Olay çok basit; kadın örgütlenmezse varlık gösteremez. Örgütlenmek için de özsavunma şart. Kadın özsavunmasını geliştirmezse ölür. Tek başına özsavunma yaparsa müebbet hapse mahkum olur ve yine ölür. Kimin saldırısına nerede ve nasıl maruz kaldığını kanıtıyla ispatlayamazsa demek ki yine ölmüştür. Çocuğuna sahip çıkıp, yaşamını güvenceye alamazsa bu kez de ruhu ölür. Yani her hâlükârda ölür. O yüzden örgütlü bir özsavunma mutlaka ama mutlaka şart. Tabi ki özsavunma taktiksiz, stratejisiz ve en önemlisi de ideolojisiz olmaz. Neden olmayacağını da size geçmişte yaşanan bir efsaneyle anlatayım.
Libuse Bohemya’nın hakimi seçilir
Bu efsane Bohem kadınlarının büyük direnişini anlatıyor. Olay eski Çekoslovakya topraklarında geçiyor. Efsanenin 6. ve 10. yüzyıllarda yaşandığı varsayılıyor. Bohemia; Çekçe hem dil, hem kabile hem de bölge anlamına geliyor. Efsaneye göre Bohemya’da kadın ve erkekler özgür, eşit ve barışçıl bir yaşam sürüyorlardı. Bu yaşamın kurucusu ve sürdürücüsü Bohemya kabilesinin hükümdarı Dük Krok’aydı. Dük Krok’a’nın üç kızı vardı. Libuse, Kazi ve Teta. Krok hükümdarlığı boyunca her zaman barışçıl oldu. O yüzden halkı onu Bohemya’nın hakimi ilan ederek ödüllendirdi. Krok’un en küçük kızı Libuse (Lebuşe diye okunur.) halk için bir peygamberdi. Bilgisi, öngörülü fikirleri, yüreği ve verdiği kararlar ona bu ünvanı kazandırmıştı. Libuse aynı zamanda bugünkü Prag’ın kurucusu ve annesi olarak kabul edilir. Dük Krok ölünce yerine Libuse Bohemya’nın hakimi seçilir ve uzun yıllar Bohemya’nın hem hakimi ve hem de yaratıcısı olarak kalır.
Efsaneye göre bir gün iki erkek çözemedikleri bir sorunu Libuse’ye götürür. Libuse adamlardan birini haklı, diğerini ise haksız bulur. Libuse’nin haksız bulduğu adam karar karşısında öfkelenir ve şöyle der: Neden bir kadın yargıcımız var? (Hakim-Hükümdar manasında söylemiş sürüngen.) Ne ayıp! Her millet bir tek adam tarafından yönetiliyor. Uzun saçlar küçük bir akılla el ele gider. (Bizimkilerin “Saçı uzun, aklı kısa” sözünün başka bir versiyonu. İlginç hepsinin de aklı aynı çalışıyor. Hani biraz kurcalayıp, biraz da art niyete bindirsem neler neler çıkar? Mesela, “kadının saçına dolanan erkeğin aklı bir türlü kendini bulamadı” deyip, üstüne bir de “flaş, flaş acep tüm mesele kıskançlık mı?” desem diyorum. Yani maksat ortalığı karıştırmaksa biz de yaparız. “Hııışt bacılar, saçı kısa olanın aklı da kısa olur. Fazla güvenip, yüz vermeyin şunlara…” derim yani. Maksat hakaret literatürüne yeni şeyler kazandırmak?!?)
Neyse, nerede kalmıştık? Adamlar diyordum ve adamlar, Libuse’nin kararını tanımazlar ve onu protesto ederler. (Libuse’nin haklı bulduğu adamın da neden itirazda bulunduğu ve diğer adamla hangi ara birlik olup Libuse’yi protesto ettiği bilinmiyor. Terbiyesiz, şımarık diyeceğim ama, Libuse böyle dememiş, ben ne yapayım?!? Fakat siz yine de içinizden geçeni söyleyebilirsiniz.
Erkekler acımasızdır
Efsaneye göre Libuse her iki adama şöyle der: Tamam o zaman. Gidin bana bir eş, kendinize de bir dük bulun. Fakat şunu da iyi bilin; erkekler acımazsızdır, sert ve katı yöneticilerdir. Onlar, benim gibi adil ve anlayışlı olmayacaklardır. Ve bu sizin felaketiniz olacaktır!
