Güneşin damıttığı ışık; Rojîn

- Rûken GARZAN
490 views
Zagros… Kadim ülkenin ulu dağları. Yer ile göğün buluştuğu, zamanın kendi ahenginde yaşam bulduğu dağlar. Kendini var eden ülkenin, güneş doğuran dorukları Zag-ros… İnsanlığın kendini var etme savaşında beşiktir Zagroslar. Yaşamı ilmek ilmek ören, geleceğe bahşeden ana tanrıçaların diyarıdır. Güzelliğe, doğruluğa, sevgiye, hakikate ve aşka dair ne varsa bu dağların eteklerinde anlam bulmuş, varlık kazanmıştır.

Binlerce yıl insanlığa ışık doğuran Zagrosların bağrında, evreni aydınlatan ışık, yaşamı doğurmuştur. Evrene doğan bu ışığın adıdır: Rojîn, yeni ışıktan doğan yaşam… Hangi tanımlama daha iyi anlatabilirdi ki Rojîn Gevda’yı. Böyle yalın, böyle sade… Işık kadar kutsal, ışık kadar aydınlık… Onunla tanıştığım dem, kadınların kendini yeniden yaşam ışığına büründürdüğü bir zamanın arifesiydi. Ana tanrıça kültürünün yarattığı dile, ruha, inanca, sevdaya, insanlığa, doğruluğa, kültüre karşı kılıç kuşanan, gövdelerden oluk oluk kan akıtan efsanelerin kara yüzlü mahlukatları güneş ülkesini zapt etmeye gelmişlerdi.

Mücadelenin mihenk taşı

Rêber Apo, başlattığı Özgür yaşam mücadelesinin taşlarını büyük bir itinayla döşerken, kadın özgürlüğünü bu mücadelenin mihenk taşı olarak görmüş ve yılların emeği, çabası, bedelleri ile YAJK’ı örgütlemişti. YAJK, özgür kadınların insanlığın beşiği olan Kürdistan’daki özgür yaşam örgütlenmesiydi. Binlerce kadın bu yaşam örgütlülüğünde yer almak, savaşmak, mücadele etmek, kendilerinden, yaşamlarından ve geleceklerinden çalınan ne kadar değer varsa onları geri almak için büyük bir çaba ve mücadele içindeydiler. Kürdistan’ın, Anadolu’nun ve hatta daha uzakların, güneşin battığı ülkelerin bağrından yüzlerce, binlerce kadın yüzünü Kürdistan’a, güneşin doğduğu ülkenin doruklarına dönmüştü. Her gün bir yerlerde kesişiyordu yollar. Her gün bir dağın zirvesindeki soluk alışta, her gün bir patika ilerleyişinde… bazen Serhat’ın serin yaylalarında, bazen Botan’ın binbir çiçek kokulu dağ yamaçlarında, bazen engin akan Dicle, Xabûr, Karasu, Fırat kıyılarında… Yol alanlar, yoldaşları ile her daim bir yaşam kesişmesinin içinde bulurdu kendini. Rojîn yoldaş ile yollarımız 1998’de Heftanin’de kesişti. Bir grup kadın yoldaş ile Botan topraklarına yol alırken duraklarımızdan biri de cennetten bir parça Haftanin oldu.  YAJK’ın Botan’da daha güçlü örgütlenip pratikleşmesi için alana geçecek ve çalışmalarımıza başlayacaktık. 1998 baharında Haftanin alanında YAJK’ın Botan Konferansı’nı yaptırtan Rêber Apo; “Bu bahar kadın baharıdır. Botan konferans hamlesi özelde Botan’da olmak üzere tüm hareketimizde büyük bir çıkışı yaratacaktır” değerlendirmesini yapmıştı. Bu konferansın delegelerinden biri de Rojîn yoldaştı. Önderliğin belirttiği her cümleyi, her sözcüğü zihnine uygulanması gereken ayetler gibi nakşeden Rojîn yoldaş, bu konferanstan aldığı güç ve moral ile tüm pratik çalışmalara canla başla katılıyor; enerjisi ile yaşama zindelik katıyordu. Buna bir de ana yurdu olan Botan’a gidiş ve orada mücadele etme ihtimali eklenince artık ondan  coşkulusu yoktu. Rojîn yoldaş, ana yurdu olan Botan gibiydi. Saf ve asi… Botan-Hakkari-Wan üçgeninde bulunan bir bölgeden katılmıştı. Mücadeleci,  toprağına bağlı, işgalciliğe karşı isyankar diyarlardan.

