Xirabreşkê, Girê Miraza Türkçe adıyla Göbeklitepe, tarihin gün yüzüne çıkmış en eski tapınağı, toprağın altında yatan bir toplumsallık hazinesi. İnsanlığın 12 bin yıl önce inşa ettiği bu mekana dair çokça şey konuşuluyor; tüm tartışmalara erkek egemenlikli bakış açısı damgasını vuruyor.
Belki de bunun için ‘gizem, sır’ çözülemiyor! İşte bu hakim yaklaşımın aksine, Fatma İzol, “Tanrıçalıktan Tanrılığa Kürtler” kitabında tarihin bu ilk dönemlerinde kadınların başat rol oynadığını stellerdeki kadın figürlerinden daq’lara varıncaya kadar tarih sayfalarını yeniden analiz ederek ortaya koyuyor. Yazar, kitabın tanıtım yazısında, “Bu kitapta pazılın eksik tarafını, yani içinde kadının da olduğu, hatta medeniyetin ve yerleşik hayatın başladığı tarihin bu ilk dönemlerinde başat ve önder bir rol oynayan kadınlarının öncülüğünde saygın bir halkın yarattığı insanlık değerlerini bulacaksınız” diyor. Fatma İzol’le Ma Ana Tanrıçalık sistemine okuyucuyu götüren kitabını konuştuk.
Girê Miraza’dan (Göbeklitepe) yola çıkarak Urfa tarihini, kadın tarihini araştırmaya koyuldunuz. Nereye ulaştınız?Urfa tarihi; peygamberler şehri olmasından kaynaklı genelde inançlar üzerinden gündeme oturmakta. Aslında gerilere gittiğimizde de Urfa’nın bir ateşgede olması Zerdüştî inancın esin kaynağı olan Rê Haq inancına ve bu inançlara ruh veren Êzidî inancına bizi götürmekte. Böylelikle bütün dinlerin kökeninde var olan dişil yapılanmayı gözler önüne seren Girê Miraza-Göbeklitepe’nin bize sunduğu kanıtları doğru okumak, günümüz kadın tarihini aydınlatmamıza önemli katkılar sunuyor. Göbeklitepe’nin kazı çalışmalarını yürüten Arkeoloji profesörü Klaus Scmith, stellere (dikili blok, yapı) ilişkin çalışmaları sonucu kendisinde oluşan kanaatleri aktarırken şu ifadeleri kullanıyor: “Sanki stellerden birisi kadın diğeri erkek.” Bu ifadeler tarihi gerçek anlamda çözümlememizde bize devasa bir ip ucu sunmuş oluyor.
Girê Miraza’da ‘Ma Ana Tanrıçalık’ adını verdiğiniz bir sistemden söz ediyorsunuz. Nasılbir sistem. Orada dikilitaşların temsil ettiği insanüstü varlıklar bir Tanrıçalar Panteonu mu?
Ma, Kürtlerin en eski ana tanrıçasının ismi olmakla birlikte “ana” anlamına da gelmektedir. Da ise ma-da olarak hecelendiğinde“ananın doğurduğu”anlamını bize verir. Ma Tanrıçalık Sistemi olarak tanımladığım bu yönetme biçiminde kadınlar, yaşamın merkezinde ve her alanda öncü rol oynamışlardır. İnsanlığın ilksel yaratılış mitinin felsefesini Girê Miraza’da bir kazı bezekte (süs, bir eseri süslemeye yarıyan motifler) doğum yapan kadında görmekteyiz. Bu kadının evrensel bir patlamayı genital bölgesinden yaptığına tanık olurken, aynı zamanda semah dansı yaparak yer-gök ilişkisine ve alma-verme dengesine dikkat çektiğini gözlemliyoruz.
Bu görselin anlattıkları ile kadının bir erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı miti çökertilmekle birlikte zaten Kuran-ı Kerim’de yer almayan İncil kökenli bilginin yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Ayrıca dikilitaşların bir halka oluşturması ve Kürt medrese sisteminde hala var olan 12 ilim ile örtüşüyor olması bu ayinin burada yaşayan yerli kadim halk olan Kürtlerle bağlantı kurmamıza katkı sunuyor.
Kadınların akademi modelleri
Bu sistem, arkaik tarihlerden bu yana kadınların oluşturduğu akademilerin eğitim-öğretim modelleridir. Bu yargıya nereden varıyoruz? Tarih sayfalarını karıştırdığımızda, karşımıza dini panteonlarda yer alması yasak olan erkeklerin kendilerini hadım ederek bir tür kadınlaşma yoluyla din felsefesi yapma hakkını elde ettiklerini görüyoruz. Erkeklerin katı kurallarla dini panteondan dışlanmış olduğunu gösteren bu durum Gire Miraza’da ayin töreninde görev yapan temsili stellerin gerçek cinsiyetini bulmamıza katkı sunar. O halde Girê Miraza’da ayin yapan bu stellerin kadın olma olasılığı erkek olma olasılıklarından daha gerçekçidir.
Dinler tarihi özelde de Urfa tarihi hep tek tanrılı dinlerle özdeşleştiriliyor. Peygamberler şehri diye bilinen Urfa’da tüm bu inançlara kadın sistemi önderlik etti diyebilir miyiz?
