Şimdinin temizlik maddeleri yok iken, kadınlar ev temizliğinde tuz ruhu, arap sabunu, çamaşır suyu vb. asit içerikli maddeleri kullanırlardı. Bunlar içerdiği yoğun asidikler nedeniyle keskin bir kokuya ve etkili temizleme gücüne sahiplerdi. Soluduğunuzda oldukça etkin zararı olan bu maddelerin bir diğer özelliği de uçucu olmaları ve havaya karışmalarıdır. Yoğun bir şekilde havaya yayılan bu asidik maddeleri evlerde banyo, mutfak ve tuvalet temizliğinde sıkça kullanan kadınlarda astım vb. akciğer hastalıkları, zehirlenmeler görülmekte ve bu maddeler kanser sebeplerinden sayılmaktadır. Günümüz temizlik maddeleri, çamaşır ve bulaşık deterjanları, yumuşatıcılar da aslında çok da masum değillerdir. Yoğun koku içeren her türlü kimyasalın az ya da çok kanserojen içerdiği artık bilinen bir gerçekliktir. Bu yüzden bu tür maddelerin mümkün olduğu kadar az kullanımı ve bunların yerine sirke, limon ve sabun gibi daha doğal ürünlerin kullanılması tavsiye edilmektedir.
Bu maddelerin içinde tuz ruhu dediÄŸimiz madde, hidrojen ve klor denilen elementlerin bileÅŸiminden oluÅŸan renksiz bir sıvıdır. Oda sıcaklığında ise gaz haline dönüşmektedir. Gaz halinde de renksiz olduÄŸu için görünür deÄŸildir. Bu aside bu görünmez özelliÄŸinden olsa gerek “ruh” denilmiÅŸtir.
İnsanların bir maddi bir de manevi varlığı olduÄŸuna inananlar maddi varlığı “beden” manevi varlığı da “ruh“ diye tanımlamışlardır. İnsanın ölümüyle birlikte ruhun bedeni terkettiÄŸine, bedenin öldüğüne ama ruhun varlığını sürdürdüğüne inanılmıştır ve inanılmaya devam edilmektedir. Ruhun görülememe özelliÄŸi halkların diline de farklı ÅŸekillerde yansımıştır. “Vardır ama görünmez, yok olmaz” inanışı bazen de iÅŸin özünü anlatmak için de kullanılmıştır.
Gezi olayları sırasında da kullanılan “Gezi ruhu” deyimi, görülmese de etkili olan, öz olan, sürekli olan bir durumu ifade etmek için kullanılmış ve bu direniÅŸe bir anlam ve misyon yüklemek için kullanılmıştır. Gezi olaylarında biraraya gelmiÅŸ, ortak tavır ve direniÅŸ sergilemiÅŸ olan platform bu birliktelik “RUHU” sayesinde belli bir duruÅŸ sahibi olabilmiÅŸtir. AÄŸaçların kesilmesine karşı duran bir eylem iken, politikleÅŸerek devletin anti-demokratik tutumlarına karşı bir direniÅŸ mücadelesi haline dönüşmüştür. Devrimci ve demokratik çevrelerde bir umuda yol açan bu ortak duruÅŸun sürekli ve kalıcı hale gelmesi halinde AKP faÅŸizmine karşı durabilme ÅŸansını da yakalayabileceÄŸi tartışılır olmuÅŸtu. Sendikaları, siyasi partileri, sivil toplum kuruluÅŸlarını ve her kesimden muhalif olan insanı biraraya getiren bu olayı “GEZİ RUHU” olarak anmak iÅŸte bu yüzden anlamlıydı, çünkü faÅŸizme uzun zamandan sonra ilk kez ortak bir direniÅŸ sergilenmiÅŸti. Umut yeÅŸermis, ezilenler, mazlumlar, ötekileÅŸtirilenler için özlenen nihayet gerçekleÅŸir gibi olmuÅŸtu. Bu dayanışma 6 Haziran seçimlerinde de meyvelerini vermiÅŸ ve demokrasi güçleri bir kez daha yeni bir ruhla faÅŸizme karşı durmuÅŸtu. Ancak ne olduysa oldu ve Kasım ayında yapılan ikinci seçimlerde bu ruh etkisini yitirmeye baÅŸladı. Yerlere göklere sığdırılamayan “Gezi