Katılımı sınırsız ve gerekçesizdi

Botan topraklarının diğer kadınları gibi Rojîn arkadaş da daha genç yaşlarda gücünü tanımış; hiç kimseye boyun eğmeyen kişiliğini henüz o yaşlarda güven ve cesaret ile yoğurmuştu. Doğal toplumun vücut bulduğu Botan toprakları, Ona da doğal özellikler bahşetmişti. Ve zaman gelip çattığında Botan’ın asi kızı yollara düşerek, özgür yaşam ve ahlakın mekanı özgürlük mücadelesine akar. 1998’de Botan’da ilk YAJK Karargah’ı oluşturulacaktı. Zelal Botan arkadaş sahanın komutanıyken, Rojîn arkadaş ise YAJK Karargah komutanı görevini üstlenmişti. Nisan ’98’de Besta alanına geçtiğimizde büyük bir operasyon başlatan düşman, bu operasyon ile Botan’ı tasfiye etmek istiyordu. Bin yılların mirası olan direngenlik, bu operasyon karşısında kendisini göstermişti. YAJK bileşenleri olarak, bu savaşın içinde aktif  rol oynamıştık. En büyük rolü ise Rojîn arkadaş oynamıştı. Çünkü O, hem bu alanda uzun süre kalmış hem de bu toprakların çocuğuydu… Botan’ın her vadisini, dağ kıvrımlarını, eteklerini, zirvelerini iyi tanırdı… Faraşin’i, yaylalarını Botan’ın tüm iklim ve coğrafyasını bilirdi. Botan arazisi ile adeta bir olmuştu. Bu yüzden de operasyonda büyük bir rol oynadı. Hem yaşamda, hem savaşta hem de mücadelede katılımı sınırsız ve gerekçesizdi. Bu akışkan katılımı herkese moral ve güç veriyordu. Erken ve genç yaşta mücadele saflarına katılmış, savaşın en kızgın zamanında ve ikliminde yer almışsa da kendini ideolojik, felsefik ve yaşamsal olarak eğitmeye de büyük önem veriyordu. İyi komutan olduğu kadar iyi bir militan, iyi bir savaşçı olduğu kadar iyi bir yaşam neferiydi de.   Savaşın en yoğun ve çetin olduğu Botan ve Zagros gibi alanlarda kaldı. Savaşa öncülük, komutanlık yaptı. Savaşçı özelliğini; Zenubya’dan, Qedem Xêr’den, Zarifeler’den, Besêler’den, Berîtanlar’dan, Binevşler’den miras almıştı. Bu mirasın kutsallığını koruyarak gittiği her alanda Kürt kadınının yiğitliğine yaraşırcasına cenge tutuşuyordu.

