Haykırmaya devam edeceğiz

- Berfin DILAV
576 views

9 Ocak 2013 Kürtlerin tarihine kara bir gün olarak geçti. Dönemin siyasal konjonktöründe Kürtlere dönük paralel yönelimler yaşandı. Bir yandan ‘diyalog süreci’ ve görüşmeler devam ederken, öte yandan imha ve inkar politikaları farklı formlara bürünerek sürdü. Algı MANSEToperasyonları bu tarihten önce bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın kendi sözleriyle taraf medyanın sloganı haline gelmişti. Erdoğan bir çok kez “Teröristler nerede olursa olsunlar orada, yani barındıkları inlerinde vuracağız” dedi. Bu sözler devletin hazırlığını yaptığı katliamın itirafıydı. Katliamın yeri politik cinayetler tarihi incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır. Resmi verilere göre bugüne kadar Paris’te 25 politik cinayet işlenmiş ve hepsi de hala aydınlatılmayı bekliyor.

Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öngörüsü ve girişimleri sonucu barış umudu büyütülmeye çalışılırken ve dikkatler Öcalan’ın Newroz mesajına çevrilmişken, gerçekleştirilen bu katliam sürecin baştan baltalanmak istendiğinin göstergesi oldu. Üç devrimci kadının hedeflenmesi ile 40 yıllık özgürlük mücadelesi kalbinden vurulmak, darbelenmek ve dağıtılmak istendi. Zira bu gibi girişimler ile yurt dışındaki Kürt siyasetçileri ‘etkisiz kılma’ planlarının MİT tarafından 9 Ocak Katliamı öncesinden tasarlandığı belgeleri ile açığa çıktı. Paris Katliamı ile bu planın startı verilmiş oldu.

Ankara uyuyan hücreleri harekete geçirdi

Oslo sürecinin sabote edilmesinden sonra uykuya çekilen Ankara rejiminin tetikçi hücresi 2011 yılında Almanya’dan Fransa’ya geçti. Hücre bu kez tarihe siyasi cinayetler şehri olarak geçen Paris’te aldığı emirleri yerine getirmek için harekete geçmişti. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez 9 Ocak 2013’te gün ortasında Fransa’nın başkenti Paris’te böylesi bir konjonktür içerisinde katledildiler. Politik olduğu kadar kirli ve hunharca gerçekleştirilen cinayet gece saatlerinde Kürt basınında ve akabinde de dünya medyasında duyuruldu. Cinayetin şokunun henüz yaşandığı zaman diliminde suçlu refleksi ile açıklama yapan dönemin Türkiye İçişleri Bakanı Hüseyin Çelik olayı bir ‘iç infaz’ olarak tanımlayarak yakayı ele vermiş oldu. Yapılan bu acil açıklama ile cinayetin manipüle edilerek bir ‘iç hesaplaşma’ olarak lanse edilmek istenmesi kadar, Ankara rejiminin katliama kılıf bulmaya dair hazırlıkları da yapmış olduğunu ifşa etti.

Ancak Kürt kurumlarının, kadınların, Kürt halkının ve siyasetçilerin sağ duyulu ve politik yaklaşımı hızlıca tablodaki lekeyi belirgin kılarak katillerin ve azmettiricilerin kirli heveslerini kursaklarında bırakmış, oyun deşifre edilmişti.

Sakine Cansız doğrudan hedeflendi 

+BERLIN:PARIS KATLIAMI YURUYUS1Cumhuriyet Başsavcılığı istemi üzerine 17 Ocak 2013 tarihinde tutuklanan katil zanlısı Ömer Güney’in soruşturma süreci tam üç yıl sürdü. Tetikçinin ifadeleri, yine dosyada yer alan bazı elemanlar Ömer Güney’in MİT ile bağlantısına işaret ediyordu. Ancak olaydan bir yıl sonra medyaya sızdırılan ses kaydı ve arz notu bunları belgeler nitelikteydi. Ses kaydında MİT’in suikast hazırlığı için Güney’i yurtdışında görevlendirdiği ifade ediliyordu. Bir kaç gün sonra yine basına sızdırılan MİT mühürlü bir arz notu belgesinde ise doğrudan Sakine Cansız’ın hedeflendiği gösterilmekteydi.

Cansız’ın Paris’e gidişi ile ilgili “Lejyoner” kod adlı MİT ajanının verdiği bilgi notları paylaşılan belgenin altında MİT yöneticilerinin imzaları bulunuyordu. “Lejyoner”in, 2012 Ekim ayı içinde Cansız’a ilişkin bilgileri içeren bir e-posta’da; “Kaynak, tarafımızla görüşmek üzere ülkemize son gelişinde, AVRUPA’daki örgüt hedeflerine yönelik saldırı/sabotaj/suikast tarzı operatif imkân/kabiliyetleri çerçevesinde belirlenen kişilere yönelik hazırlık yapması, çalışma esnasında gerekli ekipmanı temin etmesi, tarafımızla gerçekleştirdiği her türlü haberleşmeye azami derecede özen göstermesi yönünde talimatlandırılmış, olası harcamaları için 6.000 Avro ödeme yapılmıştır” deniliyordu.

‘Kaynak’tan kastın Ömer Güney olduğunu tahmin etmek zor olmasa da, tetikçi ve failer arasında bir köprü rolü oynayan “Lejyoner” kod adlı MİT elemanı halen şaibeli olarak durmakta.

Devletler arası hukuk skandalı 

Soruşturma dosyası; katledilen üç Kürt kadın devrimci hakkında istibari bilgiler, PKK’nin gelişim tarihçesi, Avrupa’daki kronolojisi, müzakere süreci, siyasal konjontür, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yapılan operasyonlar, Kürt siyasetçiler ve yapılanma hakkında bilgiler ile sınırlı kaldı.