Bohemyalılar, Libuse’nin söylediklerini anladılar mı anlamadılar mı bugün bile bilinmez ama, o gün alınan karar Bohemyalı kadınların kaderini belirler. Bohemyalıların töresine göre evlenmeye karar veren kadın eşini kendi seçer ve seçilen eş kadının evine taşınır ve ailesiyle birlikte yaşar. (Hani ‘iç güvey’ diyorlar ya, öyle.)
Libuse bir hükümdar, hakim ve halkının gözünde koruyucu annedir. Evleneceği erkeği, her iki adama tarif ederek gidip almalarını söyler. Libuse’nin isteği üzerine eş adayı Premysl (Premiso diye okunur) çalıştığı tarlanın ortasından alınıp, getirilir ve hükümdar yapılır. Libuse hayatta olduğu süre boyunca Bohemyalı kadınlar toplumdaki yerini korur ve anaerkil kültür, cinsiyet eşitliğine dayalı yaşam varlığını sürdürür. Fakat onun ölümüyle kadınların hayatı da değişir. Premysl iktidarı tamamen eline geçirir. Ve Libuse’nin kehanetleri tek tek gerçekleşir. Kadınların hakları kısıtlanır. Ve kadınlar için yeni bir dönem başlar.
Kadınlar haklarının kısıtlanmasına karşı çıkar. Efsaneye göre Libuse’nin hayattayken yardımcısı ya da bir çeşit danışmanı olan Vlasta (Vasta diye okunur), Premysl’in anaerkil kültürüne ait değerleri tahrip etmesine, kadınların değerlerine el atmasına öfkelenir ve kadınları örgütlemeye başlar. Vlasta, ilk örgütlediği kadın grubunun başına geçerek, Vysehrad’ta bir kale inşa eder. (Veşehrad diye okunur. Şimdiler de Vltava Nehrin karşısında Prag’a yakın bir bölge) Kaleye Çekçe kız-kadın anlamına gelen Devin (Geviyn diye okunur) ismi verilir. Kadınlar burada savaşmak için kendilerini eğitmeye başlar. Toplum içerisinde de gözlemciler, izciler biçiminde gizli örgütlenmelere gider. Silah, lojistik vb. birçok ihtiyaç bu gizli örgütlenme ağları tarafından sağlanır. Kadınların bu birliği ülke çapındaki birçok kadına büyük bir umut verir. Gözlemciler adıyla oluşturdukları birlikler bilgi toplar ve bu bilgiler Vlasta’ya ulaştırılır.
Ve Devin kalesinin kapıları açıldı
Erkekler, kadınların eğitim ve örgütlenmelerine güler ve onlarla alay ederler. Çünkü onların gözünde kadın güçsüzdür ve savaşamaz. Silah kuşanan kadın mı olurmuş? Hiç!.. Kadınları ciddiye alan tek kişi Premysl’dur. Çeklerin antik efsanesine göre de bir gece Premysl bir rüya görür. Bunun üzerine tüm erkekleri toplar ve anlatır: Gecenin karanlığında; ateşin parıltısında kasklı bir kız gördüm. Kaskın altında uzun saçları uçuşuyordu. Bir elinde kılıç öbüründe bir kadeh taşıyordu. Yere serilmiş ölü adamların arasında yürüyordu. Sonra bir fincan kan topladı ve bir hayvan gibi içti…
Premysl gördüğü rüyanın dehşetiyle adaletsizliğini artırırken, adamları ise alaycı kuşlar gibi Devin kalesinde örgütlenen kadınların etrafında dolanarak dalga geçmeye devam etti. Ve bir gün erkekler kadınların gücünü sınamaya karar verdi. Çünkü erkekler silahlarına, fiziki güçlerine ve kadınların ruhlarına ektikleri korkuya güveniyorlardı. Onlara göre kadınlar, karşılarında silahlı erkekleri gördüklerinde kaçacaklardı.
Ve Devin kalesinin kapıları açıldı …
Kaynakça:
Stare Ceske Povesti / Alois Jirasek
Sagenschatz des Böhmischen Königreichs/ Eduard Petiska