Urfa’nın insanlık ve kadın tarihinde özgün bir yeri olduğu eski kaynaklardan anlaşılıyor. Günümüzde Ayn Zeliha gölü olarak da bilinen Balıklı Göl, bir kadın tanrıçanın kutsal mekanıdır. Halk kutsal hikayeleri hafızasında tutar ve sözlü gelenekle güncel yaşama taşır. Hala bu tanrıçanın erkek müritlerinin kendilerini hadım ederek bu sistemin içinde yer aldıkları bilgisi vardır.
Urfa Zel kadın tapınakları
Zel ya da Zelê adındaki kutsal kadının tapınım merkezi olan Urfa, semavi dinlerin temsilcilerinin kadına yönelik baskılarının artması sonucunda İbrahim, Şuayip, Eyüp ve daha nice erkek peygamberlerin kenti haline bilinçli olarak getirilmiştir. Ma Tanrıçalık Sistemi’nin olgunlaştırdığı toplumsal uzlaşı yasalarının ana karar merkezi olan Urfa Zel Akademileri’nin sembol yazılı belgeleri erkek egemenliğine girdiğinde Musa’nın 10 emri olarak yine insanlığın hizmetine sunuldu.
Kürt tarihini yabancıların, kadın tarihini erkeklerin yazdığını düşünürsek Puzzle’ın eksik kalan yanlarını tamamlayabildiniz mi?
Evet; Kürt tarihini yabancılar, kadın tarihini erkeklerin yazdığı ve anlattığı bir dönemdeyiz. Eril bakış açısıyla yazılan bir kadın tarihinde Tanrıçalar dahi fahişe kadınlar olarak anlatılıyor. Aslında kelimenin etimolojisine baktığımızda, normalin dışında yetenekleri olan anlamını çıkarabiliyoruz. Ne yazık ki eril zihniyet kötüleme anlamında bu sözcüğü kullanıyor. Puzzle’ın eksik parçası; tarihteki kadının öğretmenlik, bilgelik, savaşçılık, liderlik, mucitlik, tacirlik ve daha sayabileceğimiz birçok alandaki öncülüğünü bilince çıkarmaktır. Kadını sürekli doğurganlık ve bereket üzerinden tanımlamak, kadını kamusal alanın dışında tutar ki, bu da yine eril zihniyetin Ma Tanrıçalık Sistemi ile yaşadığı tarihi düşmanlık politikalarının değirmenine su taşır.
Kitabın bir bölümü Kürt kadınlarının bugüne taşıdığı en güzel geleneklerden biri, Daq üzerine. Nereye dayanıyor sembollerin kökeni..
Bu sembollerin kökenini Girê Miraza’da görmemiz mümkün. Êzidî kadınların beden yazıtları olarak vücutlarına işledikleri bu sembollerin her birini, üniversitelerden alınan bölüm diploması gibi görmek gerekir. Her birinin ayrı bir anlamı var. Örneğin; ayak bileklerine yapılan yılan sembolleri o kadının şifacı yönüne vurgu yapıyordur. İşte tam da bu örnekleme ile Êzidi kadınların Girê Miraza’nın ilksel sahipleri olduklarını söylememiz bir idea olmaz, gerçeğin kayıtlarını sunar.
Kürtlerin kök hücresine saldırı
Dönemlerinin ruhani öncüsü olan Êzidî kadınlar bu gün gerici sistemlerin hedefi halinde olmaya devam etmektedirler. Özünde kadın merkezli ve öncülüklü olan Azda-Ezda inancı temsilcilerinin her bireyinin kendi içlerinde kutsal kabul ediliyor olmaları ve yayılmacı olmayan bu kavim dini; diğer dinler, kültürler için bir tehlike arz etmemesine rağmen saldırıların ve katliamların hedefinde olagelmiştir. Dünya üzerinde dinlerini özgürce yaşayan bir çok paganist-halkçı din olmasına rağmen Êzidîlerin sürekli katliamlara tabi tutulmasının altında yatan gerçeklik, bu kavim inancının Kürt halkı için birleştirici bir rol oynayabileceği korkusu ve endişesidir. Hala ritüellerinde kadının öne çıktığı Êzidiler, asrın canileri misyonunu taşıyan DAİŞ’e bilinçli teslim edilerek soykırım uygulanmak istenmiştir. Özde Êzidîlik inancı üzerinden aslında Kürtlerin kök hücresine yönelik bir saldırıdır bu ve Ma Tanrıçalık Sistemi’nden ayrıksı düşünmek tarihi bilince çıkartmamakla özdeştir.
Kitabınızın sonunda ikinci bir kitaptan daha söz ediyorsunuz. İkinci kitapta neler olacak
İkinci kitapta Ma Tanrıçalık Sistemi’nin eril zihniyetler tarafından beş bin yıldır aşama aşama büyük bir sabır ve zor gücü ile nasıl yıkıma uğratıldığını, ‘Jin Jiyan Azadî’ felsefesi ışığında anlatmaya çalışacağım. Bütün araştırmalarım ve Jin jiyan Azadî paradigmasının bende yarattığı bilinç sıçraması göstermektedir ki; Arya coğrafyasında, Aryen halkların öncü rolünü oynamış olan Kürt halkı, Ma Tanrıçalık Sistemi’nin yaratıcısı olmakla birlikte, zaman içerisinde yine bu halkın içinden çıkan farklı görüş olan Zarahustra-İbrahimi sistemi doğurmuş ve güçlendirmiştir. İşte ikinci kitapta bunları bulgular, belgeler eşliğinde işleyeceğiz.