MİT’in Fransa’da işlenen bu cinayette parmağı olduğuna dair ibarelerine rağmen, Türk devleti Fransız hukuk makamları ile hiçbir zaman bilgi paylaşımında bulunmadı. Dolayısıyla tetikçinin MİT’in hangi birimine bağlı çalıştığı, katliamın nasıl ve hangi odaklar tarafından planlanıp uygulandığı açığa çıkartılamadı.

Türkiye soruşturma savcılığının, ses kaydı ve arz notunun sızdırılmasından sonra dosyaya ilişkin verdiği gizlilik kararı ise dikkat çekici. Bu karar ile yüzlerce olay ve suçta olduğu gibi Paris Katliamı’na dair ‘devlet sırları’na erişim engellenmiş, gerçeklerin üstü örtülmüştü.

Fransız yargısı açısından bir sınav niteliğinde olan ve izlerin sürekli karartılmaya çalışıldığı bu dava dosyasında sadece Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e dair kişisel kronolojik bilgiler, Kürt basınında yayınlanan haberler ve kimi ifadeler yer almakta. Dosya kapsamındaki karartılan onlarca belge ve soruşturmanın ilerletilmemesi Fransız hukuku açısından sadece Kürt halkı nezdinde değil, Fransız kamuoyu ve insanlık nezdinde şaibeyi büyütmüş, adalet inancını zedelemiştir.

4 yıl sonra kararlaştırılan ilk duruşma görülemedi

eylem afislerKürt halk Önderi Abdullah Öcalan’nın bu cinayeti Uluslararası Komplo’nun devamı olarak nitelendirmesi, birçok gücün devrede olduğuna işaret etmektedir. Özellikle Oslo sürecinin sonuçsuz bırakılmasından sonra, tetikçinin Almanya’dan Paris’e taşınması güvenlik ve soruşturma sürecinin zaaflarını aşama aşama göstermiştir. Ömer Güney’in Almanya’daki geçmişinin karanlık bölümleri, milliyetçi ve diyanete bağlı kurumlarla ilişkisi, aynı sicile sahip arkadaşı Ruhi Semen üzerinden Frennes Cezaevinden kaçış planları gözardı edilen önemli ipuçlarıdır. Semen’in, Ömer Güney’in kaçma planını MİT’e iletmek için kendisine notu verdiği an ve gözetlemesine rağmen gardiyanlarca müdahale edilmemesi

Fransız makamlarının ‘ilgili’ olmadığı veya ‘gözardı’ ettiği soruşturmanın en önemli parçalarındandır. Bu örnek bile başlı başına yargı makamlarının dosya hakkındaki ciddiyetini ve yaklaşımını ele vermektedir.

Soruşturmanın sonuçsuz kaldığı cinayet dosyasının ilk duruşması; 4 yıl sonra, 23 Ocak-23 Şubat 2017 tarihleri arasında Paris Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi kararlaştırılmıştı. Ancak hakim karşısına çıkması beklenen katliamın katil sanığı Ömer Güney 23 Ocak 2017’de bir beyin hastalığı teşhisiyle Paris’teki Pitie-Salpetriere Hastanesi’ne kaldırıldı. 17 Aralık 2016’da Güney’in şaibeli ölümü ile yargı süreci de dondurulmuş oldu. Zira dava zanlının ölümü gerekçe gösterilerek Ocak (2017) ayı içersinde düşürüldü. Davanın düşürülmesi akabinde Fransız ve Türk devletleri arasındaki kimi işbirliği, müteffiklik ve pazarlıklar ise gözlerden kaçmadı.

Üç devrimcinin aileleri, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı tarafından manidar karşılanan bu ölüm, sanığın ortadan kaldırılarak Türk devleti ve ilgili güçlerin katliamdaki rolünün örtbas edilmesi olarak değerlendirildi. Böylelikle Fransa’da aydınlatılmayan 25 siyasi cinayet listesine bir dosya daha eklenmek istendi.

‘Bu dava böyle bitmez’ 

Ancak bu sonucu ne Kürtler ne de dostları kabul etmedi. ‘Bu dava böyle bitmez’ diye itirazda bulunan Kürtler ve birçok kurum bir yandan hukuki mücadeleye devam etmekte, öte yandan ise davayı sürekli kamuoyunun gündeminde tutmakta.

Tam beş yıldır süren bu sessizliğe, yargısızlığa ve adaletsizliğe rağmen başta Kürt kadınları olmak üzere, Kürt halkı ve dostları yılmadan adalet taleplerini haykırmaya devam etmiştir. Avrupa’nın birçok merkezinde kadınlar her Çarşamba yürümüşlerdir. Bu katliamın Sara, Rojbin ve Ronahi şahsında kadının özgür iradesine dönük bir kırım politikası olduğunu haykırdılar. Sayısızca uluslararası buluşmalar kadın kırımını bu 3 Kürt kadın devrimci şahsında kınayarak mücadele sözü verdi. Nepal’de Sakine Cansız’a devrimci kadın senbolü ödülü verildi. Dünya Kadın Yürüyüşü 9 Ocak gününü Uluslararası Kadın Siyasi Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü ilan etti.

Karanlık güçler giderek büyüyen adalet yürüyüşünün direniş tarihinden süzülen yeni bir mücadele dalgası olduğunu görmüştür. Beş yıl sonra bu yıldönümünde adalet her zamankinden daha fazla haykırılacak ve bu katliam aydınlatılana kadar Kürt halkı ve dostları yürümeye devam edecek.