Ruhu” bir anda neredeyse baÅŸladığı hızla bitiÅŸe doÄŸru savruldu. Bu durum akıllara hemen Kürt sorununun bir nevi turnusol kağıdı olduÄŸunu getiriyor. Kimyada ayıraç olarak kullanılan turnusol kağıdı asitle temas ettiÄŸinde kırmızı, bazla temas ettiÄŸinde ise maviye dönüşür. Kısacası bir maddenin asit içerdiÄŸini anlamak için turnusol kağıdı kullanılmaktadır. İşte Kürt sorunu da Türkiye’de bir turnusol iÅŸlevi görmektedir. Kendilerine devrimci demokrat ve sol diyen kesimlerin Kürt sorunu karşısındaki duruÅŸları onların gerçek yüzlerini ve renklerini ele vermektedir. Kürt halkına karşı yürütülen insanlık dışı saldırılara, katliamlara karşı sessiz kalan, görmezden gelen ve deyim yerindeyse susarak onaylayan bir yaklaşımdan “direniÅŸ ruhu” olarak söz etmek artık saflıktan baÅŸka birÅŸey olmayacaktır. Bugün AKP’nin faÅŸist politikalarına karşı duran bir demokratik ruhtan da ne yazık ki bahsedemiyoruz. Bu politikalara boyun eÄŸen, kabullenen “bana dokunmayan yılan bin yaÅŸasın“ diyen bu tutum, AKP’nin Kürtlere yönelik soykırım konseptine bu duyarsızlıkla onay vermekle kendi sonunu da getirdiÄŸini göremeyen bir aymazlık içindedir. Oysa ki Türkiye’nin en temel sorunu çözülmeden diÄŸer hiçbir sorunun çözülemeyeceÄŸi 40 yıllık süreçte defalarca ortaya çıkmıştır. Türkiye halklarının barışcıl ve eÅŸit temelde yaÅŸamasının ilk koÅŸulu bu toprakların kadim halkı olan Kürt halkına yönelik bu saldırıları sona erdirmek için halkların ve demokrasi güçlerinin birlikte karşı durması ve bu halkın öz iradesini tanımaktır. DiÄŸer türlü hiçbir kesimin demokrasi ve haklardan söz etmesinin bir samimiyeti bulunmamaktadır. Her yerde kardeÅŸlik hak ve adalet deyip sıra Kürt halkına geldiÄŸinde dut yemiÅŸ bülbüle dönenlerin ruhu olsa olsa en baÅŸta belirtiÄŸim gibi tuz ruhundan baÅŸka birÅŸey olamaz. İlk anda keskin sonra da uçup giden bu tür yaklaşımlardan Türkiye halkları çok çekmiÅŸtir. Saman alevi gibi bir anda parlayıp sönen bu tutumlar nedeniyle AKP ve onun çeteleri hükmünü en zalim yöntemlerle sürdürmektedir. Halkların güvenini kaybedenler kendi elleriyle insanları AKP’nin güdümüne sokmuÅŸlardır. Tutarsız  ve umut vaad etmeyen yaklaşımları ile yakalanmış olan bir ÅŸansı kaybederek halkların uzağına düşmüşlerdir.
Kürt halkı ise haklı mücadelesi ile kendi öz yönetimlerini oluşturup, iradesini ortaya koymaktadır. Kaybeden değil kazanan olmaktadır. Çok bedel vermektedir, yiğit insanlarını kaybetmektedir belki, ancak sahip olduğu ruhu sonuna kadar korumaktadır. Eğer gelecekte Türkiye halkları için bir tehlikeden söz edilecekse, bunların içinde Kürt halkı olmayacaktır. Çünkü sahip olduğu ruh direniş ruhudur ve bu ruhu şehadetlerle beslemektedir. Şehitlerin mücadele ruhu asla yenilgi kaybetmeyen bir ruhtur. İşte Türkiye halklarının da ihtiyacı olan ruh bu ruhtur. Birlikte yaşamanın tek koşulu eşit, özgür ve öz iradenin esas alındığı bir ortak yaşam modelinin yaratılmasıdır. Bunun da gerçekleşmesinin tek koşulu tuz ruhu gibi uçucu olmayıp, kalıcı ve her türlü zulme ayrım yapmadan karşı durmak ve gerçek Gezi ruhunu oluşturarak bunu güce dönüştürmektir.