dönemlerde hortlayan erkek gericiliğine hiçbir biçimde taviz vermeyerek, kadınlar arasındaki örgütlenmemize hız ve nitelik kazandırarak, kadının politik aklını, iradesini temel politik yönetim gücüne dönüştürerek ilerlemek gerekiyor.”