Kadın ordulaşmasının komutanlarından

O, zor zamanların ve alanların insanıydı. Yaşam ve zafer komutanıydı. Tüm bu özellikleriyle kadın ordulaşmasının temelini atan sembol isimlerden oldu. Kadın ordulaşması döneminde Botan ve Zagroslar sıcak savaş alanlardı. Düşman Zagroslarda ne saldırı ne de denge pozisyonundaydı, tamamen savunma pozisyonuna geçmişti. Her iki alanda da etkili ve belirleyici olan kadın arkadaşlardı. Rêber Apo her iki alanda da kadın arkadaşların bulunmasını istiyordu.  Kadın arkadaşların hem düşmana hem de beş bin yıllık egemen erkek gericiliğine karşı kendilerini savunmalarını, ordulaşmalarını istiyordu. “Ancak ordulaşan ve güçlenen kadın kendini özgürleştirebilir; gerilikleri aşabilir” diyordu. Bu perspektifi en çok da Rojîn arkadaş esas alıyor, kendi şahsında uyguluyordu. Fikir-zikir ve eylemi arasında mesafe yoktu. Toprağa ve doğaya bağlılığı kusursuzdu. Toprağa bağlılık zamanla onda yurt ve halk sevgisine dönüşmüştü. Niçin mücadele verdiğinin bilincindeydi. Katılım ve tutumu her daim yaratıcı, yapıcı ve ilkeseldi. Katılım ve öncülüğü yetki ve görev düzeyine göre değildi, doğaldı. Hangi ortama giderse gitsin etrafında insanları toparlıyordu. Yoldaşlığında dürüst ve duruydu. Herkes onun bulunduğu alanda ve çalışmada kalmak isterdi. Gerillada fedakarlık ile fedai ruh arasında ciddi bir bağ vardır. Rojîn arkadaş da sonuna kadar her türlü fedakarlığa hep hazır olanlardandı. Onun savaşta kendisini gösteren fedai ruhu, yaşamda da etki yapardı. Doğadan beslenmeyi, yaşam yaratmayı seviyordu. Nasıl ki ceylanlar doğa ile tek  beden olup dağın en zirvelerinde yaşıyorsa, doğrusu Rojîn arkadaşın yaşamı da böyleydi. Doğaya olan bu ilgi ve sevgisini, yanında bulunan arkadaşlara da aşılıyordu. Doğa sevgisi aşk düzeyindeydi. En büyük hayali olsa da Rêber Apo’yu görememişti. Buna rağmen yaşamının her anını, her soluk alışını Rêber Apo’nun özgürlüğüne adamıştı.

Adı gibiydi Rojîn

Adı gibiydi Rojîn. Hem güneşin damıttığı ışık, hem yaşamın kendisi. Yaşamı, duruşu, pratiği adıyla bütünleşmişti. Eğer bugün kadın hareketi milyonlara ulaşmışsa, umut, ses, renk, ölçü olabilmişse bu Rojîn yoldaş gibi isimler sayesinde başarılmıştır. Nûdem, Viyan, Nuda, Şîlan, Çiçek, Sara ve binlerce kadın kahraman sayesinde. Rojîn Gevda yoldaşın Zagroslarda dalga dalga göklere saldığı özgürlük bayrağı bugün Zap, Mamreşo, Zendûra, Avaşîn ve yine Zagroslar’da binlerce genç yüreğe emanet. Bu birbirinden yiğit, cesur ve güzel yoldaşların yaşamlarını bedel olarak verdiği özgürlük direnişi sayesinde Kürdistan kadın mücadelesi her gün daha da büyüyerek tüm dünyaya ulaşmakta. Onlar kendilerini, tarihin kopmaz bir bağı haline getirmeyi başardılar. Binlerce yıl önce İştar’ın yaşam tohumunu serptiği dağların zirvesinde filizlenen bu tohumun en büyük savunucusu oldular. Tarih  bu yiğit kadınların sesini geçmişten geleceğe ulaştırmıştır. Bu ses bugün türkü olup dilden dile yankılanmaktadır. Özgürlüğe tutku düzeyinde bağlı olan her insanın yüreğine dokunan bir türküdür bu. Türküleşen, şiirleşen Rojîn ve binlerce yoldaş yüreklerimize dokunmaya ve yaşamımıza rehberlik etmeye devam ediyor. Onları, bizlere bıraktıkları özgür yaşam tutkusuyla anıyor, anılarını zamanın her anında yaşatma sözünü veriyoruz…

*4 Ekim 2012’de Colemerg’în Geliyê Dostkî alanında şehit düşen Rojîn Gevda’nın anısına